Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Teravih Namazlarımıza önem verelim...

Efendimiz (s.a.v) gündüz saim (oruçlu) olanlara müjde sadedinde şöyle buyurmaktadır: “Kim faziletine inanarak ve karşılığını yalnızca Allah’tan bekleyerek Ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır.”(Buhari, İman 28)

Efendimiz’in aynı mübarek dudaklarından gece kaim olanlar (teravih namazı kılanlar) için müjde olarak da şu sözler dökülmüştür: “Kim Ramazan’da inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek, O’nun rızasını kazanmak için kıyam ederse (teravih kılarsa), geçmiş günahları bağışlanır.”(Buhari, Salatü’t-teravih 1)

Cemaatle ikame edilmesine özen gösterilmiş teravih sünneti, maalesef son yıllarda ülkemiz müslümanlarının gündemine hep soru işaretleri eşliğinde, alçaltıcı ve kadrini inkar edici bir üslup kullanılarak getirilmektedir. Oysa büyüklerimiz, teravih namazına öyle önem vermişlerdir ki, oruç tutmamasına izin verilecek bir yolculuğa çıkmış bile olsa üzerinden düşmeyen sünnet-i müekkede bu namazdan uzak durmamışlar.

“Teravih namazı sekiz rekattır, tek başına kılınır, kılan kılar kılmayan kılmaz hiçbir ekstra fazileti yoktur” gibi sözlerin hepsi, seküler mantıkla dine yaklaşan, Ramazan’ın modern tartışmalar etrafında yitip gitmesi maksadını taşıyan kimselerin kârıdır. Efendimiz (s.a.v) bu namazı yirmi rekat olarak kılmış, hatta bazı geceler ashabına da kıldırmıştır. Ne var ki farz kılınır endişesiyle tek başına kılmaya devam etmiş, yine de çevresindeki herkesi bu namazı kılmaya teşvik etmiştir. “Peygamber size ne verdiyse onu alın, size ne yasakladıysa ondan da sakının.” (Haşr, 7) ayet-i kerimesinin bir gereği olarak, Efendimiz (s.a.v)’in kendisine atfederek teşvik ettiği bu namazı hafife almak mü’mine yakışır bir tavır değildir. “Allah, Ramazan ayında oruç tutmanızı farz kıldı. Ben de, Ramazan gecelerinde kıyam etmenizi (teravih namazı kılmanızı) sünnet kıldım. Kim, inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek ihlâsla oruç tutar ve kıyam ederse (teravih namazı kılarsa), annesinden doğduğu günkü gibi günahlarından temiz hâle gelir.” (Nesai, Sıyam 40)

Aslında teravih namazına verilecek ehemmiyetin bir başka boyutu daha vardır. Şöyle ki, İslam ülkelerinde Allah’ın katından gönderdiği İslamiyet ile adeta et tırnak olmuş, müslümanlar deyince ilk akla gelen, sembolik anlam taşıyan cami, ezan, minare gibi şeylerden biri de Ramazan ve hatta teravihtir. Yıllar var ki dünyanın her yerindeki müslümanlar Ramazan ayı boyunca camileri doldurur, mescidleri ışık ışık aydınlatırlar. Yani artık bu namazın camide edası, İslam’ın bir remzi olmuş, orijinal kavramla söylersek şeâir-i İslamiye›den sayılmıştır. Bu namaza ve eda ediliş keyfiyetine saygı duymak, bu açıdan bakınca insanın takvasıyla ve İslamî sembollere karşı saygısıyla ölçülecek kadar dinin kendisiyle bütünleşmiştir: “Her kim Allah’ın şeâirine, hükümlerine saygı gösterirse, şüphesiz bu, kalplerin takvâsındandır.” (Hacc, 32)

Elbette her şeyden evvel bu namazın tertil üzere yapılmış bir kıraatle, adap ve erkanına uygun bir biçimde eda edilmesi, imam efendilerin gülünç duruma düşecek şekilde süratten şiddetle kaçınması, teravih/terviha adına yakışır şekilde namaz aralarına insanları dinlendirecek ilahiler, salavatlar, kısa kısa vaaz-u nasihatler serpiştirilerek sevimli hale getirilmesi ve çocuğumuzla gencimizle teravihin tadına bakmak için herkesin camilere çağrılması gerekmektedir.

 

yeniakit

Bu yazı toplam 781 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar