Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

"Tarih yarınlarda kalmıştır.."

 

 

Geçmişten insan ibret alırmış.. Ne masal şey..
Beş bin yıllık qıssa, bir yarım hisse mi verdi?
Tarihi, tekerrür diye tarif ediyorlar,
İbret alınsaydı; hiç, tekerrür mü ederdi?

Evet, merhûm Âkif böyle diyor..

Binlerce yıllık geçmişin özeti de bu; geleceğin yol haritası da aşağı-yukarı böyle olacak..

*

Amerikan askerlerinin Afganistan"da öldürdükleri "düşman"larının, -ki, onlar müslümanlardır- müslüman insanların cesedleri üzerine, topluca idrarlarını yaparken gösteren video görüntüsü, Amerikan yetkililerini bile, -zâhiren bile olsa- utandırdırmışa benziyor..

Şimdi, bu askerlerin kimliklerini belirlemeye çalışıyorlarmış.. Ölüye saygı gerekir diye..

Hayata ve insan hayatına saygısı olmayanın ölüye saygısı nasıl olur?

Hem o suçluları bulsalar, o alçaklıkları önleyebilecekler mi sanki?

Ve, hangi birisini önleyecekler ki?

Ya, bu gibi video görüntülerine kaydedilmek imkanı olmayan saldırılar, hayvanlıklar, canavarlıklar?

Onlar ne olacak?

Öyle bir canavarlıkla mubtelâ olmayanları mı var sanki?

O askerler bu alçaklıkları, videoya bir gurur vesilesi diye kaydediyorlar.. "Kurtarmaya gittikleri ilkel toplumları adam edebilmek için ne büyük zahmetlere katlandıklarının belgesi" ve çocuklarına, torunlarına bırakacakları bir hatıra olarak..

Daha birkaç ay önce, Amerikan asker alım merkezlerinden birinin ilanını görmüştüm..

"Başka ülkelerde askerlik yapmaya, bir macera olarak hevesli, hasmını ezmekten ve öldürmekten zevk alan tiplerin tercih edildiği" yazılıyordu, o ilanlarda..

Amerikan emperyalizminin, kendisine karşı çıkmak isteyenlere nasıl bir canavarca düşmanlık beslediğini 2. Dünya Savaşı"ndan, özellikle Almanya ve Japonya"da askerî birlik bulundurmayan şehirlerin ve yüzbinlerce- milyonlarca sivil insanların nasıl korkunç bir şekilde topyekûn katledildiğini, hiç bir askerî birlik bulundurmayan Hiroşima ve Nagazaki"ye beşer tarihinin ilk iki atom bombasını attığını bile bilmeyenler veya hatırlayamıyanlar; daha sonra yine aynı emperyalizmin Vietnam"da sergilediği savaş mentalitesini de unutmuş iseler; Amerika"nın hiç değilse şu son 20 yılda Irak ve Afganistan"da neler yaptığını görmüş olmalılar..

Irak"da Saddam"ın işkencelerine taş çıkartan Ebû Gureyb Zindanı"nda yapılanlar, Afganistan"da veya Quantanamo"daki işkenceler, Ortaçağ zindanlarındakilerden farklı mıdır sanki?

"İnsana en yakın hayvan", veya "hayvana en yakın insan.."

Amerikan- İngiliz emperyalizmi için, "İnsana en yakın hayvan veya hayvana en yakın insan.." nitelemesi yapılmıştır ki, elhaak, yerindedir..

Afganistan"lı bir tâcirin Rusya"dan -Amerika"ya nisbetle- daha bir ılımlı şekilde söz ettiğini görünce, "İkisi de emperyalist usullerle hareket ediyor.. Üstelik Afganistan"ı ikisi de yerle bir etti.. O halde birisinden daha bir ılımlı şekilde söz etmen ne kadar doğru?" dediğimde aldığım cevab ilginçti..

"Ruslar ne de olsa Doğu toplumlarının özellilklerini taşıyorlar.. Mesela onlar gece yarısı, evlerin kapılarını kırarak ve hele de yatak odalarına girmezler.. En fazla bir evi muhasara altına alırlar, ev sahibinin dışarı çıkmasının beklerler.. Ama, bu Amerikalılar hiç bir ahlâkî sınır tanımıyorlar. Evleri basıyorlar ve gecenin en geç saatlerinde yatak odalarına bile giriyorlar.. Hiç bir mahremiyet duygu ve düşünceleri yok bunların.. Bunlar daha bir hayvan.."

Evet, Amerikan emperyalizminin bu özelliği, onun darabesini yiyen toplumlarca daha bir iyi anlaşılıyor.. Ve unutmayalım ki, Türkiye, böylesi bir cavanarca ve ahlâksız ölçülerin -en azından- ordusunda hâkim olduğu bir ülke ile "stratejik müttefik.." Ve NATO"da işbirliği içinde, 60 yıla yakın zamandır.. Ki, NATO demek de Amerikan emperyalizmi demektir.. Böylesi bir canavarca savaş anlayışına sahih bir ülkenin hele de ordusuyla silah arkadaşlığı yapan bir başka ordu, onun o canavarca anlayışlarından etkilenmez mi? "Doru at besleyen, ya huyundan, ya tüyünden etkilenir.." diye boşa mı demişlerdir?

*

Bu günlerde Ankara"da hassas görüşmeler yapan İran İslamî Şûrâ Meclisi (parlamento) Başkanı Ali Laricanî, Türkiye"de kurulmasına karar verilen NATO Füze Kalkanı Radarı"nın müslümanların lehine olmadığını vurgulamış..

Çok doğru.. Ama, hemen ekleyelim ki, müslümanların aleyhine olan sadece o radar üssü olmayıp, NATO bütünüyle, müslümanların aleyhinde olan bir askerî pakttır.. Ve T.C. rejiminin böyle bir pakt içinde olması için, geçmişte Sovyet Rusya tehdidine karşı koyabilmek gibi bir stratejik gereklilik belirtilmiş olsa bile, bugün, müslüman halkımızın işbu NATO dünyasıyla gönül birliği içinde bulunmaktan bir rahatsızlık ortaya koymaması esef edilecek bir dıurumdur..

*

USA askerleri de öyle de; ya, kendi içimizdeki canavarlıklar?

Diyarbekir- Suriçi"nde, geçmişte (açılımı, Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Merkezi olan) JİTEM"in karargâhı olarak kullanılan bir binanın bahçesinde restorasyon çalışmaları için yapılan bir kazı esnasında insan kafatasları çıkmış.. -Şu âna kadar, 9 adet..-

Eski bir JİTEM"ci olan A. Kadir Aygan ise, yaptığı açıklamada, "tüneller insan kemikleriyle doluydu.." demiş.. Bütün bunların hep doğru olması mümkündür..

Ya, asit kuyularında eritilen ve geride hiç bir iz bırakılmadan yok edilen insanlar?

O kafatasları devlet gücünü cinayet için kullanan zâlimlerce işlenmiş olup, fail-i meçhul olarak nitelenmiş ve dosyaları kapatılan hangi mazlumlara aiddir, kimbilir.. Ve daha kimbilir, hangi resmî binaların bahçelerinde veya münasib görülen diğer yerlerde, beton yığınlarının altında gizlenmiş, nice bedenlerin kemikler ve sair kalıntıları bulunmaktadır..

Bunlar, bu canavarlıklar, "bizim" dediğimiz insanlarca yapıldı, Amerikalılarca değil..

Ve büyük ihtimalle de, "kutsal devlet"i korumak adına..

(Bu vesileyle bilhassa belirtmeliyim ki, Resul-i Ekrem (S)"in kurduğu yönetim dışında -ki, bugünkü devlet mekanizmasıyla çok fazla bir benzerliği yoktur-, "kutsal devlet" anlayışına sahib değilim.. Çünkü, kutsal saydığım anda, o mekanizmanın ve o mekanizmada vazife yapan insanların hata ve zulüm yapmıyacağını da kabul etmem gerekir..)

*

"Ülke Tv."de, 12 Ocak akşamı -A. Öcalan"ın eski avukatlarından olup, daha sonra onu ağır şekilde suçladığı için, PKK"nın yıllardır düşman olarak nitelediği ve bunun için yurt dışında yaşamak zorunda kaldığı bildirilen- Selim Çürükkaya"nın Diyarbekir Cezaevi"nde anlattıkları vardı..

Daha önce Ahmet Türk"ün ve daha nicelerinin Diyarbekir Cezaevi"yle ilgili olarak anlattıkları da dehşetin taa kendisiydi. İnsanlara, tuvaletlerin pis suları bile içirilmişti ve insanlar ölmek için Allah"a yalvarıyorlardı.. Bunlar Amerikan askerlerinin Afganistan"da öldürdükleri insanların cesedleri üzerine bevletmek şeklindeki alçaklıklarından daha geride kalır şeyler değildi..

Hatırlayalım ki, henüz 15-20 sene öncelerde, bazı insanlara necaset yedirdiği, askerî mahkeme kararı ile bile sâbit olan bir TSK binbaşısı, sadece 3 seneye mahkûm edilmişti..

Çürükkaya, T.C. rejiminin Diyarbekir Cezaevi"nde yaptıklarını anlatırken, bu arada PKK"nın Beqa Vadisi"nde yaptıklarını eklemeyi de ihmal etmiyor ve her ikisine de karşı çıkılması gerektiğini söylüyordu..

Biz de ekleyelim, Diyarbekir Cezaevi bir semboldür.. Bunlar ülkenin daha başka yerlerinde de aynı şekilde belki o yoğunlukta olmasa bile, icra olunmuştur..

Amerikan emperyalizmi güçlerinin Irak"da Ebû Gureyb Zindanı"da yaptığı zulümler de Saddam"ın zulümlerini, cinayetlerini hatırlatıyordu.. Ve anlatılanlara bakılırsa, Diyarbekir Cezaevi Ebû Gureyb"den geride değildi..

PKK çevreleri de, kendileri için asıl büyük fideliğin Diyarbekir Cezaevi"nde yapılan korkunç işkenceler olduğunu söylerler..

Türkiye"nin kürd bölgesi veya daha doğru bir ifadeyle Anadolu Kürdistanı, bu günkü noktaya durup dururken gelmedi.. Bu zamana kadar, 30 küsur yılda öldürülen asker, polis veya diğer resmî görevli sayısı 6 bin civarındayken; kürd bölgesindeki T.C. vatandaşlarından öldürülen insanların sayısının en az 50 bin olduğu tahmin edilmektedir..

Üstelik, PKK da, her evden bir ölü olsun istiyor.. Bu, onun mücadelesinin sürmesinin garantisi olarak görülüyor..

45 sene öncelerde, Diyarbekir"de ev sahibim olan bir yaşlı ana, zâlimleri suçlarken, "zulümleri artsın, inşaallah!" derdi.. Sebebini sorduğumda da, "Benim lanet etmekten başka silahım yok.. N"apayım oğul.. Zulümleri artsın ki., evleri başlarına daha çabuk yıkılır belki.." derdi..

Evet, bir ezelî hakikattir: Zulm ile âbâd olunmaz..

*

Amerikan askerlerinin Afganistan"daki bu son alçaklıklarına dair haberler okuyunca..

Tarih-i Taberî"den bazı bölümleri hatırladım..

Abbasîler devrinde, Bağdad"daki iktidar kavgasından yenik düşüp Horasan taraflarına kaçan bir şehzâde ve tarafdarlarının yakalandıklarına ve kızgın güneş altında, açıkhava zindanında az bir su ve ekmek verilerek, en ağır işkencelere tâbi tutulduklarına, üzerlerine askerlerin idrarlarını yaptıklarına dair korkunç ve iğrenç sahneleri..

Haccâc-ı Zâlim"in yaptırdığı zulümler de, fir"avunları hatırlatacak cinsten değil miydi?. Yaralar üzerine tuz dökülerek yapılan çıldırtıcı zulümler.. Kurtlanmış yaralar..

Bunlar da, küçük bir kesit.. Cumûdiye"nin/ buzdağının su üzerinde gözüken kısmı..

Kendileri için bir son olmayacağını zanneden o zâlimler, despotlar, tiranlar sahi, neredeler şimdi?.

Ve bu zulümlerin bundan sonra tekrarlanmamasını temenni etsek bile, bilmeliyiz ki, tarih dünlerde, geçmişte değil, yarınlarda kalmıştır ve bu zulümler hep devam edecektir.. Çünkü, insan zâlimdir..

Ve İlahî Peygamberler, hep, insan"ı içine düştükleri zulüm cenderelerinden kurtarmak için gönderilmişlerdir.. Ama, onların ikaz ve irşadına gerekten kulak verenler ne kadardır?

"Cehennemin odunları insanlardan oluşur" diyenler ne kadar doğru demişlerdir?

haksöz

Bu yazı toplam 1839 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar