Tahran Radyosu'nda Amerikan Milli Marşı

Tahran Radyosu'nda Amerikan Milli Marşı

"Tarihten, insanların tarihten hiçbir şey öğrenmediğini öğreniyoruz." demiş Hegel. Son bir kaç gündür İran'da gerçekleştirilen gösterilerde atılan bazı sloganlar ve gösterilerin...

Mücahit Gültekin/

Tahran Radyosu'nda Amerikan Milli Marşı
 

Dünya nefesini tutmuştu. Herkes, Amerika'nın "ha bugün, ha yarın" İran'a müdahale edip, mollalar rejimini devireceğine emindi. Stephen Kinzer'in aktardığına göre, tam da o günlerde adının Ali Hamaney olduğu söylenen 40 yaşlarında bir adam çıkıp şöyle demişti: "Biz Allende ve Musaddık gibi CIA'nın kolayca ezebileceği liberallere hiç benzemeyiz.".

 

"Tarihten, insanların tarihten hiçbir şey öğrenmediğini öğreniyoruz." demiş Hegel. Son bir kaç gündür İran'da gerçekleştirilen gösterilerde atılan bazı sloganlar ve gösterilerin kimileri tarafından algılanma biçimi bu sözün en azından bazıları için geçerli olduğunu gösteriyor.

*

İran Başbakan'ı Musaddık, 1 Mayıs 1951'de petrolü millileştirme kararı aldığında, BM'de bunun gerekçesini dünya kamuoyuna açıklarken şunları söylemişti:

"İran'ın dünya petrol üretiminin önemli bir kısmını sağlamasına ve son elli yılda toplam 315 milyon ton petrol üretmesine rağmen yabancı şirketlerin kayıtlarına göre tüm kazancı sadece 110 milyon pound olmuştur.".

1948 yılı için İngilizlerin kasasına sadece vergi gelirlerinden giren rakam ise 28 milyon pound olarak hesaplanmıştı. İran petrolü İngiliz petrol şirketi AIOC'un (Anglo-Iranian Oil Company) elindeydi ve şirket tarafından İran'a petrol gelirlerinden sadece %16'lık bir pay ödeniyordu.

"Dünyanın en büyük petrol rafinerisine sahip olan Abadan'da halk en basit ihtiyaçlarını bile karşılamaktan yoksundur." diyen Musaddık, eğer bu böyle devam ederse "Bizim halkımız sonsuza kadar yoksulluk ve ıstırap çekecektir." demiş ve İran petrolünü millileştirdiklerini ilan etmişti.

Gerçekten de Abadan tam bir sömürge görünümündeydi. İngilizler burada kendileri için teniskortlar, yüzme havuzları ve sinemalar inşa etmişti. İranlı halk ise tam bir sefalet içindeydi.

İlandan bir gün sonra, Londra, İran Hükümeti'nin aldığı kararı tanımadığını açıkladı.  İngiliz hükümeti askeri bir harekat düşünüyordu ama ABD yönetimi daha makul bir yol denemekten yanaydı.

Makul yolun kod adı "Ajax Operasyonu" idi (sonradan Çizme Operasyonu olarak değiştirildi) ve ABD'nin Ortadoğu'da gerçekleştirdiği ilk darbe olacaktı. 8 Ocak 1953'te ABD Psikolojik Strateji Kurulu CIA'nın gizli operasyonlar yapmasına ilişkin planı onayladı.

20 Ocak 1953'te NATO Kuvvetleri Komutanı Dwight Eisenhower Amerikan Başkanı seçildi. Dulles kardeşlerden biri (John Foster Dulles) Dışişleri Bakanı, diğeri de (Allen Dulles) CIA Başkanı'ydı. İki kardeş daha sonraları başka ülkelerde de uygulamaya koyacakları darbenin planlarını hazırladılar. En iyi ajanlarından biri olan Kermit Roosevelt'i (Theodore Roosevelt'in torunu. 2000 yılında öldü) darbeyi yönetmesi için İran'a yolladılar.

Amerika darbe hazırlıkları yaparken Musaddık, şimdi geriye dönüp bakıldığında oldukça dramatik olan, bir mektup kaleme aldı. Henüz ABD'yi yeterince tanımayan İran Başbakanı asıl tehlikenin İngiltere'den geleceğini düşünüyor ve Eisenhower'ın yardımını istiyordu. 28 Mayıs 1953 tarihli mektupta şöyle yazmıştı:

"...İran halkı, Amerikan hükümetinin yardım ve çabalarıyla İran petrolünün satılması karşısındaki engellerin kaldırılacağını umut ediyor ve şayet bu mümkün olmazsa Amerikan hükümetinin, İran’ın öteki imkânlarını kullanabilmesi için etkin ekonomik yardımda bulunacağını umuyor. Bu ülke, petrolden başka doğal kaynaklara da sahiptir. Bu kaynakların kullanılması ülkenin bugünkü sorunlarını çözecektir. Ama bu, ekonomik yardım olmaksızın imkânsızdır.

Sonuç olarak, siz ekselanslarının İran’ın bugünkü tehlikeli durumuna olumlu ve yapıcı dikkatlerinizi çekmek istiyor ve bu mesajımda sözünü ettiğim noktalara hak ettikleri önemi vereceğinize inanıyorum.".

Eisenhower bu mektuba 30 Haziran'da cevap verdiğinde, CIA'nın operasyonunu onaylayalı 15 gün olmuştu. O tarihten itibaren İran karışmaya başladı. Darbeye giden yolun taşları Amerikan Büyükelçiliği'nde döşeniyordu. ABD'nin Tahran Büyükelçisi, daha sonraları başka darbelere de karıştığı için Ortadoğu'da adı darbeci büyükelçiye çıkan (1950'lerin son yıllarında Türkiye'de de görülen) Loy Henderson idi. Amerika'dan gönderilen dolarlar İran'daki CIA merkezinde stoklandı. Bu paralar gösterilerde kullanılacak çapulculara dağıtılacaktı. Ordu içinden General Fazlullah Zahidi başta olmak üzere kimi subaylar satın alındı (Stephan Kinzer'in Şah'ın Bütün Adamları kitabındaki ifadesine göre, CIA Zahidi'ye 100 bin dolar vermişti). New York Times'ın yazdığına göre, General Zahidi, Musaddık'ın yerine geçebilecek en uygun adaydı. Gazetenin Zahidi hakkındaki tanımı netti:"Gezmeyi seven, kumara ve güzel kadınlara düşkün.".

Büyük kentlerdeki, çeteler, mafya örgütlenmeleri, serseri gruplar plana dahil edildi.  CIA yetkilileri Şah'tan Musaddık'ı görevden azleden bir yazı aldılar. İlk girişim başarısız oldu. Bunun üzerine kendi geleceğinden endişeye düşen Şah ülkeyi terk etti. Ancak 17 Ağustos sabahı yeniden başlayan gösteriler, CIA ajanlarının ve ordu içinden satın alınmış askerlerin desteğiyle giderek tırmandı. 19 Ağustos gecesi Musaddık teslim alındı. Dışişleri Bakanı öldürüldü. Sadece Musaddık'ın evine yapılan saldırıda 300 kişi hayatını kaybetti.

Darbenin gerçekleştiği saatlerde ülke dışında olan Şah Muhammed Rıza Pehlevi daha sonra İran'a dönecek ve gergin geçen bir kaç günden sonra rahatlaşmış bir şekilde CIA'nın Tahran İstasyon Şefi Kermit Roosevelt'e: "Tahtımı Allah'a, halkıma, orduma ve size borçluyum." diyecekti.

Tahran'da görevini tamamlayan Roosevelt'i, Beyaz Saray, "üstün hizmet madalyası" vererek ödüllendirdi.

Darbeden sonra İran'ın bir daha böyle kötü yollara sapmaması için gerekli önlemler alınmalıydı. SAVAK kuruldu ve eğitildi. Bunun için ise 1991 Körfez Savaşı'ndan tanıdığımız Norman Schwarzkopf'un (2012'de öldü) babası General Schwarzkopf görevlendirildi. Schwarzkopf, ABD, Ortadoğu ve Türkiye kitabının yazarı Haluk Gerger'in (2008) deyimiyle "modern zamanların en kanlı işkencecilerini" yetiştirmişti.

Bu arada darbe gecesi ilginç bir olay yaşandı.

General Zahidi elinde CIA ajanlarının Şah'a imzalattırdıkları Başbakanlığa atandığını gösteren belgeyle Tahran Radyosu'na konuşmaya geldi. CIA ajanları konuşma öncesi radyoda askeri bir müzik çalınmasını uygun gördüler (bizdeki kahramanlık Türküleri gibi bir şey düşünmüş olmalılar). Bir CIA görevlisi Amerikan Elçiliği'nden getirdiği bir plağı pikaba yerleştirdi, plak dönmeye başladı. Ne var ki "yanlış" plağı takmıştı. Tahran sokaklarından The Star-Spangled Banner'ın (Amerikan Milli Marşı) "O say can you see, by the dawn’s early light/What so proudly we hail’d at the twilight’s last gleaming" (Hey söyle görebilir misin sen şafağın ilk ışıklarıyla/Alacakaranlığın son ışıltısında gururla alkışladığımız şeyi) diye başlayan müziği duyuldu. Alelacele değiştirilen müziğin ardından General Zahidi'nin sesi radyoda yankılandı. Kendisini Şah'ın Başbakanı olarak tanıttı ve halka "hürriyet" vaat etti. Pek çok şey söyleyen Zahidi,"petrol hakkında tek kelime etmedi." (Kinzer, 2004).

*

Darbeden sonra İran petrollerinin %40'ını alan İngiltere'nin Başbakanı Winston Churchill Ajax Operasyonu için, II. Dünya Savaşı'nın "bitmesinden sonra yapılmış en mükemmel operasyon" demişti. Amerikalı beş şirket, Jersey Standard, Mobil, Socal,Texaco ve Gulf'un hissesine %40 düştü.

İran'daki darbeyi sahada yöneten Kermit Roosevelt sadece üstün hizmet madalyası almakla kalmadı, İran petrollerine konan 5 şirketten biri olan Gulf Oil'in başkan yardımcılığına getirildi. Darbeden önce bölgedeki petrollerin ancak %15'ini kontrol eden ABD ise, 1960'lı yılların ortalarına gelindiğinde bölge petrolünün %65'ini kontrolü altına aldı (Gerger, 2008) .

*

Şah, sonraki yıllarda İran halkına kelimenin tam anlamıyla kan kusturdu. 1979'da İslam Devrimi'nin gerçekleşmesiyle İran'dan kaçtı. Başkan Jimmy Carter onun ABD'ye gelmesine izin verdi. "İmam'ın Hattındaki Müslüman Öğrenciler" adını taşıyan bir grup, bunun üzerine ABD'nin Tahran Büyükelçiliği'ni bastı ve dünya, yakın tarihin en çarpıcı olaylarından birine şahit oldu. İranlı öğrenciler ABD'li diplomatları 444 gün boyunca esir aldı. Öğrencilerin baskınını devrim lideri de onaylamıştı ama kadınların ve zencilerin bırakılmasını istedi. Herkesin "elçilik" dediği bu yere onlar "casus yuvası" diyordu. İranlılar 1953 yılından gereken dersi almışlar, "elçilik" aracılığıyla "karşı devrim" planlarına izin vermemişlerdi. Dünya nefesini tutmuştu. Herkes, Amerika'nın "ha bugün, ha yarın" İran'a müdahale edip, mollalar rejimini devireceğine emindi. Stephen Kinzer'in aktardığına göre, tam da o günlerde adının Ali Hamaney olduğu söylenen 40 yaşlarında bir adam çıkıp şöyle demişti: "Biz Allende ve Musaddık gibi CIA'nın kolayca ezebileceği liberallere hiç benzemeyiz.".

*

Stephen Kinzer (2004), kitabının girişine Hegel'in söylediğine benzer bir söz almış. Şöyle demiş Harry Truman: "Bilmediğiniz geçmiş dışında dünyada yeni bir şey yoktur."

islamianaliz