Suriye’de Kalırdık

Suriye’de Kalırdık

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Portekiz temaslarının ardından ABD’ye geçti. Davutoğlu, New York’a giderken uçakta gazetecilere Suriye’den Musul’a, çözüm sürecinden muhalefetin tutumuna ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Portekiz temaslarının ardından ABD’ye geçti. Davutoğlu, New York’a giderken uçakta gazetecilere Suriye’den Musul’a, çözüm sürecinden muhalefetin tutumuna ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.

ABD programınızda neler var?
2013-2104’te yabancı yatırımlar azaldı. Yabancı yatırımcıyı tekrar çekmek için 20-21 Ocak’ta Londra’daydık, şimdi New York’ta dünyanın dört bir yanındaki yatırımcılara Türkiye’yi anlatacağız. Hedef dikkatleri Türkiye’ye çekebilmek, bir heyecan uyandırmak. Çünkü Avrupa ekonomisi ciddi bir durgunluk içinde. Bugün (dün) görüştüğümüz Portekiz Başbakanı ‘Ekonomiyi toparladık’ diyor ama şu anki büyüme rakamı yüzde 1.
Suriye’de rejimle Özgür Suriye Ordusu arasındaki mücadelede son durum nedir?
Suriye’de uluslararası toplum, 3 yıl sonra dediğimize geldi. Suriye konusunda yaptığımız uyarıları yanıtsız bıraktılar ve bugün gelinen noktada Suriye’de olup bitenler ulusal güvenliğimizi tehdit ediyor. Biz ‘eğit-donat’ı 3 yıl önce söyledik, uluslarası toplum dediğimize 3 yıl sonra geldi. Bu 3 yıl içinde DEAŞ bölgede yerleşti. 3 yıl önce Suriyeli ılımlı muhalifleri eğit-donat ile destekleseydik DEAŞ bugün bu noktaya gelemezdi.
DEDİĞİMİZE ÜÇ YILDA GELDİLER
Biz Suriye’de 3’üncü seçenek mümkün diyoruz. ‘Suriye halkını rejim barbarlığı ile DEAŞ barbarlığı arasında bir seçim yapmaya zorlamayın, ılımlı muhalifler ile Suriye yeniden inşa edilmeli’ tezini savunuyoruz. Örneğin Halep, ne DEAŞ’ın ne rejimin eline düşsün. Her iki durumda da Türkiye’ye yeni bir mülteci akını olur. Sınıra yakın yerlerde istikrar unsurlarının varlığını önemsiyoruz. Halep gibi Erbil düşseydi, bizim için ulusal güvenlik sorunu çıkardı. Sınırımızda terörist unsurlar istemiyoruz.
Musul’u IŞİD’ten geri almak için operasyon hazırlığı var. Türkiye’nin bu konudaki politikası nedir?
Irak’ta dört temel politikamız var. Merkezi hükümet ile çok sıkı bir şekilde görüşüyoruz. Onları çeşitli yardımlarla destekliyoruz. İki uçak malzeme gönderdik. Irak’ın istikrarı için merkezi hükümete büyük önem veriyoruz. İkinci olarak Kuzey Irak Kürt Bölgesi’nin istikrarını önemsiyoruz. Komşumuz. TSK, Peşmerge’ye eğitim veriyoruz. Üçüncü olarak Türkmenler’in güvenliğini temin edecek şekilde onlara destek veriyoruz. Ve son olarak Musul. Kendi şehirlerini kurtarcakları, dolayısıyla Sünni-Şii çatışmasına yol açmayacak, bunu engellemeye yönelik bir politika yürütüyoruz.
MUSUL’DA SÜNNİ ORDU BİRLİKLERİ OLMALI
Türkiye Musul’da sıcak çatışmaya girer mi?

Türkiye doğrudan Irak ya da Suriye’de sıcak bir çatışmanın tarafı olmaz. Musul’a desteğimiz olur ama doğrudan çatışmayız. Ama Türkiye’ye doğrudan saldırı olursa anında cevap veririz, buna potansiyelimiz de kudretimiz de var. Halktan güç alan yapılara desteğimiz olur. Seçilmiş Musul Valisi Nuceyfi bizim için hala Musul’un valisidir.
Musul Valisi’nin en büyük kaygısı, DEAŞ çekilince Şii milisler gelmemeli. Musul’da böyle bir tehlike var. Buraya Sünni ulusal muhafız güçlerinin girmesi lazım. Türkiye’nin Suriye’ye ilişkin kaygıları koalisyondan farklı. Koalisyon, DEAŞ Musul’dan çıkarsa bunu başarı görüyor. Doğru, bu şart ama bizim için DEAŞ çıkınca ne olacak sorusu onemli. DEAŞ’ın boşalttığı yere Suriye rejimi girmemeli. Veya Irak’ta Şii milisler girmemeli. Sonra Koalisyon bunları bir öncelik olarak görmüyor, biz ise bir adım ötesini görecek şekilde koalisyona destek vermek durumundayız. Koalisyon “DEAŞ’i temizleyelim, sonrasına bakarız” diyor. Bu yanlış bir strateji. Ateş bizim sınırımızda yanıyor ve en çok da bizi yakıyor. Biz sınırımızda risk azalsın istiyoruz. Bazı istihbarat örgütleri de bu çatışma ve kaos ortamının devamını istiyor. Onları da takip ediyoruz.
Bir tarafta Rusya’dan silah destekli rejim var diğer tarafta ise yani DEAŞ’ın elinde Musul’dan ele geçirdiği ABD silahları var. Ilımlı muhalefetin elinde sadece hafif silahlar var.
ASKERİ KONTROL ALANI YAPARDIK
Süleyman Şah Operasyonu’ndan sonra Türkiye’nin bölgedeki hareket kabiliyeti arttı mı?

Ordumuza bir ay önce Süleyman Şah operasyonu ile ilgili yazılı talimat verdik. İftihar ediyorum, getirdikleri plan aynen işledi. Hiçbir aksama olmadı. Ve herkese şu mesaj verildi; Türkiye isterse bir gecede Suriye’de 40 km içeriye anında girer. Eğer bir zaiyat verseydik, bir saldırı ile karşılaşsaydık, karakola kadar olan alanı tümüyle kontrol altına alacaktık. Karakolu başka bir yere taşımayacaktık. Türkiye ile karakol arasındaki alan askeri olarak kontrol altına alınacaktı. Kimseden izin almadık, şurası dedik yeni yer. Orayı kontrol ettik, 5-6 saat iki yerde Türk bayrağı oldu. Bu arada saldırıya uğrasaydık, Karakozak’ta ya da başka bir yerde. O zaman girip, saldırıyı kim yaptıysa tasfiye edip, o bölgenin tümünü kontrol altına alacaktık. B planımız buydu. Orada tek bir kurşun atılsaydı, o kurşunu atabilecek tüm hedefler belliydi, nereden gelebileceği, o hedeflerin olduğu her yer kontrol altına alınacaktı. Çünkü o ana kadar Karakozak bizim toprağımız, oraya saldırı Türkiye’ye saldırı anlamına gelecekti. Karakozak’ı Eşme’ye taşıdığımızdan itibaren Eşme bizim toprağımız. Önemli olan karakol değil, Süleyman Şah’ın üzerinde bulunduğu toprak.
TÜRBE NEREDEYSE ORASI
Koalisyon operasyon sonrası açıklama yaptı, Suriye’de egemen olunca sular altında kalan Caber Kalesi’ne yakın bir yere taşıyabiliriz.
O gece kapsamlı bir harekat için bütün planlamalar yapılmıştı. Suriye’nin bütününü kapsayan planlar. Bize saldıran kim olursa olsun, hedef olacaktı, bütün saldırı unsurları yok edilecek, orası kontrol altına alınacaktı. Suriye rejimi ilerleyen Türk birliğine saldırıda bulunsa bütünüyle ilgili tedbir alınırdı. Düşünün 15 km’lik bir konvoydan bahsediyoruz. Biri bir füze atsa, o andan itibaren nereden gelmişse o saldırı, nereden gelirse, saldırının geldiği bütün odaklar hedef haline gelecekti.

Çağrıyı Demirtaş geciktirdi

İmralı ile Kandil arasında bir kopukluk var. Çözüm süreci ile ilgili Nevruz’da daha ileri bir adım bekliyor musunuz?
Silah bırakma çağrısı tarihi bir dönüm noktası. Herşeyin demokratik siyaset içinde tartışılabileceğini ortaya koyuyor. Silahlı yöntemlerle bir yere ulaşılamayacağını herkes görüyor. Bizim içim ölçü, silahlı yöntemlerin tümünün terkedilmesi, tartışılacak konu neyse, bunların şiddetten uzak konuşulması. Bu ortam bazılarını rahatsız ediyor. Çatışma ortamı ekonomik sektör oluşturuyor. Sadece içeride değil yabancı istihbarat ve bazı dış odaklar da rahatsız oluyor. Elinde silah olanlar “Barış olursa ben ne yapacağım” diyor. Bundan başka Kürt ve Türk ulusalcılar rahatsız oluyor. Bu durumun düzelmesi bu Baasçılar’ın elindeki argümanları aldı.
Demirtaş’ın açıklamaları...
Biz siyasiler güçlü olsun isteriz. Ama siyasiler de “siyaset” yapmalı. Demirtaş neden 7 ay önce bu çağrı yapılmadı diyor. Çünkü sen bir tweet attın, halkı sokağa döktün. 6-7 Ekim’de provokasyon ile yapılan şey bu işin 7 ay önce yapılmasını engelledi. Ama halk artık bu olaylarda devlete döndü. Çünkü gördü ki artık eski devlet yok. “Senin hakların gaspediliyor” denilince prim vermiyor. Tüm dünyada etnik, dil, mezhep temelli bölünmeler olurken, Türkiye 30 yıllık bir sorunu çözüyor. Hem de çevre istikrarsızken bu sorun çözülüyor. Bu çok büyük başarıdır. Irak, Suriye istikrarlı olsa daha kolay olurdu. Hem de seçime giderken yapıyorsunuz...
BİR ANNE BİZİ OĞLUNUN DÜĞÜNÜNE DAVET ETTİ
Oğlu askerde olduğu halde rahat uyuyabilen anne ya da oğlum yarın dağa kaçırılır korkusu olmadan uyuyabilen anne-baba. Şimdi bu sağlandı. Bu atmosfer yayıldı mı bundan daha fazla barışı teşvik edecek birşey yoktur. Katılamayacağım muhtemelen ama Diyarbakır annelerinden biri, dağdan inen oğlunu evlendiriyor, düğününe Sare Hanım’la bizi de davet etti. Vaktim olsa katılmayı arzu ederdim. Ne zaman dağda öleceği belli olmayan bir çocuk dağdan indi ve evleniyor. Bu güzel bir şey. Geri dönüp aile kurması, sosyal hayata katılması... İnşallah bir dönem kapanır. Umutluyum. Artık şiddete tekrar başvuran kaybeder.
Çözüm sürecini seçim yatırımı olarak kullandığınız söyleniyor, ne diyeceksiniz?
Seçim yatırımı yapılacak başka konu yok mu? Hamasi nutuklarla aynı oyu yine alırız. Çözümden herkes kazanır. Desteklerlerse oy CHP’ye de gider, MHP’ye de gider, HDP’ye de gider. Hamaset olmamalı. Zarar verir. Kazancımız ne? İstikrar. Seçime suhuletle gitmekten daha büyük kazanç olur mu?

Perinçek CHP’nin liderliğine oynuyor

Kılıçdaroğlu vahim ama bilinçli hata yapıyor, sandığa değil sokağa çağırıyor. Basiretsiz devlet adamının tipik bir yaklaşımı bu. Siz muhalefetsiniz, “Bir an önce sandığa gidelim, değiştirelim” demeniz lazım.
Ama Kılıçdaroğlu yüzde 35 oy oranı hedefliyorum demiş. Türk siyasi hayatında böyle zillet içeren ifade görmedim. Geçen yıl paralel çete “AK Parti yüzde 35’e düşecek” diyordu, paralelcilerin bizi en fazla düşürdüğü yer CHP’nin nihai hedefi olmuş. CHP’nin 10 ilde aday adayı yok. Kimse milletvekili olmak için başvurmamış. Üç büyükşehirde (Erzurum, Van, Mardin) ise sadece birer aday çıkmış. Çünkü vatandaşların CHP’den umudu yok. Bakınız sadece iki parti gitti Esed’e; CHP ve Vatan Partisi.. Belki de Doğu Perinçek CHP liderliğine oynuyor. İleride bir ad daha değiştirirler, Perinçek genel başkan olursa hiç şaşırmam. İşte o zaman taşlar yerine oturur, CHP gerçek anlamda Türk Baasçı rolünü üstlenebilir.

Ekonomide faiz tek parametre değil

Cumhurbaşkanı faiz indiriminde ısrar ediyor, görüş farklılığı aşılabildi mi?
Merkez Bankası’nın geçen yıl enflasyon hedefinin tutmamasının sebeplerinden biri tarım fiyatlarındaki artıştı. Neden, kuraklık vardı. Bu bize şunu gösteriyor; enflasyonu sadece Merkez Bankası’nın faiz ya da kur politikaları belirlemiyor. Burada işi kutuplaştırıp, iki kutup gibi değerlendirmek doğru değil. Yatırımlar için enflasyon ve faiz oranları kadar siyasi istikrar önemli. Geçen yıl Cumhurbaşkanı, Başbakan değişti, o dönemde Ak Parti içinde bir kriz olsaydı, bu faizleri yukarı çekerdi. Burada çok dikkatli bir şekilde para politikaları ile enflasyon arasındaki ilişkiyi yönetmek gerekiyor. Bu sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde de tartışılıyor. Bu doğal. Önemli olan bunun tek unsur, tek parametre olarak görülmemesi. Türkiye’nin ne doğalgazı, petrolü ne birikmiş sermayesi var. Dışarıdan sermaye çekmek zorundayız. Burada faizle enflasyon beklentisi arasında sağlıklı bir ilişki kurmazsak, dış yatırım düşmeye başlıyor.
Ekonominin gidişatını yatırımcılara nasıl anlatacaksınız?
Dünyada şu an en uygun yatırım ortamını araştıran, ciddi bir sermaye var. Ya sıcak para şeklinde, finans piyasalarına gelip kar etmeye çalışıyor ya da kalıcı olarak fabrika kurmaya geliyor. Biz tabii doğrudan yatırımı, sanayi kurmak için gelenleri tercih ederiz. Ama kısa vadede Türkiye’den paranın kaçmaması lazım. Dünyadaki reel faiz oranlarıyla karşılaştırıldığında Türkiye cazip olmalı. Burada bir denge bulmamız gerekiyor. Hem sermaye kaçmasın, hem de yatırıma gelecek sermaye için kalıcı bir yatırım ortamı olsun. Bu sağlanabilir. İyimserim. enerji giderlerimiz düşüyor.
Avrupa Merkez Bankası’nın parasal genişleme politikası da bize fırsat sunuyor. Ortaya çıkacak para için en önemli limanlardan biri Türkiye. Brezilya krizde, Arjantin krizde, Japonya durgunlukta. AB durgunluktan çıkmaya çalışıyor. Japonya’daki rezerv fazlasını çekebiliriz. İyimserim.

Yatırımcılarla öğle yemeği

Başbakan Davutoğlu, New York temasları kapsamında çok uluslu yatırım bankası Goldman Sachs’ın binasında, Goldman Sachs Doğrudan Yatırımcıları’yla öğle yemeğinde bir araya geldi. Türk ve yabancı yatırımcıların hazır bulunduğu toplantıda, Davutoğlu’na Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve İBB Başkanı Kadir Topbaş eşlik etti. Goldman Sachs’ın İstanbul’da bir ofis açmasından memnuniyet duyduğunu dile getiren Davutoğlu, ofisin çok aktif olacağına inandığını söyledi. Davutoğlu yatırımcıları Türkiye’ye yatırım yapmaya çağırdı.