Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Suriye, Dünyada Yeni Bir Bloklaşmanın Eşiği Oluyor..

Irak"ın Amerikan emperyalizmi tarafından işgalinin 10. yıldönümü ile Suriye"deki halk patlamasının ikinci yılının dolup; üçüncü yılına girmiş olması aynı zaman dilimine rastladı.
Amerikan emperyalizminin modern barbarlığıyla gerçekleşen ve 35 yıllık Baas rejiminin ve Saddam diktatörlüğünün devrilmesiyle gerçekleşen işgalin üzerinden 10 yıl geçtiği halde, Irak hâlâ da durulmuş değil.. Hemen her gün, ülkenin pek çok yerinde patlayan bombalar, saldırılar hergün onlarca, bazen bir günde yüzlerce insanı alıp götürüyor, bu dünyadan.. Dünya müslümanları da bu büyük faciayı, sanki çok sıradan bir hadiseymiş gibi uzaktan ve sadece "vah-vahh.." dercesine temâşâ ediyor.

19 Mart sabahı da, Bağdad"da meydana gelen patlamalarda, ilki saatlerde ulaşan haberlere göre, 55-60 insan daha can vermiş bulunuyor, yüzlerce de yaralı..

Bu 10 yılın son 8 yılında hükûmet eden ve son derece Ordu ve bütün silahlı güçlerin başkomutanlığı geniş yetkilere sahib Başbakan Nurî Mâlikî"nin kendisine muhalefet eden her rakibini hemen "terörist" suçlamalarıyla bertaraf etmekten başka bir yöneticilik hüneri sergilemediği artık iyice anlaşılmış bulunuyor ve onun yönetimindeki Irak"ın giderek daha bir vahîm ve umutsuz bir vakâ haline dönüştüğü anlaşılıyor.

Bir taraftan Amerikan emperyalizmi tarafından hazırlanan bir anayasa ile ve yine onun tarafından desteklenen bir Hükûmet eliyle yönetilen Irak"ın, Saddam zamanında 8 yıl kanlı bir savaşa tutuştuğu ve 35 yıla yakın zamandır da USA emperyalizmiyle boğuşan bir İran"la sıkı ilişkiler içinde olmasına -izahı zor bir şekilde- gözyumulan Nûrî Mâlikî"nin, Suriye Baas rejimiyle de sıkı-fıkı ilişkiler içinde olması ve Kuzey Irak"da, Irak Kürdistanı"nda, mevcud Anayasa gereğince Barzânî liderliğinde kurulan Bölgesel Kürd Yönetimi ile de bir kapışmanın eşiğinde gözükmesi, gelecek hakkında da az-çok ipuçları veriyor. (O anayasa ki, Irak"ın müslüman halkının taleblerine göre, İslamî esaslara göre tanzim edildiği iddiasını taşıyordu; ama, bu anayasanın yürürlüğe girmesi için, o zaman Irak"daki en üst yönetici olan Amerikan Temsilcisi Paul Bremer"in, "Bu, Irak"ın İslamî Anayasasıdır, ama, ancak benim imzam altında yürürlüğe girebilmektedir.." diye ironik takılmaktan kendisini alamadığı da unutulmamalıdır.)

*

Her dünya görüşünün güç gösterisi yaptığı bir kanlı coğrafya

Ve Suriye..

Bu coğrafyadaki kanlı boğuşma, evet, ikinci yılını tamamlamış ve üçüncü yılına girmiş bulunuyor.

Belki de, önceleri nicelerince beklenmiyen derecede kanlı bir iç-savaş içinde geçti, bu geride kalan bu iki sene..

Gerçi, diğer arab diyarlarındaki diktatörlük rejimlerine karşı gelişen halk patlamalarının sonunda Suriye"ye de gelmesi tabiî idi. Çünkü, diğer arab rejimlerinde herhangi bir büyük ve ciddî halk patlamasının olmadığı dönemlerde bile, Suriye"de 1963"deki Baas İhtilali"nden itibaren, başta Humus ve Hama olmak üzere, birçok yerde büyük muhalefet hareketleri ortaya çıkmış ve bunlar kanlı şekilde bastırılmış, 1976 ve 82"lerde de bu mücadeleler zirve yapmıştı.

Ve o zamanlar bu ülkede güçlü bir İslamî tefekkür birikimi ve de kadrolar vardı. 1955"lerde Mişel Eflak, Ekrem Houranî gibi iki gayrimuslim ve bir müslüman aileden gelen Salâh Bitar tarafından, "el"arabiyyûn (arabcılık, arab kavmiyetçiliği + el-iştirakiyyûn/ sosyalizm)" temelleri üzerinde tedvin olunan, düzenlenen Baas ideolojisi ve partisi, bu İslamî yönelişi kırmak için de etkili bir silah olarak çeşitli emperyalist ve şeytanî güç merkezlerince destekleniyor, teşvik ediliyordu. (Hatırlayalım, o yıllarda, sosyo-ekonomik açıdan oldukça perişan olan Suriye"de, sosyalizmin bir kurtarıcı reçete gibi sunulmasına karşılık olarak, Suriye eski başbakanlarından Mustafa es"Sibaî de, "İslam Sosyalizmi" adı altında bir kitab yazıyor ve Baas Hareketi"nin genç nesiller üzerindeki etkisi giderilmeye çalışılıyordu. Ki, Sibaî"nin bu kitabı, 1965"lerde türkçeye de tercüme edilmişti.)

*

Ama, Baas ideolojisi ve diktatörlüğü, özellikle İslamî muhalefeti en kanlı şekilde bastırmıştı.

Bu durum, 2011 yılı başında Tûnus"da başlayıp, Mısır, Yemen, Libya gibi coğrafyalardaki diktatörlük rejimlerinin devrilmesiyle parlayan halk patlamalarının Suriye"ye de yansıması kaçınılmazdı.

Ancak, yığınla inançların, kavimlerin ve o kavimler adına oluşturulan etnik- ideolojik cereyanların bulunduğu bir coğrafyada, bir diktatörlüğe karşı verilen mücadelede birleşilebilirdi, ama, o karşı olunan gücün yerine, getirilecek olan yeni otoritenin belirlenmesi üzerinde bu çeşitli grupların birlikte hareket etmesi taa baştan da beklenmemeliydi.

Bu mücadelede, iddia edildiği üzere ve elbette ki, pek çok dış etken ve güçler de devreye girmek için pusuda bekliyor olabilirdi. Ama, dış tahrik veya destekler ne kadar güçlü olursa olsun; hepsinden de önemli olan, Suriye"deki mevcud diktatörlük rejiminin, yarım yüzyıldır sindirdiği halkın, kendisine bağlı olduğu iddiasının aksine, muhalif güçlere gizli-açık yoğun bir destek sağladığıydı.

Bu kanlı boğuşmanın mevcud bilançosu ise..

70 binden fazla insanın öldüğü; 2,5 milyondan fazla insanın Ürdün, Lübnan ve Türkiye"ye sığındığı; milyonlarcasının da ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldığı; hemen bütün şehirlerin hava bombardımanları ve füzelerle, hayâlet şehirlerine dönüştürüldüğü bir tablo..

Ve bütün bunlar, 50 yıllık Baas rejimi ve ideolojisi ve yönetim kadroları ile, ülke nüfusunun yüzde 12-15 kadar bir kesimine dayanarak hükûmet eden (Baba -Oğul) Esed Hanedanı"nın 44 yıllık tahakkümünün sürmesi için yapılıyor.. Çünkü, bu ideolojik kadrolar, "Biz hâkim olmayacaksak, isterse bütün Suriye bir küllüğe dönüşsün.." mantığı içinde, yeni Neron görüntüleri vermekten kaçınmamaktalar..

*

Dünya ise..

Tabiatiyle, dünyada ve hele de Ortadoğu"da sözsahibi olmak isteyen her güç odağı ve her devlet, kendisine göre bir siyaset takib etmekte ve ağır bedeli ise, Suriye halkı ödemekte..

(1914-1918) Birinci Dünya Savaşı"ndan sonra, dünya çapındaki kutublaşmalar daha çok, komünizm ve faşizm-nazizim ideolojine göre şekillenmiş siyasî iktidarların, güç odaklarının saf tutması şeklinde ortaya çıkıyordu.

(1939-1945) İkinci Dünya Savaşı"ndan sonra ise, yeni kutublaşma, kapitalist ve komünist emperyalizm sistemlerinin ve Doğu- Batı bloklarının zıdlaşması şeklinde çıkıyordu dünya sahnesine..

Ve bu gelişmeler olurken, Ortadoğu müslüman coğrafyası, neredeyse derin bir uykuda idi, onyıllar boyunca, Filistin direnişleri ve de, 1979 yılı başında, İran"da gerçekleşen İslam İnqılabı Hareketi dışında..

Bu hareketin ezilmesi için, Saddam"a, hem Amerikan ve Sovyet Rusya emperyalizmlerince ve onların diğer müttefiklerince verilen desteklerle başlatılan ve 8 yıl sürdürülen İran- Irak Savaşı da, sonunda dünyadaki yeni bir kutublaşmaya dönüşmeden sonlandırıldı.

*

Eski Doğu ve Batı blokları değişik şekilde yeniden mi sivriliyor?

Ama, Doğu Avrupa"daki komünist rejimlerin arka arkaya çöktüğü ve Sovyetler Birliği"nin dağıldığı, 1889-1990"daki büyük tarihî gelişmeler furyası esnâsında; Ağustos-1990 başında, Kuveyt"in de Saddam tarafından işgali üzerine, oluştuğu Amerikan emperyalizmi tarafından güçlü şekilde ileri sürülen Yeni Dünya Düzeni; 1991 Baharı"nda Irak ile Amerika arasında cereyan eden I. Körfez Savaşı, 2001"deki 11 Eylûl Saldırıları, ve yine Irak- Amerika arasında 2003 Baharı"nda cereyan eden 2. Körfez Savaşı ve daha sonra 2011 yılı başında bazı arab diyarlarında, diktatörlüklere karşı meydana gelen "halk patlamaları"yla tepe-takla oluyor, yeni bir global kutublaşma dönemi başlıyordu.

Hele, Suriye"deki diktatörlük rejimine de karşı 2011 Martı"nda başlayan halk ayaklanması derinleştikçe, bu krizin dünyayı etkileme gücü yeniden, fiilen, bir Doğu- Batı kutublaşma ve bloklaşması şeklinde ortaya çıkıyordu.

*

Arab rejimlerinin hemen tamamı, Suriye rejimine muhalif ve karşıt durumda..

Bu biliniyor.. Ancak, çoğu arab rejimlerinin başında bulunan diktatörler, melikler, liderler, şefler, krallar iktidarlarını sürdürmemin hesabındayken, müslüman halklar ise, kendi inançlarına, İslamî taleblerine göre bir yeni dünya kurulmasının ümidi ve beklentisi içindeler..

*

Kapitalist emperyalizmin Batı denilen dünya kesimindeki büyük güçleri, Suriye konusunda, hem Suriye Baas rejiminin, Esed diktatörlüğünün gitmesini istiyor, hem de, yerine İslamcı güçlerin iktidara gelmemesi için, bunca kanlı boğuşmaya gözyumuyor. Çünkü, onlar, Mısır"dan sonra, Suriye"nin de, büyük halk kitlelerinin eğilimine uygun olarak İslamcı güçlerin eline geçeceği ihtimaline kesin gibi bakıyorlar.

Bunun ise, Mısır"dan sonra, Suriye"yi eline geçiren İslamcı güçlerin, sionist İsrail rejimini kıskaç içine alacağı korku ve dehşetini uyandırıyor onlarda.. Bu yüzden, Batı dünyası, Suriye"deki kanlı boğuşmanın uzamasını, uzadıkça da bütün tarafların kendilerine daha fazla muhtaç olabileceğini ve kendilerine daha fazla tâviz verebileceğini hesab ediyor ve kendi inisiyatifleri dışında devreye girmek isteyecek güçler konusunda devamlı frene basmış durumda..

*

Batı dünyasına karşı, 25 yıl öncelerdeki eski Doğu Bloku"nun lideri Rusya"nın etrafında, Çin ve İran"dan oluşan bir başka kutublaşma, eski Batı Bloku"nun, eski Doğu Bloku"na yönelik saldırısına karşı "Asya kıt"asının dayanışması" adına şekilleniyor. Ama, Rusya Lideri Putin, geçen ay, Tel-Aviv"e yaptığı gezide, Netanyahu"ya gayet net olarak, "İslamcı bir gücün Suriye"de iktidara gelmesine göz yumulmasının asla kabul edilemiyeceğini, bunun İsrail"in geleceği için büyük bir tehdid oluşturacağını" söylerken, İran"ın, İsrail rejimini bu kadar etkin şekilde koruyan bir Rusya ile, Suriye konusunda nasıl bir stratejiyi, hangi saiklerle paylaştığını kavramak, herhalde kolay olmasa gerek..

Bu arada, arab ülkelerindeki halklar da, özellikle Mısır ve Türkiye"de giderek yükseldiğini hissettikleri kısmî İslamlaşma eğilimlerinin verdiği heyecanla, değişik ve yeni bir cebhe ve blok, bir müslüman bloku oluşturma eğiliminde.. Bu da, irili-ufaklı çoğu arab rejimlerinin başında bulunan diktatörleri, sultanları, melikleri, kralları, şefleri korkulara salıyor. Gerçekte, Suriye dışındaki hemen bütün arab diyarlarındaki halk hareketlerini "İslamî uyanış.." diye selâmlayan İran"ın, Suriye konusunda, kendisine vücud veren temel değerleri ve diğer müslüman toplumların hissiyatlarını hiçe sayarcasına, çok aykırı yorumlar getirmesiyle epeyce ayrı düşmüş olsa bile, Suriye Buhranı"nın bertaraf olmasından sonra, İran"ın da, -bir takım duygu kırılmalarına rağmen- kendisine aid olan yere döneceği umulur.

*

"Yeni Osmanlıcılık" gibi söylemler, bir gerçek talebi mi yansıtıyor?

15 Mart günü, Ahmed Davudoğlu"nun, Diyarbekir"de, bir Dışişleri Bakanı olarak değil de, Diyarbekir"in de yansıttığı kadîm kültür ve medeniyetimize bağlı bir akademisyen olarak yaptığı konuşmada söyledikleri sadece arab rejimlerinin değil, dünyadaki öteki büyük güç odaklarının da dikkatinden kaçmıyacak mahiyetteydi, tabiatiyle..

Davudoğlu, o konuşmasında özetle şöyle diyordu:

"Geçen yüzyıl bizim için bir parantezdi. Biz bu 100 yıllık parantezi kapatacağız. Hiç kimseyle savaşmadan, hiç kimseyi düşman ilan etmeden, hiçbir sınıra saygısızlık yapmadan, ama, bu sınırların da duvarlar haline dönüştürülmesine fırsat vermeksizin, tekrar Saraybosna"yı Şam"a Bingazi"yi Erzurum"a, Batum"a bağlayacağız. Bizim gücümüzün kaynağı bu.. Size bu coğrafyalar, şimdi apayrı ülkeler gibi gelebilir ama bundan 100 yıl öncelerde Yemen ile Üsküb aynı ülkenin parçalarıydılar; ya da, Erzurum ile Bingazi. Bunu dediğimizde, bize "yeni Osmanlıcı" diyorlar.

Bütün Avrupa"yı birleştirenler, yeni Romacı olmuyor, Orta Doğu coğrafyasını birleştirenler yeni Osmanlıcı oluyor."

*

İlk planda, bazılarına heyecan verebilecek olan bu gibi söylemlerin gelecekte, bir "Yeni Osmanlılık" veya "Yeni Hılafetçilik" şekline dönüşeceği tarzındaki isimlendirmelerin ilk planda, tarihten gelen bazı duyguları harekete geçireceği düşünülse bile, bunun yerine, müslüman halkların, dünya siyasetinde ve uluslararası hukuk ve diplomaside, bir yeni blok ve bir tek cebhe halinde sahnedeki yerini alması beklenirken, bu gibi isimlendirmelerden kaçınılması gerekmektedir.

*

Amerika"nın, Ürdün"deki Suriye"li bir takım laik güçlere, geleceğin Suriyesi için bir alternatif güç olarak eğitim verdiği haberleri sözkonusu ediliyor.

Amerika"nın bu hassasiyetini bilen Beşşar Esed, "Biz burada sekularizmin, laikliğin bekçiliğini yapıyoruz ve ülkeyi asla İslamcı güçlere terketmiyeceğiz" derken, yarınlardaki muhtemel gelişmeler için kendisine yandaşlar bulmaya, veya karşıtlıklarını törpülemeye çalışıyor. Yani, Esed, bütün emperyalist- şeytanî güçleri kendisine saldırtmayacak kadar yumuşak bir figür oluşturmakta şu âna kadar başarılı olmuş gözüküyor.

Görüleceği üzere, ortak endişe, emperyalistlerin bütün tedbirlerine rağmen, Suriye"nin İslamcı güçler eline düşmesi.. Halbuki, onlar, tıpkı 1923"de Anadolu"da, 1962"de de Cezayir"de olduğu gibi, İslamcı güçlerin mücadelesinin sonunda laik kişi ve kadrolarca çalınmasını temin etmeyi düşünüyorlar.. Ki, emperyalist odakların, İran"da da 1979-İslam İnqılabı öncesinde, "Şah gidecekse de, İslamcı söylemleri olsa bile, Batı karşıtı olmayan kadroların eline geçmesi" projeleri vardı.

*

Emperyalistlerin ilk hesabı, İslamcı güçlerin önlenmesidir..

İngiltere ve Fransa, aylarca bekledikten sonra, muhtemelen kendilerine yakın ve adamlar buldukları veya Esed rejiminin çökme eşiğine geldiği kanaatiyle, pastadan pay kapabilmek için, silah yasağını deleceklerini ve muhalif grupları silahlandırabileceklerini söylemekteler. Amerikan emperyalizmi de bu çabalara karşı çıkmayacağını açıklamış bulunmakta.. Almanya Başbakanı Angela Merkel İngiltere ve Fransa"nın bu projesine biraz mesafeli dursa da, Gerhard Schröder"in (1999- 2006) başbakanlığı zamanındaki ünlü Dışişleri Bakanı Joschka Fischer, Suriyeli muhalifere silah gönderilmesini destekliyor. BM. eski Genel Sekreteri Kofi Annan, böyle bir silah yardımının durumu daha da vahîm hale getireceğini söylüyor.

Bu gelişmeler olurken, 25 yıl öncelerinin çöküntü durumundan kurtulmuş ve büyük bir kapitalist güç haline gelmiş bulunan Rusya da, aralarında birkaç denizaltısının da bulunduğu büyük bir savaş filosunu Akdeniz"e göndermiş bulunmakta.. Bu filonun, Suriye"nin Tartus limanındaki Rus Üssü"nde ve Güney Kıbrıs limanlarında ve Beyrut önlerinde demirleyeceği açıklandı. Ayrıca, Rusya"nın bundan sonra, Akdeniz"de sürekli bir donanma bulunduracağı da verilen diğer haberler arasında..

Yani, Akdeniz iyice ısınıyor.

Çin ise, daha çok dev nüfusuna paralel dev ekonomik gücüyle, dünya dengesini, kendisini açık bir hedef haline getirmeye fırsat vermemeye dikkat göstererek zorlamaya çalışıyor.

*

Bu arada Suriye muhalefeti de, birlikte hareket etmedikçe, netice alamayacaklarını anlamış olmalılar ki, Baas rejimine ve Esed Hanedânı"na öteden beri uzak duran bir aileye mensub ve yıllardır Amerika"da yaşayan Gassan Hitto isimli, Suriye vatandaşı bir akademisyen kişiyi kendilerinin gelecekte kuracakları Suriye rejimi Başbakanlığı"na seçmiş bulunuyorlar, 18 Mart günü, İstanbulda"da..

*

Türkiye"nin ise, özellikle Tayyib Erdoğan döneminde, Batı"ya karşı temkinli ve tedirgin bir yaklaşım içinde olduğu, Rusya"yla da ipleri koparmadan ve amma, İsrail"le ilişkiler dengesini de elinde etkili bir silah olarak tutmayı sürdürerek, Ortadoğu denkleminde yeni bir hareket alanı açmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Bu, çok bilinmeyenli denklem karşısında, Suriye ve bütün müslüman coğrafyaları için, yarınlarda hangi güç odaklarının nasıl tavırlar geliştireceği veya kimlerin hangi saflarda yer alacağı veya saf değiştirip değiştirmeyeceği de ayrı bir konu..

 

haksöz

Bu yazı toplam 1533 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar