'Süreyya Ekolü'

'Süreyya Ekolü'

Milli Gazete yazarı Mine Alpay Gün, 'Süreyya ekolü' başlıklı yazısında 'Türkiye deki İslâmcı kadın hareketinin önderi' Sürreyya Yükseli anlattı.

Milli Gazete yazarı Mine Alpay Gün, 'Süreyya ekolü' başlıklı yazısında 'Türkiye deki İslâmcı kadın hareketinin önderi' Sürreyya Yükseli anlattı.

Gün, bugün yayımlanan yazısında, 'Şimdi aynı sosyoloji araştırması olsa, böyle bir soru sorulsa, ‘Türkiye deki İslâmcı kadın hareketinin önderi kim’ diye. Verecek cevap bulamıyorum. Zira yerini dolduracak insanı düşünmekte bile zorlanmaktayız.' ifadelerinde bulundu.

Yazının tamamı şu şekilde:

Süreyya ekolü

Hep olumsuz örneklere takılma huyumuz vardır, ya da daima siyah noktayı görürüz, ne bembeyaz sayfa dikkatimizi çeker ne de o denli iyiler arasında onları anmayı düşünürüz. Bir grup üniversiteli genç kız ziyaretime geldi, sohbet sonunda sizi yazacağım dediğimde hassaten rica ettiler, kesinlikle deşifre olmayı istemediklerini, hatta geldikleri o doğu kentini de yazmamı istemediler, İstanbul’u gezdiler, kavilleştiğimiz saatte eve geldiler.

Konuşma esnasında, “Biz ‘Süreyya Ekolü’ olmaya gayret etmekteyiz” dediler. Hiç görmedikleri, zamanına yetişmedikleri sadece yazılarımdan tanıdıkları Süreyya Yüksel’i kendilerine rehber seçmişler. Nefise Binti Hasan, Zeynep el Gazzali gibi büyük hanımların yol izini sürdüklerini anlattılar. Yıllar önce yazdığım yazılarımı ben bile hatırlayamadım, akıllı telefonlarını açıp Nefise Binti Hasan ile ilgili yazımı okuttular, Süreyya için yazdığım iki yazıya baktım,16 Haziran 2005. Siz 12 yıl önce, çocuk olmalıydınız diyorum, evet ama dediler lisede şuurlu öğretmenlerimiz vardı, sizin kitaplarınızı, yazılarınızı edebiyat dersinde okutup üzerinde kritik yaptırırlardı. Gençlerin nezaketi, terbiyeleri, örtü ve namaz hassasiyetleri, vakarları; o kadar hayranlık duydum ki kendi kıldığım namazımdan utandım. Süreyya yıldızını kendilerine öncü seçen bu yıldızların ellerindeki 12 yıl önce kaleme aldığım satırları okurken bir kez daha duygulandım: “Süreyya Yüksel, sadece gelecek kuşaklar için değil, günümüz insanı için örnek alınabilecek bir zirve idi. Hakiki bir entelektüel idi. En büyük zevki kitap okumaktı. Her konuya ilgi duyardı. Psikoloji, tarih, siyaset, edebiyat, sosyoloji kitaplarından başını kaldırmazdı. İlimde bir derya idi.

Hayatı boyunca inancından taviz vermedi. İlkokul, ortaokul, liseyi dışarıdan bitirecek kadar çok zeki idi. İstanbul Üniversitesi Astronomi Bölümü’nde okudu fakat örtü yasağı gelince son sınıfta bıraktı. Entelektüel olmak için üniversite diplomasına hiç de gerek olmadığını yüksek yaşam grafiği ile gösterdi. Çocukluğundan itibaren babası fıkıh âlimi Molla Sadreddin Yüksel’den ilim tahsil etti. Kardeşi Metin Yüksel’in genç yaşta şehit edilmesi esnasında, yine kavi bir mümin tavrı sergiledi. Çağımızın âlimesi, 25 yıldır Tefsir dersleri veriyordu. Haftanın altı günü dolu idi. Her güne ayrı bir grup düşüyordu ki; bu grupların mensupları da okumuş, üniversite mezunu ya da kendisini yetiştirmiş hanımlardı. Cuma günü Risale-i Nur dersleri vardı. Cumartesi günü Suffe’de aktüalite veriyordu. Tevhid akidesi üzerinde çok duruyordu. 37 yıllık çocukluk arkadaşı Hatice Sayan, 1979-1981 arasında tiyatro oyunları yazdığını, hasta yatağında, ‘O yazıları imha edin’ diye vasiyet ettiğini aktarıyor. Çocuklara Kur’ân-ı Kerim öğretirken, ya da güzel sesi ile makamlı tilavetinin kayıtlı olduğu kasetleri de, ‘kırın’ vasiyetini anlatıyor Sabahat Çamlı.

Ben de 1980’den beri tanıyorum. Her örtü yasağında kadim dostu Sabiha Ünlü ile yanımızda idi. 1982 yasağı ile kapılar yüzümüze kapanmış, pek çok talebe üniversiteden ayrılmak zorunda kalmıştı. 28 Şubat sonrası, sene 1998. 1980 ihtilalinden sonra okullardan kovulan öğrencilerin kızlarının kuşağına da yasak geldiğinde, bir avuç kalan başörtüsü eylemcileri arasında da Süreyya Yüksel vardı. Abla ya da anne profili yanı sıra, polis coplarından kaçan kızlarla birlikte devrimci bir yürekle sokak aralarında koşuyordu. Yaşıtları torun sahibi olmuş, o evlenmemiş; arkadaşlarının kızları için de iyi bir dost ve yakin olmuştu. Ellisinde, vefatına dek hep genç yaşadı, genç kaldı. Yaşamına şahit olanlar, şaşarak tanıklıklarını dile getirmekteler. Ne televizyonlara çıkıyor, ne basına resim veriyor. Kendisini öğrenmeye ve öğretmeye adayan bu âlime yıldız, ne köşe yazarlığı, ne de kitap yazma tekliflerini kabul etti. Konferans teklifleri geliyordu. Yurt içinden ve dışından. Reddediyordu. Dışarıya sadece Kâbe için bir kuş gibi uçuyordu. On yıl kadar oluyor, Orient Enstitüsü’nden sosyolog Elizabeth Özdalga, Türkiye’deki İslâmcı kadınların sorunları üzerine bir alan çalışması yapıyordu, pek çok insanla konuştuğu gibi benimle de röportaj yapmıştı. Bir ara, Türkiye deki İslâmcı kadın hareketinin lideri kimdir demişti. Hiç düşünmeden ‘Süreyya Yüksel’ demiştim. ‘Benimle konuşur mu’ dediğinde, bir dene deyip, telefonunu vermiştim. Süreyya Yüksel, yanına bile yaklaştırmamıştı.

Şimdi aynı sosyoloji araştırması olsa, böyle bir soru sorulsa, ‘Türkiye deki İslâmcı kadın hareketinin önderi kim’ diye. Verecek cevap bulamıyorum. Zira yerini dolduracak insanı düşünmekte bile zorlanmaktayız.”