Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Sosyal mes"elelere "Bir tarafta Kur"an, bir tarafta Anayasa…

Sosyal mes"elelere "Bir tarafta Kur"an, bir tarafta Anayasa"" mantığıyla bakanların dayanılmaz hafif/Selahaddin Çakırgil

 

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok son zamanlarda pek gözükmüyordu ortalıkta.. Hayret etmiş ve "Nasıl oldu da susuyor, yoksa sosyal tartışmalar mevzuunda eski iddialarından vaz mı geçti.. Derin bir iç muhasebesi mi geçiriyor?"  diye düşünmüştüm..

Meğer, ağır bir cild kanseri (malin melonom) rahatsızlığı geçirmekte ve B. Amerika"da Houston"da tedavi görmekteymiş.. Bunu, 1 Nisan tarihli Hürriyet"teki sözlerinden anladım.. 

Kendisine beden ve ruh sağlığına kavuşması için âcil şifâlar niyaz ediyorum..

Onun canını sıkmak ve onu rencide etmek için değil, dile getirdiği hususlara bir de ters açıdan bakmasını hatırlatmak için, -onunla asla, bir polemiğe girmek gibi bir kasd taşımaksızın- bir de kendisi gibi düşünmeyenlerle empati yapmasına vesile olması ümidiyle gıyaben, onun mantığıyla ve onun şahsında, aynı çizgide olanların herbirisiyle bu konuları ele almak istiyorum.. Çünkü, ileri sürülen görüşler ilginç..

 

Özdemir Özok, Anayasa değişikliği konusunda, "Şimdiye kadar hiç konuşmadım. Ama insanların bir beklentisi var" diyerek şu değerlendirmeleri yapmış:

"Bugün birçok arkadaşımızın sağ koltuğunun altında Kuran-ı Kerim, sol koltuğunun altında Ergun Özbudun"un Anayasası var. Siz tartışıyorsunuz, bir noktaya geliyorsunuz. (Karşınızdaki), Hadis bunu diyor, Kur"an bunu diyor.

Bugün temel ayrılık, çağdaş, aydınlık, özgürlükçü ve gerçekten hukukun egemen olduğu bir Türkiye"yi savunan yargıç, savcı, avukat ve hukukçularla, maalesef Türkiye"nin bir gerçeği olan, tarikat, cemaat, itaat kültüründen gelmiş yargıç, savcı, avukat ve hukukçular arasındaki ayrılıktır.

Siz dünyanın en iyi anayasasını yapın, eğer onu yorumlayan demokrasiyi özümsememiş bir yargıçsa, performans alamazsınız.

İşin kökeni budur.

Geri kalan bütün tartışmalar yüzeysel. Denizin üstündeki dalga."

*

Evet, Özok"un ve benzerlerinin herbirisinden sık sık duymakta olduğumuz iddialar bu ve benzeri olup, bunlar yanlıştır da denilemez.. Bu gibi kişiler, din"e saygılı olduklarını söylerler, ama, eğer bir doğru ölçü, Kur"an"dan veya Hadis"lerden aktarılarak beyan olunursa, işte bunu kabullenemezler.. Muhatabınız olan kişiyle, hakikat"in ne olduğu ve nasıl kavranılacağı konusunda uzlaşmaz ölçülere sahib ve tamamen zıd kutuplarda iseniz, tartışmadan ne bekleyebilirsiniz ki; derin bir hınç ve hayal kırıklığı ve hattâ husûmet duygusundan gayri..

Ama, biz yine de Özok"un yukarda aktardığım bu sözlerini, onun söylem tarzına paralel olarak, ama tersinden söyleyelim Bakalım , neticeyi kabullenecek mi? "Bugün temel ayrılık, inançlı, dürüst, adâleti hâkim kılmaya çalışan ve (çoğulu hukuk olan) hakkın gerçekten hâkim olmasını isteyen yargıç, savcı, avukat ve hukukçularla, maalesefe Türkiye"nin bir gerçeği olan, kemalist ve laik dikta, süngüucuyla, zorla hazırlanmış anayasalar, genelkurmay brifinglerine göre şekillenen hukuk ve adalet anlayışı, itaat kültüründen gelmiş yargıç, savcı, avukat ve hukukçular arasındaki ayrılıktır. İşin kökeni budur..

Geri kalan bütün tartışmalar yüzeysel.. Denizin üstündeki dalga..)    


Özok devam ediyor: "Yargının siyasal iktidar gibi bir olanağı yok. Anayasal güvencesi var, ama onu da allak bullak ediyorlar. (") dünyanın hiçbir yerinde yargıyı öteleyerek, yargının bağımsızlığı dikkate almadan onu kontrol atına almaya yeltenen bir iktidar iflah olmamıştır. (") demokrasiye inanıyorsanız, kuvvetler ayrılığına inanacaksınız."

Yargının tepesindekilerin, yargının alt kademelerindekilerden yükselmekte olan zımnî veya alenî itirazlarla bir iç iktidar savaşına, güç yarışına, bilek güreşine ve gövde gösterisine girdiklerini gösteriyorlarsa.. O zaman n"olacak?

Ki, Hükûmet"in ve de siyasî iktidarın, bu, yargı kurumu içi dalaşmalarda herhangi bir şekilde taraf tutmak gibi bir yanlış yapmasının, kendisi için bir intihar mesabesinde olacağı ve de yargının, kemalist/ laik oligarşik diktanın TSK"dan sonraki en güçlü savunma kalesi durumunda olduğu ortada iken.. Hangi bağımsız ve tarafsız yargıdan nasıl söz edilebilir?

Ama, Özok bu iddiayı dillendirebiliyor ve şöyle devam ediyor:

"Türkiye"de 550 kişilik parlamentonun üçte biri çeşitli suçlardan aranan insanlar. Şimdi diyorlar ki, Anayasa Mahkemesi"ne, HSYK"ya, Danıştay"a yargıçları parlamento seçsin. Seçsin.

Getirin bana Avrupa"daki parlamentoyu seçsin.

Parlamentonun üçte biri yargıçlarla husûmet halinde. Hasım.

Sen hasıma adam seçtiriyorsun. Böyle bir yaman çelişki olabilir mi!"

*

Şu, "Batı"da, Avrupa"da bu böyle mi?" şeklindeki söyleme Özok"un da sarılması, esef edilecek bir durumdur.. Bunu kendilerini modenr ve okumuş, yüksek anlayışlı kabul eden çevrelerin, ağızlarında hep aynı sakız.. Halbuki, Avrupa ve B. Amerika gibi materyalist toplumlarda, geniş halk kitleleri, Türkiye"dekinden daha övünülecek bir durumda değildirler ve sadece güçlerine ve menfaatlerine göre ortaya koymaktalar, bütün dünyayı bile ilgilendirebilecek hassas konulardaki tercih ve oylarını..

Türkiye toplumunundaki sorumluluk duygusu, inanınız ki, o toplumlarda yoktur.. Türkiye toplumu, Nisan-1999 seçimlerinde yanıltılıp, sırf, Öcalan"ın yakalanması gibi bir manipulasyonla yüzde 23 civarında destek verdiği bir Ecevit"i ve ortaklarını, 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 1"e indirmeyi başarabilmiş ve öteki partileri de, sandığa gömebilmiş ve yepyeni bir siyasî sahneyi ortaya çıkarabilmişti..) 

*

Özok, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay gibi yargı kurumlarıdaki üyelerin, onlara husûmet besleyen m. vekillerince seçilmesinin yaman bir çelişki olduğunu söyleyebiliyor da; onlara karşı yargı adına savaş açmış gibi gözüken Yargı mensublarının "seçilmiş"leri yargılamasının, dokunulmazlıklarının kaldırılması talebinin ortaya nasıl bir durum çıkabileceğini hatırlamak bile istemiyor..

(Devam ediyor Özok): "Tamam ilkesel olarak hepsini seçsin parlamento. Parlamentodakilerin de yargıyla bir işi olmayacak. Adam aranıyor diyorum size.."

(Kendi yandaşları olan yargı mensublarına gözyuman, aranan generali mahkemeye getirtemiyen ve bu duruma gözyuman; sıradan vatandaşa gelince ise, ceberrutluk ve hışmının önüne geçilemiyen; dahası, sıradan insanları entifüpten sebeblerle aylarca tutuklayan, ama, haklarında çok ciddî delillerle, ağır suçlamalarda, darbe hazırlıkları içinde olduklarına dair yığınla belgeler bulunan generallere ve diğer yüksek rütbeli subaylara gelince, karşılarında süklüm püklüm olan bir yargıya ne diyeceğiz?)
*

Geçmişte, "Bir İmam-Hatib"linin başbakan olarak benim başımda olmasını kabullenemiyorum.."  kabilinden sözleri de bilinen Özok, şimdi ise, Tayyîb Erdoğan"ı askerlere tercih ettiğini de belirtiyor ve şöyle devam ediyor:
"Ben siyaseten hiçbir şekilde onamadığım halde Sayın Erdoğan"ın siyasi başarısını 1000 defa askerî müdahaleye tercih ederim. Gerçi bugün ortaya koydukları yönetim biçimi çoğulcu demokrasiden çok otoriter bir yapı sergiliyor, ama yine de şu koşullarda dahi insanlar konuşup tartışabiliyorlar. Biz her şeyin seçimle, demokratik yollarla değişmesini istiyoruz.
Sayın Erdoğan, Konya Adliyesi"nin açılışında bir konuşma yaptı. Altına imza atarım. Sayın Erdoğan, Anayasa Mahkemesi"nin açılışında bir konuşma yaptı. Altına imza atarım. Ancak Sayın Erdoğan 6 Aralık 1997"de Siirt"te 5 bin kişiye başka bir konuşma yapmıştı ki, ona göre hareket edecek olursa, daha otoriter, daha katı davranışlar da sergileyebilir. Ben kendi adıma Sayın Erdoğan"ın hangisi olduğu hususunda kesin bir karar vermiş değilim. Sayın Başbakan 2007 seçimlerinin olduğu gece AKP"nin balkonundan bir konuşma yapmıştı. Onun arkasında durmalı. (")

Bizim başka bir halkımız yok ki. Cumhuriyet bu kadar eğitebilmiş. Küçümsenecek kişiler değiller. Bir sağduyuları var. Bugün o insanlar Erdoğan ve arkadaşlarına bir avans vermişse, durup dururken vermemiştir. Erdoğan kendi dünyasında son derece başarılı. İnsanlar bir parti liderinin gecekonduda çocuğunun başını okşamasını özlemiş. Herkes oturup kendi davranışını etüt etsin. Geçmişte bu ülkenin liderliğine savunmuş insanlar oturup önce bir özeleştiri yapsınlar."

 

*Evet, Özok"un yıllardır başkanlığını yaptığı "Türkiye Barolar Birliği", bünyesinde onbinlerce avukatı topladığına göre, onun bu sözleri üzerinde durulmalı ve avukatlar, hukukçular, mantıklarını, sadece laik/ materyalist bir çerçeve içinde değil, her hakikat"in, her türlü tezahürünü kabule hazır olmalılar.. Ama, "Biz boşuna kanser olmadık.." diyen Özok"un askerî yönetimlere hep karşı çıktıkları iddiasına rağmen, bugün hukukçuların büyük bir kısmı, askerî darbelerin dayattığı anayasaları ve Genelkurmay"da, süngüucu dayatmasıyla, brifinglerle öğretilen, dikte edilerek öğretilen hukuk kurallarını kutsamayı sürdürmektedirler. Umarız ki, bir özeleştiri yapıp, kendi halklarının temel doğrularıyla bütünleşmek bahtına erişirler..

Özok"a, beden ve rûh sağlığı temennilerimizi tekrarlayarak..

haksöz

Bu yazı toplam 2675 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar