Şok terapisi

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, "Halkın beni istemediğini anladığım anda istifa edip evime çekilirim. Ailem ve okul arkadaşlarım bana yeter" demiş.

Ne güzel işte.

Ama eksik.

Bunu dedikten hemen sonra, ülkeyi behemehal serbest seçimlere götüreceğini ilan etmeliydi.

Keşke bunu çoktan yapmış olsaydı.

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun dediği gibi, hürriyet ve adalete matuf ıslahat adımları Ocak, Şubat veya Mart ayı itibarı ile atılsaydı, Suriye herhalde bu hale gelmezdi.

Yine Davutoğlu'nun dediği gibi, bu saatten sonra "şok terapisi"nden aşağısı kurtarmaz.

Esed uygulayabilir mi o terapiyi?

Hiç sanmıyorum.

Kendisine bağlı silahlı çeteler masum sivilleri katliamdan geçirirken ve muhaberatçılar küçücük çocukları bile akıl almaz işkencelerle öldürürken O hâlâ bir grup provokatör yahut teröristin Suriye'ye ettiği fenalıklardan dem vurabildiğine göre, "şok terapisi"ne herkesten ziyade Esed'in kendisi muhtaç.

Başbakan Erdoğan'ın, son telefon konuşmalarında Esed'e bu terapiden bir miktar uyguladığı ve önceki gün Ankara'ya gelen Suriye Cumhurbaşkanlığı Özel Temsilcisi Hasan Türkmeni vasıtasıyla da terapiye devam ettiği söyleniyor.

Hükümete yakın bir kaynaktan aldığım bilgiye göre Başbakan bu görüşmelerde diplomatik lisanı tamamen rafa kaldırdı ve açtı ağzını yumdu gözünü...

Türkiye, Beşşar Esed'in ıslahat yolunda süratle radikal adımlar atmasını ve ıslahatta samimi olduğunu ispat etmek için evvelâ sivillere yönelik devlet şiddetini durdurmasını, ayrıca özel birlikler komutanı kardeşini ve çeteci / muhaberatçı / iş adamı kuzenlerini 'piyasadan çekmesini' istiyor.

Esed, dün bu yönde bir adım atar gibi yaptı; Suriye ekonomisini söğüşleyen kuzeni Rami Mahluf'a 'Ticareti bırakıyorum ve servetimin önemli bir kısmını kamuya bağışlıyorum' gibi bir açıklama yaptırdı...

Ama, öte yandan, dünkü Cuma gösterilerinde Esed'in askerleri halka yine ateş etti, yine oluk oluk kan akıttı...

Ankara'da, bu işin Baas rejimiyle müzakere yoluyla çözülebileceğine dair son ümit kırıntıları da kaybolmak üzere.

Suriyeli devrimciler o ümidi zaten çoktan kaybettiler.

Ülke içindeki rejim muhaliflerinin lider kadroları bir süredir şöyle diyorlar:

'Baas rejimiyle konuşulacak bir şey kalmadı. Beşşar Esed de makul bir muhatap olamaz. Artık bu yönetimle diyalog peşinde koşmaktan vazgeçip, esaslı bir devletin yokluğundan kaynaklanan sorunları nasıl çözeceğimizi, kardeş kavgalarının önüne nasıl geçeceğimizi, vatanı istibdat ve yolsuzluktan nasıl kurtaracağımızı, rejim değişikliğinden sonra vatanın selameti için neler yapacağımızı Suriye toplumu olarak –o mücrimler hariç- kendi aramızda konuşup karara bağlamamız gerekiyor. Toplumun bütün kesimlerinin temsil edileceği, cürümlere bulaşmamış Baas mensuplarının da yer alacağı bir milli kurtuluş konferansı toplamalıyız. Mümkünse Suriye'de; değilse Türkiye yahut Mısır veya Katar'da.'

Bu süreç başlamış bulunuyor.

Muhalefet liderleri geçtiğimiz günlerde bazı Arap televizyon kanallarında "Kurtuluş Konferansı" hazırlıklarına başladıklarını duyurdular.

Ve dünkü nümayişlerde "Diyalog Değil, Milli Kurtuluş Konferansı" pankartları yükseldi.

Bu konferansın Türkiye'de düzenlenmesini temenni ediyorum.

Türkiye bu konferansa ev sahipliği yapmakla kalmamalı, icabında –olursa şayet- devrimcilerin muhacerette kuracağı hükümete de ev sahipliği yapmalı... Şok terapisi!

Yeni sürecin Suriye halkına ve hepimize hayırlı olmasını diliyorum.

MAVİ MARMARA

İHH İnsani Yardım Vakfı, resmi makamlardan sertifika almasını engelleyen yaralarını henüz saramadığı için Mavi Marmara'nın "Gazze'ye Özgürlük Filosu 2"ye katılamayacağını açıkladı.

Bu da hayırlı olur inşaallah.

 

yenişafak

Bu yazı toplam 2264 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar