Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Siyaseti, ahlâkî ölçüleri ayaklar altına alarak mı yapmak?

Seçimler yaklaşırken, siyasette, geçmiştekinden çok farklı olmayan pespâyelikler ortaya çıktı yeniden..

Bunların en başında da, geçen yıl Deniz Baykal"ın CHP Gen. Başkanlığı"ndan ayrılmasıyla sonuçlanan gizli görüntülerin bu seçim döneminde de, bazı CHP m.vekillerinden ayrı olarak, MHP"nin en üst kademe yönetici kadrolarının hemen tamamiyle istifasına yol açan video görüntülerinin yayınlanması gelmektedir.

Geçen yıl, 10 Mayıs 2010 tarihinde, görüntüleri internetlere düşen D. Baykal"ın rezaletini takib eden günlerde, bu sütunda, konuya yaklaşmaktan kaçınılmış ve sadece, ortada bir komplo var ise; bu komplo, Baykal ile o kadın m.vekilinin bir evde buluşmaları değil; o buluşmanın gizli ellerce, gizli kameralarla tesbit edilmiş olması ve Baykal"ın bu yolla siyasî hayattan bertaraf edilmesi olduğu  belirtilmişti.  Çünkü, çirkinlikleri konuşmak da çirkindir.. Ayrıca, tevbe ederken bile, o günahların anlatılmasının, tavsifinin hoş karşılanmadığı, sadece işlenen günahlardan pişmanlığın ve bir daha işlememek azminin ifade edilmesinin yettiği hatırlanmalıdır..

Böyleyken, bazı müslüman cemaat önderlerinin Baykal"ı teselli etmek bâbında mesaj göndermeleri de bir tuhaf ilginçti.. Halbuki, Baykal bir kazaya uğramamış, bir felaketle karşılaşmamış, bizzat kendi nefsinin yönelişleriyle, toplumun genelinin kabul etmediği bir çirkinliği gizlice işlediği ortaya çıkmış ve istifa etmişti.. Bundan dolayı onun teselli edilecek bir tarafının olmaması gerekirdi.. 

O istifanın hemen arkasından, binlerce insanın, günlerce, CHP Genel Merkezi önünde, "N"olur gitme Baykal.." diye gözyaşı dökmeleri ise, o çirkinliklerin önemsenmemesi açısından, daha bir kaygı vericiydi.. Neyse ki, Baykal, CHP"nin büyük halk kitlesinin o bir avuç goygoycu gibi düşünmediğini olsun anlamış olmalıydı ki, o dön çağrılarına kanıp da dönmeye kalkışmadı..

Üstelik, o çirkinliğin üzerine kurulan komplonun, Baykal"ın CHP"nin başından uçurulmak için, parti içinden tezgahlandığı kanaati giderek daha bir güçleniyor.. Evet, bugünlerde  "Yeni CHP" diye meydanlarda nutuk atan Kılıçdaroğlu"nun dillendirdiği yenilik özlemi için, CHP içinden gerçekleştirilmiş gibiydi o komplo.. Çünkü, Baykal"ın başka türlü CHP başından uzaklaştırılması mümkün değil gibiydi.. Ama, son ana kadar, ben lider olamam diyen ve aday değilim diyerek Baykal"la zıdlaşmamaya özel bir dikkat gösteren Kılıçdaroğlu, bir anda, dönüvermiş ve CHP"nin 20 yıla yakın zamandır Genel Sekreterliği"ni yapan  Baykal"ın da yarım asırlık dostu Önder Sav"la işi kotarmış ve bir anda Genel Başkanlığa gelivermiş ve birkaç ay sonra da, Önder Sav ve ekibini tasfiye etmişti..

"Siyaset, ana -ata dinlemez.." diye boşuna dememişler..

*

"Şehvet yüzünden düşen, kalkmamıştır.."

MHP liderlik kadrosunun başına gelenler de büyük ihtimalle, yine aynı şekilde o hareketin içinde tezgahlanmışlığı düşündürüyor insana..

Çünkü, o camianın vurdulu-kırdılı siyaset anlayışından gelenlerde var olan bir güç gösterisinin ve libidonhalar davranışlara kadar nasıl uzadığı, öteden beri tahmin ediliyordu, ama, bu kadarı yine de beklenmiyordu, herhalde...

Devlet Bahçeli"nin en yakınındaki Genel Başkan Yardımcılarından 7-8 kişi ve Genel Sekreter"le birlikte en önde gelen 10 MHP"linin böylesine çirkinliklere bulaşmış olacağına MHP"nin seçmeninin büyük kitlesini oluşturan orta kesimi, herhalde ihtimal vermiyordu..

Ama, bu kasetler, çirkin görüntülerin olduğu iddiasını, en çok da MHP içindeki iç iktidar kavgasında taraf olanların ortaya çıkardığı tahmin edilebilir..

Çünkü, Devlet Bahçeli, eski lider Alpaslan Türkeş"in ölümünden beri, kendi çizgisinde, kendi anlayışında yeni bir MHP oluşturma dikkatindeydi ve MHP içinde güç odakları oluşturdukları kabul olunan birçok ismi tasfiye etmişti.. Bundan dolayı da, "ülkücüler" denilen topluluk içinde tanınan nice eski isimler, hınçlarını uzun zamandır dile getiriyorlardı..

Ve o hareket ve parti içindeki bu tasfiyede, yenik düşen taraflar ve  bu yeni seçim dönemine girilirken, biraz daha tasfiyeye uğrayanlar, artık alacak başka bir tedbirlerinin olmadığını görüp; parti yönetiminde kalan eski arkadaşlarını vurmak için, en çirkin silahı kullanmaktan kaçınmadılar.. Ama, açık olan şu ki, onlar da, o çirkinlikleri düne kadar biliyorlardı veya kendileri de o çirkinliklerin içindeydiler.. Ve o derin mücadelede, taraflar daha başka çarelerinin kalmadığını düşününce, son kurşunlarını harcamaya karar verdiler ve bazı üst kademe bir çok MHP"li yöneticilerin istifa etmezlerse, haklarındaki kasetleri yayınlayacakları tehdidini savurdular..

Bu tehdidler önce ciddîye alınmak istenmeyince.. İlk parti devreye sokuldu ve 4 tane büyükbaş devrilince.. Bunun devamının olduğu da söylendi ve amma, Bahçeli bu şantajlara teslim olmayacağı gibi tumturaklı laflar edince.. 6 büyükbaş hakkında daha kasetler yayınlanıverdi ve.. Onlar da gittiler..

Bu çirkinlikler CHP ve MHP"de değil de, mesela iktidar mücadelesinde en güçlü odak olarak bilinen AK Parti içinde sözkonusu olsaydı, medya için bulunmaz bir malzeme ve fırsat doğardı..

Ki, AK Parti içinde olmaz böyle şey denildiği sanılmasın.. Bu gibi çirkinliklere bulaşanlar her toplulukta olabilir.. Ama, bu parti içinde henüz, öteki partilerde olduğu gibi bir derin iç- çatışma sozkonusu olmadığı için, böyle bir rezillik ifşa edilemedi.. Ama, diğer partiler içindeki rezilliklerin su yüzüne çıkarılması, AK Parti"nin iktidarda olması yüzünden, AK Parti"nin üzerine yıkılıyor, ya da şimdilik de olsa ona destek veriyor gözüken bir cemaatin bu gibi kirli işleri  siyasî oyun olarak kullanmakta olduğuna dair iddialar ileri sürülüyor.. Halbuki, bugünkü gelişen teknolojik imkanlar içinde, bu gibi rezilliklerin keşfi hiç de o kadar zor olmasa gerek.. Bunun için illâ da iktidarda olmak gerekmiyor..

Ama, bu çirkinliklere dolaylı birkaç işaretle değinilmesi karşısında bile, gayrimeşrû ve gayriahlâkî vâdilerde at koşturmalar mübah imiş gibi, "Aaa, kişilerin özel hayatlarına karışılamaz, ayıptır.." diyebilenler çıkıyor kamuoyunda.. Ki, dışarıya yansıyanlar o kişilerin özel hayatı değil, gizli hayatı olup, burada da komplo, meselenin aslı değildir.. Kimse, o kişileri o çirkinliklerin, gayrimeşru ilişkilerin işine zorlayarak, sürükleyerek götürmedi.. Mes"elenin aslı, o ahlâksızlıklardır ve o çirkinliklerin çeşitli hesab ve planlar gereği, kasete alınıp ortalığa saçılması ise, evet, o komplodur.. Ama, aynı suçlamalar veya kasetler AK Parti için sözkonusu olsaydı, ortalığı haklı olarak velveleye verecek olan laik medya, şimdi ise, "Bu kaset savaşları, iddialar ve istifalar üzerine, MHP, erimek ne kelime, bir de güçlendi.." diye MHP"ye gaz vermeye çalışıyor..

Gerçekten de böyle midir, 12 Haziran akşamı belli olacak.. Özellikle MHP"nin güçlü tarafdar kitlelerinin yoğunluklu olarak bulunduğu İç Anadolu yörelerinden gelecek olan reyler, bu konunun kenarından teğet geçilip geçilmediğini gösterecektir..

Ancak, şurası var ki, bu gibi iddialar, bırakınız bizim müslüman toplumumuzu; hertürlü başıboşluğun alabildiğince serbest olduğu Avrupa ve Amerika toplumlarında bile kitleler tarafından hoş karşılanmıyor, kişilerin siyasî hayatları sönüyor..

*

Umulur ki, ortaya dökülen bu çirkinlikler, hiç değilse bundan sonra, hele de siyasetle meşgul olanların veya kamuoyu önüne çıkanların daha dikkatli olmalarına vesile olur..

Bir tükenmez kalem ucunda bile gizli kamera ve gizli mikrofonun yerleştirilebildiği bir zaman diliminde, insanlar, kendilerine nisbet olunan bir iddiayı reddediyorlarsa,  o redd gerçek olmalı; ya da hatalarını açıkça kabul etmeli veya kendi söz veya hareketlerini, fiiillerini, "Benim inancın, kanaatim, düşüncem, tavrım, tarzım budur.." diyebilmeliler..

*

Şeyh Edeb Âli"nin nasihatini, kendimize de yapabilmek..

Laik kişilerin, müslüman insanların ahlâkî kaygu ve ölçülerine yürekten katılmaları mümkün değildir.. Ama, taktik gereği saygılı gibi gözükebilirler..

Bu seçim atmosferinde de,  çok ağır ithamlar, hakaretler sıralanıyor ve kitlelerin kandırılmasına çalışılıyor..

Kitleler ne kadar kanacaklardır?

Seçim sonrasında, bizim istediğimiz gibi bir tablo çıkmazsa kandırılmış; çıkarsa, kitleler kandırılmamışlar mı olacaktır?

Demokrasinin ve demokratik iktidar yarışının özünde kandırmaca daima vardır..

Çoğu Batı dünyası hayranları, "Ahh, Batılılar bizim halkımız gibi câhil değil ki.. Onlar neye, niçin oy verdiklerini veya vermediklerini biliyorlar.." deyip dururlar.. Halbuki, Batı"daki kitleler de günlük menfaatlerine veya medyanın yönlendirmelerine göre, kısa sürede bile yön değiştirebilmektedirler..

Yani, ekonomik açıdan gelişmiş ülkenin yüksek menfaatleri gibi laflar da, gerçekte, ferd ferd her oy sahibinin menfaatinin seçim sandığında bir ortak bileşke halinde yansımasıdır..

Ama, gerilimlerin, sosyal gerilimlerin , krizlerin, rahaatsızlıkların daha derinden hissedildiği toplumlarda, siyasî atışma ve çatışmalar daha bir sert olmaktadır..

Ülkemizde olan da budur..

Ve görülmektedir ki, hele de seçim meydanlarında, muhalefet liderleri daha bir ısırıcılıkla ve hemen hepsi de, hattâ yalan ve hakaretlere başvurarak,  Tayyîb Erdoğan"a  saldırmakta ve o da, bütün o saldırıları savmak adına, sert karşılıklar vermektedir..

Kendisini  "Yeni CHP lideri" olarak takdim eden Kılıçdaroğlu"nun konuşmalarının, iddialarının, suçlamalarının, vaadlerinin seviyesi, ciddîye alınmayacak derecede, ortada..  Çünkü, her an, bir başka şekle bürünebiliyor.. Seçimden, partisinin oyunu arttıran lider olarak çıkamazsa, sonunun geleceği korkusu içinde.. (Ki, oyunu da arttırabilir bir mikdar.. Çünkü, Sarıgül Hareketi söndü.. Ecevit"in DSP"si, Rahşan eliyle Kılıçdaroğlu"nun emrine tahsis olundu.. Diğer solcu gruplar da kerhen de olsa, ona vereceklerdir oylarını..)

Bahçeli de ondan geri kalır durumda değil..

Seçimlere BDP destekli bağımsız olarak girenlerin sözleri ise, daha bir ürpertici.. Türkçülerin ırkçılıklarından hiç de geri kalmayan korkunç bir kürdçülük sergileniyor.. Hattâ, geçmişte İslamî kimlikleriyle bilinen A.T. gibi isimler bile,  o rüzgara kaptırmışlar kendilerini... 

Bazı bağımsız adayların, doğrudan doğruya Başbakan"ın şahsına yönelik ağır hakaret sözlerini ise, tekrarlamak bile gönüle giran geliyor..

Bütün bunlar olurken..

Tayyîb Erdoğan"dan daha ölçülü ve muhaliflerinin seviyesine düşmeden söz söylemesi beklenir.. Ama, o da,  nihayet, etten-kemikten.. Yine de, kendisini frenlemesi gerekir.. Çünkü,  "dilin âfetleri"  deyimini en fazla anlayabilecek olan, odur ve karşısındakilerin dilini kullanması, onu da onların seviyesine indirger.. Gerçi, o, "saldırılara karşılık veriyorum" diyor ve genel olarak da öyle yapıyor, ama, yine de karşısındakilerin bazı yalan isnadlarına karşı, "Bunları isbatlayamazsanız namertsizin, alçaksınız" gibi lafları edebilmesi, ona yakışmıyor.. Ve kezâ, Bahçeli ve Kılıçdaroğlu"nun onu sinirlendirmek için söyledikleri aşağıyalıyıcı laflara karşı,  "Siz kimsiniz" gibi tekebbürlü lafları söylemesi, hiç hoş değil.. Çünkü, o, Tayyîb Erdoğan olarak, başbakan olduğu için değil, sahib olduğu  değerler itibariyle, ötekilerin pek çoğundan çok farklı ve milletin büyük ekseriyetinin kalbinde yer eden bir  "değerler sistemi"ne nisbet edilenler içinde ayrı bir yere sahib.. Onun içindir ki, onun, diğerlerinin söylerdiklerini, yaptıklarını, velev ki, demokratik atraksiyonlar gerektirse bile, yapamaması gerekir..

"İyiliğe iyilik her kişinin işi, kötülüğe iyilik er kişinin işi.." lafını unutmamak gerek..

Çünkü, onlar ne derse desin, Tayyîb Erdoğan, sorumluluk makamında olarak, yarınlarda, onlarla karşı karşıya gelecektir... O zaman, bu kadar çirkin sözlerden sonra, utanacak olanlar arasında kendisinin olmaması gerekir..

*

Hatırlayalım ki, Hz. Ali-Muaviye İhtilafı sırasında, Hz. Ali"ye bazıları gelip, "Ey Ali, senin, siyaseti rakibin kadar bilmediğin söyleniyor.." dediklerinde; Hz. Ali"nin de, "Siyasetten maksad eğer hile, entrika, tuzak kurmak ise, Allah korkusu taşımasaydım; arab"ın içinde, benimle o konuda kimse yarışamazdı.."  dediği rivayet olunur, geçmişin tarih kitablarında..

Tayyîb Erdoğan da, bu anlayışa yabancı olmayan birisi olarak, kendisini daha fazla frenlemeli ve bazı sözlerinin halk içinde alıcısının olabileceği gibi basit demokratik menfaatlere ve atraksiyonlara sarılmaktan uzak durmalıdır.. Çünkü, ona yüklenen vazife ağır ve beklentiler onun tahmin edemiyeceği derecede büyüktür.. Nitekim, İİC"de yayınlanan  Cumhurî-i İslamî gazetesi, 31 Mayıs günü, Haaretz isimli İsrail gazetesinde yayınlanan bir değerlendirmeyi esas alarak, "Tayyîb Erdoğan"ın seçimlerden kesin bir zaferle çıkacağı ve sonra da, ve "İkhvan"ul Muslimîyn, HAMAS, ve İran"la birlikte bölgede, Osmanlı gibi bir yeni güç odağı oluşturup, Amerika"nın Ortadoğu"daki  etkisini kırmaya kalkışacağı korkusunu yansıttığını" duyuruyordu, okuyucularına..

Bu açıdan, bu konuda, Şeyh Edeb Âli"nin Osman Gazi"yi yaptığı varsayılan (ve 40-50 sene öncelerde Tarık Buğra tarafından kaleme alınan) bir nasihat metninin, hele de bu günlerde, takdir-i ilahî"nin kendisine yüklediği fonksiyonun Tayyîb Erdoğan tarafından daha bir hatırlanmasının faydalı olacağı umulur..

Evet, Şeyh Edeb Âli şöyle diyordu:

"Ey Oğul!

Beysin! Bundan sonra öfke bize; uysallık sana"

Güceniklik bize; gönül almak sana..

Suçlamak bize; katlanmak sana..

Âcizlik bize, yanılgı bize; hoş görmek sana..

Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adâlet sana..

Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana" (...)

Ey Oğul!

Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı, Allah"u Tealâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hak yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalb versin. (...)

Oğul!

Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın. Ama, bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgarlarında savrulur gidersin.. Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlub eder. Bunun için daima sabırlı, sebatkâr ve iradene sahib olasın!.. Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. (...)

Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin deme! (...) Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir. (...)

En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir. (...)

haksöz

Bu yazı toplam 2139 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar