Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Sis inmişse göz ne yapsın?

Hadiseler olağanüstü bir seyir takip edince, herkesin gözleri kararır. Böylesi keşmekeş dönemlerde gündüz vakti lamba mı yakılır deyip, her zaman gören gözlerine sitem etmekakıl kârı değildir. Ülke olarak, dahası ülkemizin içinde bulunduğu jeopolitik bölge olarak ve hatta belki dünya dengeleri olarak sabiteleri değişkenlere çeviren bir süreç yaşıyoruz. Mevcut durum hakkında siyasî-politik yorumcuların sayısı kadar farklı yorum yapıldığına şahit oluyoruz. Şu halde bu hengâmede ışık yakmadan görmeye çalışmak, gereksiz ve sonuçsuz kalacağı baştan belli cahilce bir cesaret örneğidir. 

Her biri başka bir bilmece olan türlü siyasî manevralar, menşei şüpheli terör grupları ve tuhaf bir biçimde terörize edilmeye hazır halk katmanları. Tüm bu bilinmezler içinde elde var deyip kenara koyabileceğimiz tek bilinen, meseleye zaman-mekân kaydından bağımsız bir yerden ışık tutan ayet ve hadisler: 

“Her ne zaman onlar savaş çıkarmak için bir yangın tutuşturdularsa Allah onu söndürdü. Sırf fesat çıkarmak için dünyanın her tarafında koşup dururlar. Allah ise müfsitleri (bozguncuları) sevmez.” (Mâide, 64)

Yüce Allah’ın lütfuyla bu ülkede anarşi çıkarmak isteyen odakların planları şimdiye kadar hep baş aşağı çevrilmiştir. Aslına bakarsanız Ortadoğu’nun daima kaynayan bir kazanı andırması, dış güçlerin tasarrufuna baştan bir pay ayırırsak, çok önemli başka bir nedene daha dayanmaktadır. Bu topraklar öteden beri İslam’la tanışıktır, belki O’nun yayılması mevzuunda önemli rol oynamıştır. Bu gerçeği hatırlattık, çünkü bir bölgeye İslam girmişse, artık hem kendilerinin, hem de komşu ülkelerin menfaati için o bölge halkı hep müslüman kalmalıdır. Dinlerine gerçek manada bağlı yaşamalılar ve İslam’dan sonra yurtlarında ve yüreklerinde oluşacak dev boşlukların derin acısını tatmamalıdırlar. Aksi halde İslam’dan sonrası, “Haktan (ayrıldıktan) sonra sapıklıktan başka ne kalır?” (Yunus, 32) ayetinin açık işaretiyle dehşetli bir gelecektir. Hiç İslam’ın garantilediği asayiş ve huzuru yaşamayan toplumlarda, belki ondan kopan veya koparılan toplumlardaki kadar anarşik eğilim görülmez. Tam bu noktada Said Nursi Hazretleri’nin şu çarpıcı tespitini hatırlatmamız gerekiyor: “Bir Müslüman başkasına benzemez. Dini terk edip İslamiyet seciyesinden çıkan bir Müslüman, dalalet-i mutlakaya düşer, anarşist olur, daha idare edilmez.” (Emirdağ Lahikası’ndan)

Zembereği boşalmış saat gibi uçurumlara dörtnala koşan bu tipler, ifritten bir zamanı doğuran fitne ve fesadı imar etmeye her yerde adaydırlar. Maddî-manevî hiçbir yaptırımdan korkmazlar. Yakın geçmişimizi kana bulayan, bizim millet olarak bir adım ileriyi görmemizi engelleyen hep bu anarşi merkezli yapılardır. Bugün demokratik bir yolla göreve gelmiş devletleri alaşağı etme gayretiyle sokakları dolduranlar, bir yandan da demokrasiyi koruma naraları atıyor; aslında küresel bir karmaşa yaşanıyor. Belki de diyorum, ümmetin kafası hiç bu kadar karışmamıştı. Biz kimin eli kimin cebinde anlamaya çalışırken, dünya kamuoyunda bilinçli bir şekilde oluşturulan müslüman-terörist algısı sayesinde anarşi tehlikesi ve terör yaftası neredeyse inanmış halkların alamet-i farikası haline geldi.

Mecazen Ye’cüc ve Me’cüc, ülkeleri terk edilmiş bir mezraya dönüştürerek, İslam ile insanın, batı ile doğunun, doğu ile güneydoğunun, sınırın bir yanıyla diğer yanının arasını açarak bölgemizde at koşturuyor. Zülkarneyn’in iki cihanı, yani ahiretle dünyayı, batı ile doğuyu, uzak ile yakını birleştiren vizyonuyla inşa ettiği sedden eser kalmadı. Demek anarşinin bir kere daha bendler içine hapsedilebilmesi için, yine dirayetli, salâbetli, iki kanatlı, geniş bakışlı, kuvvetli ve kararlı liderlere ihtiyaç var.

Şiddetle, cinayetle, Vandallıkla aramızda engel inşa etmek için bizimle birlikte kolları sıvayacak, öte yandan “Haydi şimdi üfleyin!” demek için doğru zamanı gözleyen Zülkarneyn gibi anarşiyle mücadelemizi araziye inerek kumanda edecek önderlere ihtiyacımız var. Tüm bunlar için de İslamî değerlere dayalı bir eğitim sistemine, gerçek Müslümanları yetiştirecek teorik ve pratik imkânlara ihtiyacımız var. Bu sebeple şimdi bizim sözünün özgül bir ağırlığı olan, mesajlarını vahiy bağlantılı bir çerçeveye oturtan, insanı, terbiyeyi, inanç ve düşünceyi önemseyen eğitimcilere, gönüllülere, hasbîlere her zamankinden daha çok ihtiyacımız var...

Milletin taleplerine veya isteklerine göre devletin yeniden yapılanma ihtiyacı süratlice ele alındığında, gözlerdeki sis perdesi kalkacaktır. Allah katından gelen dinimizi, siyasetin emrinden kurtarıp, üst kimliğimizi hak ettiği yere koyduğumuz zaman, tek vücut, tek yürekli bir millet olarak tarihteki yerimizi almamız kaçınılmazdır. Selam ve saygılarla… 

Teşekkür:Geçtiğimiz hafta sonu, Diyarbakır’a gitmiştim. Ayder ve Hayder Derneklerinin organize ettiği programlara katıldım. Sivil Toplum Kuruluşlarının değerli başkanları ile özel toplantı başta olmak üzere, konferansımıza katılan tüm erkek, hanım ve genç kardeşlerimize, Ayder Derneği Yönetim Kuruluna ve bizimle özel ilgilenen vefakâr ve fedakâr dava arkadaşlarımıza can u gönülden teşekkür ediyorum.

yeniakit

Bu yazı toplam 836 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar