Sevinç ve hüzün bir arada... Bayramınız Bayram ola!

Bir yanda “İsrail’in giriştiği Gazze’deki soykırım”, bir yanda “Suriye ve Irak’taki gelişmeler”, bir yanda da “Paralel Yapı’nın kumpasları” derken, ağız tadıyla bir Ramazan geçiremesek de, Cenab-ı Allah’a şükürler olsun ki, “Bayram”a kavuştuk...

Dün, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve bütün camilerde okunan “Bayram Hutbeleri”nde de ifade edildiği gibi; “Allah’a kul, Resulüne ümmet” olmak gibi “en büyük onur ve şerefe” nail olan “tüm mü’minler”in bayramı mübarek olsun... Tüm okurlarımızın, milletimizin ve alem-i İslâm’ın bayramlarını tebrik ediyor,  bu bayramın “barış, kardeşlik ve huzura vesile olmasını” Cenab-ı Allah’tan niyaz ediyorum...

Evet, bugün bayram...

Bayramın 2. günü...

TEVHİDİN BAYRAMI

Bayramlar;

“Aynı din”de, “aynı inanç”ta ve “aynı kıble”de buluşan Müslümanların bayramıdır.

Bu bayram;

Topluluk halinde Rabbimize verdiğimiz “misak”ımızı hatırlayarak, zaaflarımıza karşı durmanın, yani “imsak”ın bayramıdır.

Bu bayram;

Bizi kendimize yabancılaştıran “madde”ye, “heva, heves, arzu ve isteklerimize esir olmaya direnme”nin yani “fıtrata dönme”nin bayramıdır.

Bu bayram;

İmsak ile dizginlenen nefislerimizin mükâfatı olarak dua ve nimetlerin ikrama dönüştüğü “iftar”ın bayramıdır.

Bu bayram;

Yokluğu, açlığı ve susuzluğu hissederek, rızıkları başkasıyla paylaşmanın, yani “ikram”ın bayramıdır... 

Yardımlaşmanın, dayanışmanın, karşılıksız vermenin yani “infak”ın bayramıdır. 

Bu bayram;

Nefislerimizin arınması gibi mallarımızı da başkalarının hakkından arındıran “zekât”ın bayramıdır... Hayatımızın şükrü olarak kardeşlerimize verdiğimiz “fitre”nin bayramıdır. 

Bu bayram; yaratılan her varlığın kıymet ve değerini “Yaradanı”ndan bulduğu, hiç kimsenin bir diğerinden üstün olmadığı, herkesin bir tarağın dişleri gibi eşit olduğu “tevhid”in bayramıdır. 

SEVİNÇ VE HÜZÜN BİR ARADA

Bu bayram, mânâsı ve ruhu itibariyle “sevinç günü”dür...

Ramazan’la yaşadığımız “manevi değişim”in, “rahmetle kuşatılma”nın, “mağfiretle arınma”nın ve “cehennemden kurtuluşa erme”nin bayramıdır...

Ramazan ayının içinde bulunan ve “bin aydan daha hayırlı” olan “Kadir Gecesi”nde; “beşeriyetten insanlığa yükselme”nin, “Kur’an-ı Kerim’in nüzulüne tanık olma”nın sevinciyle buluşmaktır bu bayram.

Bayramlar tabii ki sevinç günleridir... Eş, dost, akraba, konu-komşu ziyaret etme, hal-hatır sorma, sevinçlerini, hüzünlerini paylaşma, hemhal olma günleridir.

Sair vakitlerde iş telaşesinden, özellikle büyük şehirlerin yoğun trafiğinden gidip gelemediğimiz yakınlarımızı gidip görüp gönüllerini alma, göremediğimiz süre zarfında değişen yeni hallerini, durumlarını öğrenip ona göre üzerimize düşen görevleri yerine getirme günleridir, bu bayram günleri.

Yakınlarımızdan, tanıdıklarımızdan hasta olanlar, bakıma muhtaç veya fakir yolanlar varsa öncelikle onları ziyaret etmeli, elimizden geldiğince yardım etmeli ve onlara karşı görevlerimizi tekrar gözden geçirmeliyiz.

Ama, aynı zamanda;

Özellikle son birkaç yıldır, bu bayram, Müslümanların “hüzün günleri”dir...

Filistin’de, Gazze’de, Kudüs’te, Suriye’de, Irak’ta, Doğu Türkistan’da, Afganistan’da, Çeçenistan’da, Myanmar’da ve daha birçok değişik İslam beldelerinde... İftarda bir yudum su içemeden şehadet şerbetini içenlerin, sahurda oruca niyet edemeden hanesi başına göçenlerin, “füze”lerle, “bomba”larla, “mermi”ler ve “tank”larla katledilen masumların, mazlumların kanıyla kızıla boyanan gecelerin getirdiği hüzündür bayram. Bir gül bahçesine girercesine kara toprağın bağrına defnedilen biçare bedenlerin, hizipçilik, mezhepçilik, asabiyetçilik taassubuyla birbirine kurşun yağdırıp, uhuvvet ve kardeşliği katledenlerin, dostların bağrına ateş düşürüp düşmanın yüzünü güldüren kör cahil Müslümanların yüreklere saldığı hüzündür bayram...

BU GÜNLER, FIRSAT GÜNLERİDİR

Bayram;

“Sevinç” ve “hüzün”ün bir arada yaşandığı gün olmanın ötesinde, aynı zamanda bir “zafer günü”dür...

Çünkü bu bayram; “Nefsî mücadelede muzaffer olmak” ve “gönül kalesinin burcuna tevhid sancağını dikmek” için en iyi fırsat günleridir...

Evet, bu bayram;

“Fırsat günleri”dir...

Prangalara vurulan kilitleri parçalayacak derecede tesirli anne baba duası almanın, “ebeveyn gönlünü yapıp cennete açılan kapıdan girme”nin fırsatıdır. 

Bayram, arştan sarkıtılan bir ağ olan sıla-i rahme tutunarak, uzak düşülen akrabalıkları, unutulmuş dostlukları, yitirilmiş kardeşlikleri yeniden ilmek ilmek dokumanın fırsatıdır. 

Bayram, kimsesizlere kimse, çaresizlere çare, gariplere hemhal, mazlumlara yoldaş, yalnızlara arkadaş olmanın fırsatıdır. 

Bayram; tatil yapmak değil, ahbâb-u yârânın gönlünü yapmak için en güzel fırsattır. 

Bayram; hayatın çilesini birlikte omuzladığımız eşlerimizi sevindirmenin, evlerin canlı bayramları olan çocuklarımızı bayramın coşkusuyla tanıştırmanın fırsatıdır. 

Bayram; hastane köşelerinde şifa bekleyenlerin gönüllerini almanın fırsatıdır. Yüreklerin en ağır yükü olan dargınlıklara son vermenin, kırgınlıkları tamir etmenin, kardeşliğimizi pekiştirmenin, dostluklarımızı güçlendirmenin fırsatıdır.

DUAMIZI EKSİK ETMEYELİM

Duamız odur ki;

Bayramımız yeni bayramlar doğursun. Sevincimiz yeni sevinçlerin toprağı olsun. Huzurumuz, nice huzursuzlukların çaresi olsun... 

Mutluluğumuz dünyanın dört bir yanındaki acılara teselliler sunsun. Fıtratımıza döndüğümüz bu bayram, tüm insanlığa umut ateşi olsun... Dünyanın dört bir yanında insanlar huzur bulsun. 

Savaşlar, acılar, yoksulluk, açlık ve susuzluk insanları ve insanlığımızı öldürmesin. İnsanlık selâmet bulsun. 

Kibir, nefret, kin, düşmanlık, bencillik, ayrımcılık, zulüm ve kan dökme son bulsun. 

Kimse üzülmesin, kimse incinmesin, kimse ezilmesin, kimse mağdur edilmesin, kimse horlanmasın. Müslüman coğrafyası sevgi, merhamet, adalet, barış ve hoşgörüyle insanların hayat bulduğu, onur kazandığı, huzurla yaşadığı topraklar olsun.

Yine dua ediyoruz ki;

Son yıllarda bayramlara hep buruk giren ve bir türlü istikrara kavuşamayan İslâm dünyasında kardeşlik, dayanışma, barış, huzur ve güven ortamı yeniden tesis edilsin, İslâm ülkeleri, tekrar ilim, medeniyet, barış ve esenlik diyarı olsun!..

Ya Rab; 

İslam coğrafyasında, Filistin’de; Gazze’de, Kudüs’de, Suriye’de, Irak’ta, Mısır’da, Doğu Türkistan’da, Çeçenistan’da, Afganistan’da, Arakan’da, Myanmar’da akan kan ve gözyaşının durmasını ve bütün kardeşlerimizin bayram sevinci yaşayabilmelerini nasip eyle! 

Şehitlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar ihsan eyle. Ümmet olarak bir an önce huzur ve sükûn içindeki bayramlara bizleri kavuştur. 

Bayramları, “bayramın ruhu”na uygun olarak ve “gerçek bayram gibi” kutlamayı bizlere nasip eyle Allah’ım...

“İslâm dünyası” ile birlikte, “ülkemizde” de; “barış, kardeşlik ve huzur iklimi”nin hakim olmasını, insanlarımızın “bir, beraber, iri ve diri” olmasını nasip eyle Allah’ım...

Bu duygu ve temennilerle;

Hepinizin bayramını tebrik ediyorum...

***********************************************************************

İşte yeni Türkiye... Artık devlet, milletiyle bayramlaşıyor!

Dünkü “bayram görüntüleri”ne baktım da; “Neredeeen, nereye” demekten kendimi alamadım... Eskiden, “mahkeme duvarı gibi soğuk yüzlü” ve “asık suratlı bir devlet” vardı... “Bayram”larda bile; “devlet” ile “millet” arasına “etten bir duvar” örülür, “devlet erkânı” ile “bayramlaşmak” isteyen insanların elleri havada kalır ya da devlet erkânına ancak “parmaklarının ucuyla” dokunabilirdi...

Dün baktım da;

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bayram namazını Sultanahmet Camii’nde “on binlerce insan”la birlikte kıldı... Kendisine karşı müthiş bir ilgi, müthiş bir sevgi vardı... Daha sonra geçtiği Tarabya Köşkü’nün önünde ise, onu “çocuklar” bekliyordu... “Abdullah Gül’ün elini öpmek” ve elbette ondan “bayram harçlığı” alabilmek için “kuyruğa” girmişlerdi.

Ne güzel bir manzaraydı...

Başbakan ve Cumhurbaşkanı Adayı Tayyip Erdoğan’a gösterilen “ilgi ve sevgi” de görülmeye değerdi... Erdoğan, “bayram namazı”nı kıldığı Fatih Camii’nden çıkışta büyük bir sevgi ve coşku ile karşılandı... İnsanlar, “Erdoğan’a dokunabilmek” ve onunla “bayramlaşabilmek” için, adeta birbiriyle yarıştı...

Bu manzaralar, şunun için önemli: 

Bu insanlar, 12 yıldır ülkenin yönetiminde... 

Ama, gördünüz işte; ne “laiklik” elden gitti, ne “rejim” değişti... Ne de “Türkiye” battı...

Sadece “millete bakış” değişti... Hor ve hakir görülen millet, artık “devletiyle kucaklaşmaya” başladı...

“Yeni Türkiye” denilen, işte budur.

yeniakit

Bu yazı toplam 500 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar