Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Sessiz ve sakin

Seçim tempo demektir. Hareketi ifade eder. Dini bayramlar ise sükuneti. Din “Asude bir bahar ülkesi” vaad eder.. Siyaset, çatışma, rekabeti.. Parti fraksiyonu ifade eder, iman tevhidi öne çıkarır..

Bu ikisi arasında bir denge kurmak çok zor..

Dini siyasi kavram ve kurumlarla yorumlayacak olursak din siyasallaşır ve ruhunu kaybeder.. Siyaseti dini kavram ve kurumlarla yapmak da aslında çok kolay değil, bugünkü anlamda.. 

Hem Hakkı, hem halkı memnun edeceksiniz.. Bu herzaman mümkün değil..

Eğer yeryüzündeki insanların çoğunluğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Zira onlar, zandan başka bir şeye uymuyorlar ve dolayısıyla onlar ancak yalan söylerler” (En’am: 116)

Global anlamda bir demokrasi bunun için mümkün değil..

Ülke bağlamında bir çoğulculuk, ancak adalet, barış ve özgürlük temelinde mümkündür.. Herkesin dini kendine olacaktır. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız. İlahlık ve Rablik taslayan bir siyasi yapıya hep birlikte karşı çıkacağız..

Devlet insanların malları, canları, namusları, akıl ve inançlarına, nesillerine sahip çıkacaktır.. 

Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşamak istiyorsak buna mecburuz. Bizim geleneğimizde bunun adı Maslahattır.. Yani aklımızla vicdanımızı sulh edeceğiz. İnsanı insanla, insanı tabiatla barıştıracağız, bu 3 barış bizi Allah’la barıştıracaktır.

İyi de bunu nasıl yapacağız.. Orada takılıyoruz.. Orada akıl ve ahlaka ihtiyacımız var.. Menfaati ve zevki peşinde koşan kalabalıklarla bunu başaramayız..

Biz aslında sadece içine sıkıştığımız sınırlarımızdan sorumlu değiliz.. Yeryüzünden sorumluyuz.. Yeryüzündeki bütün Müslümanlar bizim kardeşlerimiz.. Onlarla müttehid, yani ittihad içinde olacağız.. Yeryüzünün bütün mazlumları ve erdemli, akıl, ilim ve hikmet sahibi insanlar ile müttefik olacağız. O da yetmez, yeryüzünde değer üreten herkesle, nimet ve külfet dengesine dayalı bir itilaf gerçekleştireceğiz..

Ama biz daha ittihadı bile gerçekleştiremedik..

Aynı Allah’a, Resulüne ve kitaba iman edenler 40 parçaya bölündü. Herkes de kendini “Fırka-i naciye” zannediyor. Dinimizi, mezhep, tarikat, ideoloji, siyasetle parçalara ayırdığımız yetmiyormuş gibi onu etnik farklılıkları ile de bir kere daha parçalara ayırdık.. Liderlerimizi, örgütlerimizi, din büyüklerimizi ilahlaştırıp, rablere dönüştürdük. Biz zalimlerden olduk.. Kitabı değiştiremeyince algımızla oynamaya başladı şeytan. Herkes de kendi zannını mutlaklaştırdı..

Ümmetin vahdetinin önündeki en büyük engel bu..

Her zaman söylediğim bir şeyi tekrar söylemeliyim: Şeytanın varlığı günah işlememizin bahanesi değildir..

Muhkemleri bırakıp müteşabihlerin peşine düşerek ve onları te’vil ederek dinimizi kendi aramızda parçalamayalım.. Bakın, muhkem nas ile sabit olan bir konuda içtihad olmaz. İçtihad olmayan bir konuda mezheb de olmaz.. İçtihad edilen konularda ise vahyin çerçevesi dışına çıkmadan ve usule sadık kalınarak, ayetin nuzul sebebi ve Resulullah’ın o konudaki uygulamaları ve tedrisi, siyer ve hadis usulüne bağlı olarak farklı şekillerde yorumlanabilir..

Ama unutmayalım ki, bu dünyada tartışıp durduğumuz şeylerin hakikati bize öbür dünyada gösterilecektir.. Kendi zannını mutlaklaştıranlar, kendi içtihadlarına göre başkaları üzerine hüküm bina etmeye çalışanlar aslında farkında olmadan ilahlık ve rablik taslıyor olabilirler..

Bugünkü perişanlığımız biraz da bu konudaki yetersizliğimizden kaynaklanıyor..

Şeytan bizi Allah’la aldatmasın.. Buna dikkat edelim..

Din bizi sükunete çağırıyor.. İman edenler, yaptığı işi en iyi şekilde yapanlar, sabredenler ve  sabrı tavsiye edenler müstesna, herkes hüsrandadır demiyor mu din..

Allah’tan korkacağız yalnızca ve Ondan bekleyeceğiz ne istiyorsak. O bizi görmekte, duymakta, bilmektedir ve hüküm sahibidir.. Biz çaresiz değiliz.. Ve bu dünyada imtihan oluyoruz.. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir..

Aslında sadece Fatiha’nın manasına vakıf olmak bile bizi “asude bir bahar ülkesi”ne ulaştırmaya yeter..

Aslında her şey bizim içimizde, beynimizde, yüreğimizde başlayıp bitiyor..

Korktuklarımızdan emin olabiliriz, arzuladığımız şeylere de vasıl olabiliriz, tabii eğer Allah’ın rızası çerçevesi içinde bunu isteyebiliyorsak..

Zaten bu dünya hayatının asıl gayesi ilahi rızaya vasıl olup, cennete ulaşmak değil mi?

Cennete giden yol haritası Kur’an’ın satırlarında, Resul’ün önderliğinde ve örnekliğinde gizli değil mi. Bu mesajı anlamak için akıl ve ilim, ahlak ve sevgi, merhamet yeterli değil mi?

Bizim siyasetimiz, ticaretimiz, sanatımız, ilmimiz, her şey bu gayeye matuf olmak zorunda değil mi?

Panik yapmaya gerek yok. Okyanusların yüzeyinde dev dalgalar sahillere vururken, dibinde sessiz ve sakin bir bekleyiş var.. Bakmayın dünyanın hercümerc olduğuna her şey ilahi kalemle yazılan rotasında akıp gidiyor.. İmtihan oluyoruz imtihan. Birilerimiz bu hercümerc içinde kendi cennetine kendi sırtında tuğla taşırken, birileri kendi cehennemine kendi sırtında odun taşımaya devam ediyor.. Rabbim, bize hakkı hak, batılı batıl göster, rızanda buluşmamızı bize nasib et.

Bu duygu ve düşüncelerle bayramımızı bir kez daha tebrik ediyorum. Bugünlerin bizi Hakka yaklaştırması temennisi ile.

Selâm ve dua ile..

yeniakit

Bu yazı toplam 1096 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar