Serpil Kemalbay, HDP'nin yeni Eş Genel Başkanı Oldu

Serpil Kemalbay, HDP'nin yeni Eş Genel Başkanı Oldu

HDP 3. Olağanüstü Kongresi, milletvekilliği ve parti üyeliği düşürülen Figen Yüksekdağ’ın yerine yeni eş genel başkanı belirlemek üzere bugün toplandı. Serpil Kemalbay HDP'nin yeni eş genel başkanı oldu.

HDP 3. Olağanüstü Kongresi, milletvekilliği ve parti üyeliği düşürülen Figen Yüksekdağ’ın yerine yeni eş genel başkanı belirlemek üzere bugün toplandı. Serpil Kemalbay HDP'nin yeni eş genel başkanı oldu.

Kongreye mesaj gönderen Selahattin Demirtaş, 'ortak vatan' ve 'cumhuriyet değerleri' vurgusu yaptı ve 'Dolmabahçe Sarayı'na gömülen barış umutlarımızı yeniden ve daha güçlü bir şekilde haykırma zamanıdır. Cumhuriyet'in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet'in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum' dedi.

Kongrenin sonuç metninde partinin barış ve demokrasi talebi ifade edilerek, 'Toplumun tüm kesimlerini demokratik bir anayasa yapım sürecinde ve toplumsal barışı var etme konusunda yan yana gelmeye çağırıyoruz' denildi.

HDP 3. Olağanüstü Kongresi, Dünya Ticaret Merkezi’nde bugün yapıldı. Kongrede Yüksekdağ’ın yerine eş genel başkanlığı üstlenecek ismi belirlemek üzere parti kurullarında bir süreden beri yapılan çalışmalar sonuçlanmıştı. Yüksekdağ’ın yerine bu görevi vekaleten sürdüren Serpil Kemalbay eş genel başkan oldu.

dihaber’de yer alan habere göre, sadece delege ve HDP bileşeni kurum temsilcilerinin davet edildiği HDP kongre salonuna, Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ, DBP Eş Başkanı Sebahat Tuncel, HDP tutuklu milletvekilleri İdris Baluken, Çağlar Demirel, Ayhan Bilgen, Ferhat Encu, Gülser Yıldırım, Selma Irmak, Abdullah Zeydan, Burcu Çelik, hakkında tutuklama kararı çıkarılan Nursel Aydoğan ve Besime Konca ile tutuklu bulunan Diyarbakır Büyükşehir Belediye Eş Başkanları Gültan Kışanak veFırat Anlı, Van Büyükşehir Belediye Eş Başkanı Bekir Kaya’nın fotoğraflarının yer aldığı ve ortasına “Direnerek Kazanacağız” yazılı büyük boy poster asıldı. 

Kongre, Yüksekdağ’ın cezaevinden gönderdiği mesaj ile başladı. Yüksekdağ, KHK ile ihraç edilen ve 73 gündür açlık grevinde olan akademisyen Nuriye Gülmen ve Semih Özakça ile çocuğunun kemiklerini alabilmek için 85 gündür açlık grevinde olan Kemal Gün’e destek mesajı yolladı.Kongrede Yüksekdağ’ın mesajını Serpil Kemalbay okudu.

Yüksekdağ’ın gönderdiği mesajın tam metni şu şekilde:

'Değerli partili arkadaşlarım, değerli kongre delegeleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, özlemle selamlıyorum. 

Zalim bir kuşatma altında, tarihin bu zor dönemecinde dirençle, misyona bağlılıkla, halklarımızın onurunu, özgürlük tutkusunu yükselterek çalışan, görev üstlenen tüm parti üyelerini ve gönüllülerini yoldaşça kucaklıyor, teşekkür ediyorum. Beraber çalışma ayrıcalığını ve mutluluğunu yaşadığım Parti Meclisi üyelerini, Kadın Meclisimizi, Merkez Yürütme Kurulumuzu, Gençlik Meclisimizi ve il-ilçe yönetimlerimizi; yine HDP'yi HDP yapan, parti, birey ve inanç bileşenlerini, kadın, doğa, emek örgütlenmelerini minnetle, sevgiyle selamlıyorum. 

Daha da önemlisi referandum sürecinde, Newroz alanlarında, 8 Mart ve 1 Mayıs meydanlarında, bütün demokratik direniş süreçlerinde halkların birleşik iradesinin boyun eğmeyeceğini tarihe yazan başta Kürt halkı olmak üzere, bütün Türkiye halklarını kutluyor, iradesinin önünde saygıyla eğiliyorum. 

Bu süreçte en esaslı sözü yine halk söyledi. Katliamların, savaşın, rehin alma saldırılarının, siyasi yolsuzlukların karşısında dimdik durarak kazandı. Referandum arifesinde “yine kazanabiliriz” demiştik ve hep birlikte kazandık. Sahte zaferle avunan, kanunsuz-kuralsız iktidarlarını sadece zor aygıtlarıyla ayakta tutabilen Saray sevdalıları, tarih nezdinde artık hükümsüzdür. Referandumda ortaya çıkan siyasi halk iradesi tek adamcı-tek partici Saray-AKP iktidarını veto etti. Bugün haksız çoğunluk bile diyemeyeceğimiz, toplumun yarısını dahi temsil etmeyen bir siyasi sultayla yüz yüzeyiz. Mühürsüz pusulalarla, Türkiye halklarının geleceğini mühürlediğini sananlar yanıldığını görecek, haklı çoğunluk yolunu çizecektir. 

Şüphesiz ki, partimiz bu olağanüstü süreçte, yaşadığı tüm ağır kayıplara rağmen belirleyici bir güç olduğunu gösterdi. Bundan sonra Türkiye'nin geleceğini belirleyecek olan işte bu politik dirayet ve güçtür. Meşru olan ve olmayan arasındaki ayrımın bu kadar derinleştiği bir iklimde, halkların ve siyasi meşruiyetin varlık ve gelişim çizgisini HDP temsil ediyor. Siyasi iktidarın ve merkez siyasetin statükoya saplandığı ve kendisiyle birlikte tüm toplumu batağa sürüklediği koşullarda, değişimin, yenilenme ve tam demokrasi idealinin gerçek temsilcisi olma misyonu bizlerin omuzlarındadır. Siyasi iktidarın meşruiyet krizine çakılıp kaldığı bir durumda, Türkiye halklarını ileriye yöneltecek olan fiili, meşru mücadelenin gücüdür. Bu güçten bir an olsun şüphe duymadığınıza eminim. Çünkü HDP'yi HDP yapan tam da bu fiili, meşru mücadele gücüdür. 

Partimiz boyun eğmeyenlerin, biat etmeyenlerin, para ve silahın orduları karşısında dimdik ve yalın haklılığıyla kazananların tarihi adresidir artık. Siyasi tasfiye ve imha saldırılarının deneyimli, örgütlü, kimlik ve rol bilincini sağlamlaştırmış halkların demokratik birliğini bozacağı çağ kapanmıştır. Yeni çağın yeni siyaset çizgisini kavramış ve nice zor sınavdan geçmiş partimiz, halkların birleşik ve yan yana mücadele çizgisini geliştirmek için samimi, tutarlı çabalarını şüphesiz ki sürdürecektir. Referandumda ortaya çıkan halk iradesi, ortak paydalar siyasetinin sağladığı bir başarı olduğu kadar, yeni demokratik ortak paydalarda buluşmak üzere yükselen bir çağrıdır da. 

Bugün OHAL ve KHK, savaş rejimine karşı demokratik, dayanışmacı ortak duruş sergilememek, toplumun çoğunluğundan yükselen çağrıya kulak kapatmak anlamına gelir. Artık ‘hayır’ mücadelesinde ikinci etaba geçilmiştir. Barış, politik özgürlükler, ifade ve örgütlenme özgürlüğü, iş güvencesi, yaşamda ve yargıda adalet için daha kararlı ve kazanıcı bir mücadelenin önü açılmıştır. 

Halklarımıza dayatılan siyasi zorbalık ve siyasi yolsuzluk anayasası karşısında, özgürlükçü ve demokratik yeni bir anayasanın yapılması, bu mücadele içerisinde mümkün olacaktır. ‘Hayır’ kampanyası boyunca gelişen halkın siyasete doğrudan katılım inisiyatifi ve sonucu belirleme iradesi, en zor koşullar altında dahi kazanıcı ve yeniden kurucu bir eğilimin gelişmekte olduğunu gösteriyor. Bizlere düşen, ait olduğumuz yerde, halklarımızın bağrında bu gelişmeyi ileri sıçratmaktır. Kadınların, gençlerin, demokrasi gönüllülerinin sokaklarda, meydanlarda, işyerlerinde, okullarda ve meclislerde, platformlarda, ittifaklarda büyüttüğü başarıya yol açmaktır. 

Sayın divan, değerli kongre delegeleri...

Eminim ki, yasal zorluklar nedeniyle toplanan Olağanüstü Kongremiz, aynı zamanda yeni döneme daha güçlü hazırlığın da platformu olacaktır. Milletvekilliğimle birlikte parti üyeliğimin de gasp edilmesi sadece Eş Genel Başkanlık görevini yasal olarak devretmeme yol açabilir. Partiye, halklarımıza, barış, emek, özgürlük davamıza karşı görevlerim kesintisiz devam ediyor. Bu zorlu dönemeçten de maharetle geçeceğimize olan inancım tam. Zorunlu olarak ama yürek ferahlığıyla Eş Genel Başkanlık görev ve pozisyonunu devrediyorum. 

Elbette partimize yönelik tasfiye harekatında en önce kadın eş başkanlık temsiliyetinin hedef alınması, ardından milletvekilimiz Nursel Aydoğan'ın aynı saldırıya hedef olması tesadüf değil. Politikada yükselen kadın temsiliyet ve iradesini düşürme, aşağı çekme operasyonu, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da kadın direniş ve dayanışmasına çarpıp dönecek. HDP, kesintisiz işlettiği ve koruduğu eş başkanlık kurumuyla, Kadın Meclisi, Kadın Parlamento Grubu'yla ve birleşik kadın hareketi içerisindeki varlığıyla milyonlarca kadının umudu, direnci, siyasi gücü olmaya devam edecek. Buradan şahsım ve tüm seçilmiş tutsak kadınlar adına, kadın yapımızı kutluyor, selamlıyorum. 

Tutsaklığım ve siyasi haklarımın gasp edilmesi sürecinde, temsili iradesine sahip çıkan ve dava arkadaşlarım, yoldaşlarım olarak beni-bizleri bir an olsun yalnız bırakmayan halkımıza, tüm özgürlük güçlerine sonsuz teşekkürlerimi, sevgilerimi sunuyorum. Başta Van halkı olmak üzere, Kürdistan coğrafyasının vefalı, direngen, asil evlatlarını, değer ve birikimlerine sahip çıktıkları için saygıyla selamlıyorum. 

Türkiye'nin dört bir yanında zulme karşı demokratik direniş hakkını kullanan halk, emek, özgürlük ve barış güçlerinin yolunun açık olmasını diliyorum. İşi ve emeği için bedenini açlığa yatıran Nuriye Gülmen, Semih Özakça'nın ve oğlunun mezar hakkı için grevde olan Kemal babanın direnişini selamlıyor, vicdan sahibi tüm yurttaşları sahiplenmeye çağırıyorum. 

Kongrede seçilecek Eş Genel Başkanımıza, Parti Meclisi üyelerimize sonsuz başarılar diliyorum. 

Umutla, inançla, yoldaşça selamlarım hepinizi...

Figen Yüksekdağ

HDP Eş Genel Başkanı - Kandıra Cezaevi

20 Mayıs 2017

Demirtaş'ın mesajının tam metni şu şekilde: 

“Divan üyelerini, siz saygıdeğer delegeleri, partimizin tüm yönetim kademelerindeki değerli arkadaşlarımı, milletvekili arkadaşlarımı, siyasi parti ve sivil toplum örgütü temsilcilerini ve basının değerli emekçilerini yürekten selamlıyorum. Siyasi rehine durumumuz nedeniyle fiziken aranızda olamasak da, kalben ve bütün ruhumuzla Olağanüstü Kongremizin heyecanını sizlerle paylaşıyoruz. 

Değerli arkadaşlar;

7 Haziran seçimleri sonrasında başlayan siyasi darbenin bir parçası olarak sürdürülen ve HDP’nin beş bini aşkın yönetici ve üyesinin tutuklanması ve gözaltına alınmasıyla devam eden bir siyasi tasfiye operasyonu ile karşı karşıyayız. Bugün gerçekleştirmek zorunda kaldığımız Olağanüstü Kongremiz de bu tasfiye girişimlerinin ortaya çıkardığı mecburiyetten kaynaklanıyor. Eş Genel Başkanımız Sayın Figen Yüksekdağ’ın hukuk, yasa ve her türlü siyasi etiğin ayaklar altına alındığı bir komplo sonucunda milletvekilliğinin ve Eş Genel Başkanlığı’nın düşürülmesi karşısında bu kongre hukuki mecburiyetlerle toplanmıştır. 

Her şeyden önce Sayın Yüksekdağ’a yönelik hukuk dışı saldırıyı bir kez daha kınadığımı, bu saldırının HDP’nin kurumsal şahsına yönelmiş pervasızca bir komplo olduğunu belirtmek isterim. Sayın Yüksekdağ’ın resmi olarak üyeliğinin ve vekilliğinin düşürülebilmiş olması bizim nazarımızda yok hükmündedir. Bizler, özgürlük ve demokrasi mücadelesine eşbaşkan veya vekil olarak başlamadık; bu sıfatlarımızın zorbalıkla düşürülmesi de bizi mücadelemizden zerre kadar geri bırakamaz. 

Sayın Yüksekdağ bizim açımızdan hala halkın seçilmiş vekili ve HDP’nin onurlu, devrimci Eş Genel Başkanı’dır. Zorlu bir dönemde üç yıldır birlikte HDP’de Eş Genel Başkanlık yaptığımız Sayın Yüksekdağ’a, değerli yoldaşıma sizin aracılığınızla Edirne’den Kandıra’ya selam, sevgi ve dayanışma duygularımı gönderiyorum. Cezaevlerindeki bütün siyasi tutsakları bu vesileyle bir kez daha coşkuyla selamlıyorum.

Saygıdeğer delegeler, değerli konuklar;

Bu kısa mesajımda uzun uzadıya siyasi değerlendirmelere değinme şansım yok maalesef. Ancak son iki yılda yaşanan üç önemli kırılma noktasını hatırlatmadan geçemeyeceğim. Birincisi, 7 Haziran sonrası hayata geçirilen siyasi darbe ve savaş konsepti; ikincisi, 15 Temmuz darbe girişimi; üçüncüsü de 16 Nisan referandumudur. Bu konularda partim HDP yeterli ve doyurucu tespitler yapmış, bunları mütemadiyen kamuoyu ile paylaşmıştır. Elbette her üç kırılmanın da gerçek mağduru halkın, ezilenlerin bizzat kendisidir. Yönetici elitlerin kendi aralarındaki devleti ele geçirme kavgasının gerçek mağduru yoksul halklarımız olmuştur. 

Kanaatimce ortada bir rejim değişikliği kavgası yoktur. Rejimin el değiştirmesi gerçeği vardır. Eski Türkiye’nin sahibi olduklarını iddia edenlerle, sözde Yeni Türkiye’nin sahibi artık biziz diyenler arasında yaşanan bir kayıkçı kavgasından demokrasinin çıkmasını beklemek hayal olurdu elbette. Bir de Fethullah Cemaati denilen, sağ iktidarlar ve son olarak AKP eliyle palazlandırılmış, alçaklıkta sınır tanımayan paralel devlet yapılanmalarının yarattığı tahribatlar vardır ki, bu da bütün bu mağduriyetleri katmerleştirmiştir. 

Değerli kardeşlerim;

Bütün bu tarihsel kırılmaların nedenlerinin ve sonuçlarının partimiz tarafından sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutulduğunu biliyorum. Bu kesimlerin ne yapmaya çalıştıklarının farkındayız. Ancak bu tespitlerden çok daha önemlisi “bizim ne yapacağımızdır”. Bütün bu tehdit ve saldırı dalgası karşısında halkı nasıl koruyacağız, demokrasiyi ve barışı sağlamak için nasıl bir mücadele hattı izleyeceğiz? Zorunluluk sonucu toplanmış olsa da, Kongremizin bu sorulara cevap verebilmesi gerekir. 

Halen çok güçlü ve kararlı bir halk desteğine sahip olan HDP’yi siyaset arenasında öncü konumuna taşımanın gereklerini yapmak gibi ahlaki bir sorumluluğumuz vardır. Türkiye’nin çok dilli, çok kültürlü, çok dinli çoğulcu yapısına uygun Sünni, muhafazakar yurttaşlarımızdan Alevi inancına sahip vatandaşlarımıza; Müslüman olmayan topluluklardan, seküler kesimlere; Türk, Kürt, Ermeni, Arap, Süryani, Çerkes, Pomak, Boşnak vd. topluluklara; işçi, işsiz, çiftçi, işveren, esnaf kesimlerine; öğrenci, akademisyen, kamu emekçisi, gazeteciye kadar toplumun yarısını oluşturan ve geri kalanını da doğurup büyüten kadınlara; en dinamik gücümüz gençlere, çocuklara kadar herkesin arzu ettiği demokrasiye ve barışa nasıl ulaşacağız? HDP bu konularda nasıl daha fazla inisiyatif alabilir? 

İşte bu konularda daha somut cevaplar üretebilmemizin zamanı geldi de geçiyor bile. Hiç şüphesiz ki, bizim de elimizde sihirli bir değnek yok. Demokrasi karşıtı güçlerin, devletin bütün olanaklarını kullanarak içerde ve dışarıda savaş politikalarıyla eş zamanlı olarak bizlere tasfiyeyi dayattığının farkındayız. İktidarın zoru, şiddeti ve savaş araçlarını bir siyaset yapma biçimi olarak kullandığını görmeyecek kadar saf değiliz. Fakat bütün bu gerçeklere rağmen, çok önemli bir mücadele dinamiği olan dirençli bir halk ile birlikte siyaset yapıyor olmak da bizim avantajımızdır. Demokratik siyaset kanallarının neredeyse tümden kapatıldığını görüyor, yaşıyoruz. Ancak ne olursa olsun, bir kez daha inatla belirtiyorum ki, HDP demokratik siyasetten katiyen vazgeçmeyecek, siyasal sorunlarımızın çözümü için şiddet dışı yöntemlerde ısrar edecektir. 

Sevgili arkadaşlarım; 

Aslolan ve normal olan demokratik siyasettir; savaş ve şiddet anormal olandır, insana ve doğaya aykırı olandır. Bizler canlıların kendilerini zorunlu ve meşru olarak savunmaları dışındaki hiçbir şiddet yöntemini kabul etmiyoruz. Bu, ilkesel bir duruştur. 

Bugün dünyanın bütün kıtalarında ve ağırlıklı olarak bizim bölgemizde Ortadoğu ve Afrika’da vahşet boyutlarına ulaşmış savaş-çatışma durumlarına tanıklık ediyoruz. Maalesef ülkemizde de, sınırlarımızın hemen ötesinde de bu acı tablo değişmiyor. Bütün bu histerik kan deryasında barış çığlığını yükseltmek barışı sağlamaya yetmiyor. Elbette barış, barış demekten vazgeçmeyeceğiz; ancak bunu demekle sorumluluğumuzu tam olarak yerine getirmiş de sayılmayız. 

Bu nedenle tüm arkadaşlarımızın, parti yönetimimizin, kurumlarımızın ve bileşenlerimizin katkısı ve desteği ile somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması gerekiyor. Bütün parti yapımızın, dostlarımızın, bileşenlerimizin bu planı sahiplenmesi ve hayata geçebilmesi için üstün bir gayret göstermesi gerekiyor. Siyasi sorumluluğumuz gereği içeride de olsak dışarıda da, bizler bu doğrultuda mücadelemize kararlılıkla devam edeceğiz.

Buradan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir beka sorunuyla karşı karşıya olduğunu söyleyenlere seslenmek istiyorum. Evet, ben de bu tespite katılıyorum. Ancak bu tehdit ve tehlikeden kurtulmanın başka bir yolu var diyorum, başka bir seçenek, en gerçekçi, en ahlaki, tarihsel ve siyasi geçmişimize en uygun, en doğru seçenek. 

İşte hazırlayacağımız bu plan Türkiye’nin ve tüm yurttaşlarımızın bir arada, güven içinde, eşit, adil, özgür bir geleceği yaratabilmesinin fırsatını bizlere sunacaktır. Şüphesiz hiçbir demokrasi ve barış mücadelesi planı kusursuz, eksiksiz değildir. Ancak bunun, Türkiye halklarının eşit birlikte yaşamını sağlayacak, ortak bir gelecek yaratmaya katkı sunacak gerçekçi bir mücadele planı olacağı, tartışmaya değer olacağı inancındayız. 

Unutmayalım ki, demokratikleşme ve barış mücadelesi her şeyden önce sabır, inanç ve samimi, gönüllü katılımı gerektirir. Demokrasiler bir gecede yasayla inşa edilemez, ancak belli bir olgunlaşma süreci ile birlikte kalıcı bir kültüre dönüşmesi için durmadan çalışmak ve kararlı olmak gerekir. Demokrasi olmadan toplumsal barış da olmaz. İlgili tüm kesimleri önerilerimizi serinkanlılıkla, ciddiyetle ele almaya, katkı sunmaya; bu samimi, ülke ve toplum çıkarlarını aynı anda gözeten makul önerilere eleştiri ve görüşleriyle destek sunmaya çağırıyorum. 

Siyaset kin, öfke ve intikam duygularıyla yapılmaz, yapılamaz. Türkiye toplumunun kahir ekseriyeti bizden şiddet ortamını değiştirecek, demokrasi ve barış mücadelesini başarıya ulaştıracak bir misyon üstlenmemizi bekliyorken, bu gerçeği göz ardı ederek siyaset yapamayız. Şüphesiz ki, bütün sorunlarımızı bir planla çözemeyiz. Ama siyaseti normalleştirmeyi, mücadelelerin barışçıl, demokratik yollarla sürdürülebilmesinin kanallarını açmayı, Türkiye’yi içinde bulunduğu zor durumdan demokrasisini güçlendirerek çıkarmayı hedeflemeliyiz. 

Çok değerli kardeşlerim; 

İnançlarımız, ibadetlerimiz, ideolojilerimiz, türkülerimiz, halaylarımız, horonlarımız, dualarımız, rüyalarımız hep ortak yaşam ve toplumsal barış üzerineyken, bizler bunlar için daha somut, daha sonuç alıcı adımlar atmaktan çekinmeyelim. Siyasette cesaret budur. Binbir emekle gerçekleştirdiğimiz, ama bir türlü nihayete erdiremediğimiz, en son Dolmabahçe Sarayı’na gömülen barış umutlarımızı yeniden ve daha güçlü bir şekilde haykırma zamanıdır. Cumhuriyet’in demokratik değerlerine sahip çıkmak, eksiklerini gidererek, yanlışlarını düzelterek, Cumhuriyeti demokratikleştirerek mümkün olur. Ortak vatanda birlikte, eşit ve kardeşçe yaşamak için, demokrasisi güçlü bir Cumhuriyet’in onurlu eşit yurttaşları olarak korkmadan, birbirimize dostlukla sarılabilmek için hepinizi cesarete davet ediyorum. 

Kongremizin başarıyla tamamlanacağına olan inancımı tekrarlıyor, bugüne kadar birlikte çalıştığımız yol arkadaşlarıma emeklerinden dolayı teşekkürlerimi sunuyor, yeni görev alacak arkadaşlarıma ve Eş Genel Başkanımıza başarılar diliyorum. Aynı şekilde oda arkadaşım Hakkari milletvekilimiz Sayın Abdullah Zeydan’ın da selam, sevgi ve başarı dileklerini iletiyor, sizleri özlemle kucaklıyoruz. Mutlaka kazanacağız. 

Selahattin Demirtaş

HDP Eş Genel Başkanı - Edirne F Tipi Cezaevi / 20 Mayıs 2017

 

HDP 3. Olağanüstü Kongresi Sonuç Bildirisi:

Sonuç bildirgesi: Yeni anayasa ve barış talebi

Kongrenin sonuç metni şu şekilde:

Mücadeleyi Ortaklaştıralım…

Yaklaşık 2 yıldır ağır hukuk dışı baskılara, binlerce üyemiz ve yöneticimizin, Eş Genel Başkanlarımızın, milletvekillerimizin, belediye eşbaşkanlarının tutuklanmalarına ve siyasi operasyonlara rağmen partimiz demokratik siyaset konusundaki kararlılığından asla vazgeçmemiştir. Aynı kararlılıkla siyasi operasyonlar sonucunda rehin tutulan Eş Genel Başkanlarımız ve milletvekillerimiz de dahil halkın temsilcilerinin özgür kalmaları konusundaki hukuki ve politik mücadele hem iç hem de uluslararası alanda sürdürülecektir.

HDP, ülkemizdeki tüm halkların, inançların, kültürlerin, kimliklerin eşit ve demokratik ortamda bir arada yaşama iradesidir. Demokrasi, özgürlük, hak ve adalet mücadelesi iradesidir. Barış ve çözüm iradesidir. Bu özellikleri ile Yeni Yaşam ve Radikal Demokrasi mücadelesini sürdürmekte kararlıdır. Bir kadın partisi de olan HDP, eş başkanlık kurumuyla, Kadın Meclisi, Kadın Parlamento Grubu'yla ve kadın hareketi içerisindeki varlığıyla milyonlarca kadının umudu, direnci, siyasi gücü olmaya devam edecektir. Eş Genel Başkanımız Figen Yüksekdağ bu bağlamda da son 3 yıllık mücadelemizin önemli bir sembolü olacaktır.

Yeni Demokrasi Atılımı için Demokratik Anayasa: Bugün Türkiye’de ağır bir demokrasi krizi ve eksikliği yaşanmaktadır. Demokratik meşruiyetini referandum günü ve öncesinde yitirmiş olan, YSK’nın da parçası olduğu her türlü hile ve baskı yoluyla elde edilen Anayasa değişikliği ile devlet adeta partileşmiştir. Her türlü karar tek bir kişi tarafından verilmektedir. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmıştır. Evrensel insan hakları ve özgürlükleri kullanılamaz durumdadır. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı yoktur. Evrensel demokratik hukuk ilkeleri çiğnenmektedir. İktidar her türlü demokratik denetimin dışındadır. Demokratik muhalefet ve siyaset ağır baskı ve tehdit altındadır. Kadınların özgür ve eşit yaşama koşulları ve mücadeleleri zor ve şiddetle engellenmektedir…

Demokratik meşruiyeti olmayan referandum sonrası gidişatı ancak yeni bir demokrasi atılımı ve mücadelesi ile engelleyebilir, baskı rejiminin önünü kesebilir ve demokratikleşme doğrultusunda adımlar atılmasını sağlayabiliriz. Toplumun demokratik, özgürlükçü, eşitlikçi, çoğulcu ve katılımcı, kadından yana bir anayasa ihtiyacı ve arayışı geçerlidir. Yeni bir demokrasi mücadelesinin hedefi, farklılıkları kabul eden bir eşitlik anlayışı üzerinde yükselen yeni bir demokratik anayasadır. Yeni bir toplumsal sözleşmenin hazırlanması; demokratik bir anayasa hareketinin, demokratik ve çoğulcu bir cumhuriyet mücadelesi ile buluşturulması önümüzdeki dönemin asli görevlerindendir.

HDP, bu konuda üstüne düşeni yapmakta, siyasi partilerden sivil toplum kuruluşlarına, emek örgütlerinden demokratik örgütlere kadar geniş bir yelpazede birlikte hareket etme kararlılığına ve iradesine sahiptir. Evrensel demokratik ilkeler, insan hakları ve özgürlükler, uluslararası demokratik anlaşma ve sözleşmeler zemininde demokratik bir anayasa hareketinin parçası olmaya hazırdır.

Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı Acil İhtiyaçtır: Savaş, çatışma ve gerginlik, ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı üslup bu iktidarın ayakta durmasının koşuludur. Ülkeyi bugünkü durumuna getirmiş olan AKP, iktidarını sürdürmek, tahakkümünü derinleştirmek için toplumu kutuplaştırmakta, iç ve dış düşmanlarla çevrili olduğumuz ve bunların ancak tek bir kişi yönetimindeki kurtuluş savaşıyla yenilebileceği gibi gerçekle ilgisi olmayan bir algı dünyası yaratmaktadır.

Türkiye’de siyaseti savaş ekseninden çıkaran, barış ve müzakere eksenine oturtan bir mücadele ve politika demokrasi hedefinin önde gelen amacıdır. Barış, aynı zamanda savaş nedeninin ortadan kalkması; bir daha savaşa yol açmayacak, eşit, özgür ve birlikte yaşamayı sağlayacak demokratik ilişkilerin ve kurumların yerleşmesi demektir. Barış içinde yaşama hakkı temel bir insan hakkıdır. Barışın sağlanmadığı bir ülkede, başta yaşam hakkı olmak üzere hiçbir insan hakkı güvence altında değildir. Demokrasi mücadelesi aynı zamanda bir barış mücadelesi demektir.

Demokratik siyasetin acil gündemi, bütün tıkanıklıkları aşarak bölgesel bir barış ortamının geliştirilmesi yönünde bir mücadele planını ortaya koymaktır. Bu mücadele planı bir taraftan iç barışın sağlanabilmesi için yapılması gerekenleri, barış ve özgürlük iradesini sergileyen bir hattı içermeli; diğer yandan da bölge barışını hedeflemelidir.

Daha önce kimi girişimler olsa da, Cumhuriyet tarihinde Kürt sorununu ilk kez demokratik yollarla, konuşarak ve müzakere ederek çözmenin imkanları ortaya çıkmıştır. Türkiye, 2013-2015 yılları arasında barış ve çözümün eşiğine gelmiştir. Toplumun büyük çoğunluğunun o dönemde desteklediği ve sonuç alınması için katkı sunduğu bir diyalog ortamının yeniden yaşanmasının ilk adımı 5 Nisan 2015’ten bu yana İmralı’da Sayın Öcalan’a yönelik tecridin sona ermesi, görüşme yollarının açılması olacaktır.

Kürt halkı, 5 Nisan 2015’ten bugüne kadar uygulanan tüm zulüm politikaları ve baskılar karşısındaki kararlı duruşunu referandum oylamasında göstermiş, savaş ve kayyum politikalarını reddetmiştir. Bu duruş aynı zamanda Kürt halkının barış ve özgürlük özlemini, çözüm doğrultusundaki kararlılığını da göstermektedir. Türkiye demokrasi ve barış güçlerine, vicdan sahibi tüm yurttaşlara, sivil toplum örgütlerine barış ve çözüm çabalarını ortaklaştırma çağrısı olarak algılanması gereken bu tutum özgürlük, eşitlik, adalet, demokrasi ve barış mücadelesinde önemli bir değişime yol açacaktır.

Eş Genel Başkanımız Selahattin Demirtaş’ın da çağrısını yaptığı gibi, tüm dostlarımızın, parti yönetimimizin, kurumlarımızın ve bileşenlerimizin katkısı ve desteği ile somut bir “Demokrasi ve Barış Mücadelesi Planı” hazırlanması acil görevimizdir. Bütün parti yapımızın, dostlarımızın, bileşenlerimizin bu planı sahiplenmesi ve hayata geçebilmesi için üstün bir gayret göstermesi gereklidir.

Kadınlar Mücadelenin Sürükleyici Gücüdür: İktidarın kadın mücadelesi ile elde edilmiş kazanımlara yönelik tüm cinsiyetçi saldırılarına karşı son derece kararlı ve örgütlü bir duruş sergileyen kadınlar, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin sürükleyici gücüdür. Kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesindeki yaratıcı ve cesur duruşları, demokrasi ve barış mücadelesinin de en önemli güvencesidir.

Kadına yönelik şiddete, erkek egemen sisteme, çocuk istismarına, kadınların yaşamına müdahale edilmesine ve eve, aileye, çocuğa mahkum edilmesine; her alandaki emeğinin görünmez kılınmasına karşı mücadele toplumsal ilerleme açısından belirleyici öneme sahiptir.

Sosyal Adalet Mücadelesi Vazgeçilmezdir: Bugün Türkiye’de, dünyada eşine az rastlanır bir sosyal adaletsizlik iklimi söz konusudur. Emeğin ve doğanın acımasızca sömürüldüğü, iş ve aş sorununun giderek yükseldiği bir dönemdeyiz. İktidar, yolsuzluk ve suç ekonomisini normalleştirerek günü kurtarmaya, halkın geleceğini heba etmeye devam etmektedir. İktisadi krizin toplumsal hayatımızda açtığı derin izler sadece yoksulluk ve yoksunluğun değil, yaşamın tüm alanlarında adaletsizliğin artmasına da neden olmaktadır.

Demokratik bir anayasa ve barış mücadelesi kadar, sosyal adalet için yan yana gelerek hak mücadelesi vermek gerekliliğini vurguluyoruz. İktisadi alanın da demokratikleşmesi, sosyal hakların güvenceye alınması adaletli bir toplum ve barış için vazgeçilemez unsurlardandır.

Çağrımız: Olağanüstü Kongremizde, şimdi bir kez daha, toplumun tüm kesimlerini demokratik bir anayasa yapım sürecinde ve toplumsal barışı var etme konusunda yan yana gelmeye çağırıyoruz. Barış ve demokrasi mücadelesindeki kararlılığımızı ve barışı var etme azmimizi asla yitirmiyoruz. Bu bizlerin halklarımıza karşı en önemli sorumluluğudur. Geçmişin tüm eksikliklerini, hatalarını geçmişin deneyimlerinden de yararlanarak bugün hep birlikte aşabiliriz.

Ortak demokratik değerler ve ilkeler etrafında ilişkileri geliştirmek demokrasi ve barış mücadelesini büyütecektir. Bu mücadeleyi ayakta tutanları, demokratik siyaset zeminine sahip çıkanları, baskılara boyun eğmeyen halklarımızı; demokrasi, emek ve barış güçlerini, kadın özgürlük hareketini, tüm vicdan sahibi yurttaşlarımızı, enerjilerini bizlerle buluşturmaya çağırıyoruz. Hepimize kolay gelsin. Mutlaka kazanacağız!