"Şeriat Girişimi AKP'nin İşine Gelmez"

"Şeriat Girişimi AKP'nin İşine Gelmez"

The DailyStar: “AKP'nin şeriat istediği iddiası da temelsiz.”

'Laikliği aşındırma' suçlamasıyla AKP'ye açılan dava, 1982 Anayasası'ndaki otoriter laiklik tarifine dayanıyor. AKP'nin şeriat istediği iddiası da temelsiz. AKP gerçek gücünü demokratik seçime verdiği destekten alıyor, herhangi bir şeriat girişimi birçok seçmeni partiden uzaklaştırır



Şeriat girişimi AKP'nin işine gelmez
Alfred Stepan /Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete DailyStar

Türkiye'de Yargıtay başsavcısı geçenlerde iktidardaki AKP'nin temelli kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'ne dava açtı.
Daha geçen temmuzda AKP, özgür ve adil seçimlerde aldığı ezici bir oy oranıyla tekrar iktidara gelmişti. Başsavcının resmi talebinde Başbakan Tayyip Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de dahil, 71 önde gelen siyasetçinin beş yıl siyasetten men edilmesi de yer aldı.
AKP'yi yasaklamanın Türkiye'nin AB üyeliği çabalarını görünür gelecekte sona erdiren ve son dönemde güçlenip 'Trilyon-Dolar seviyesi'ne gelen ekono-misini tehdit eden bir siyasi krizi tetik- leyeceği aşikâr. Yani başsavcının tehdi-di, hele Anayasa Mahkemesi'nin şu anki anayasanın kabul edildiği 1982'den beri 18 siyasi partiyi kapattığı düşünülürse, hiç hafife alınmamalı. Aslında AKP'ye kapatma davasıyla partinin Türkiye Anayasası'nı değiştir-me çabaları arasında doğrudan bağlantı var.

1982 Anayasası dine düşman
Başsavcının iddianamesindeki temel suçlama, AKP'nin laikliği aşındırdığı. Fakat mevcut anayasanın kökenleri ve anayasadaki laiklik tarifi epey şüphe götürür nitelikte. Mevcut anayasa, 1980'deki askeri darbenin doğrudan ürünü olarak kabul edildi. Darbeye liderlik eden beş general, yeni anayasayı hazırlayan Danışma Kurulu'nun 160 üyesinin hepsini doğrudan veya dolaylı olarak atadı; ayrıca nihai metin üzerinde veto yetkileri de vardı. Bunu takip eden ulusal onay referandumunda vatandaşlara ordu destekli anayasa taslağını reddetme hakkı verildi, fakat aleyhinde açıkça konuşmalarına izin verilmedi.
Sonuç olarak 1982 Anayasası'nın demokratik kökenleri, AB içindeki tüm anayasalardan daha zayıf. Demokratik içeriği daha da zayıf; sözgelimi Milli Güvenlik Kurulu'na muazzam bir güç tanıyor. AKP anayasanın bu otoriter niteliğini yumuşatmış olsa da, böyle bir anayasayı tümüyle demokratikleştirmek zor ve AB Türkiye'nin üyelik müzakereleriyle ilgili ilerleme raporlarında mevcut olan anayasayı değiştirmekle kalmayıp yeni bir anayasa çağrısında bulunuyor.
Kamuoyu araştırmalarının, AKP'nin akademik bir komite tarafından hazırlanan yeni anayasa taslağının normal demokratik prosedürler üzerinden kabul edileceğinin işaretini verdiği bir dönemde, Yargıtay başsavcısı 1982 Anayasası'nda ortaya konan laiklik türünü (ki birçok yorumcu bunu Fransız laikliğine benzetiyor) korumak üzere harekete geçti.
Gerek Fransız laikliği gerekse (modern Türkiye'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün oluşturduğu) Türk laikliği, işe dine karşı benzer bir husumetle başladılar. Fakat şu an o kadar benzer değiller. Türkiye'de dinsel eğitime ancak katı devlet kontrolü altında müsamaha gösterilirken, Fransa'da devlet dışından destek alan çok çeşitli dini eğitim kurumuna izin veriliyor ve 1959'dan bu yana devlet Katolik Kilisesi'ne bağlı ilkokulların giderlerinin büyük kısmını karşılıyor. Türkiye'de cuma hutbeleri 70 bin çalışanı olan Diyanet İşleri Başkanlığı'na mensup memurlar tarafından yazılıyor ve bütün Türk imamlarının devlet memuru olması gerekiyor. Fransa'da buna benzer kontroller yok.
Benzer şekilde, AKP iktidara gelip kısıtlamaları gevşetmeye başlayana kadar Türkiye'de yeni bir kilise veya sinagog, ya da bir Yahudi veya Hıristiyan vakfı kurmak fiilen imkânsızdı. Belki de bu yüzden Ermeni patriği Türkiye'de yaşayan Ermenileri 22 Temmuz seçimlerinde AKP'ye oy vermeye çağırdı. Fransa'da bu hususta da benzer kısıtlamalar yok.


Tunus'tan daha otoriter
Fransız ve Türk laiklikleri arasındaki farklar, daha da keskin bir kıyas perspektifine konulabilir. Yaygın kabul gören ve çoğunluk ve azınlık dinleri üzerindeki devlet kontrolünü ele alan 'Fox' endeksinde (ki sıfır en az devlet kontrolünü, otuzlu rakamlarsa en yüksek devlet kontrolünü ifade ediyor) ikisi dışındaki bütün AB üyesi ülkeler sıfırla altı arasında puanlanıyor.
Fransa altı puanla AB'nin bu bakımdan en uçtaki ülkesi. Türkiye'nin puanıysa 24, ki Tunus'taki otoriter laik rejimden bile kötü durumda. Başsavcının hiç de yumuşak sayılmayacak anayasal darbesiyle sürdürülecek olan bu tür bir laiklik mi yani?
Türkiye'de ve başka ülkelerdeki bazı demokrat laikleri gerçekten endişelendiren şey, AKP'nin anayasa reformu yönündeki çabalarının şeiratı getirmenin ilk adımı olabileceği. "AKP öncülüğündeki potansiyel bir şeriat dayatmasını Anayasa Mahkemesi durdurmayacaksa kim durduracak?" diye soruyorlar.


Şeriata destek oranı düşüşte
Bu sorunun iki yanıtı var. Birincisi, AKP bir şeriat devletine karşı olduğunda ısrar ediyor ve uzmanlar, başsavcının iddianamesinde AKP'nin böyle bir hedefe ilerlediğine dair hiçbir kanıt bulunmadığını söylüyor. İkincisi Türkiye'de zaten hiç yüksek olmayan şeirata destek oranları, aslında AKP'nin iktidara gelmesinden bu yana düşüşte. 1996'da yüzde 19olan oran, 2007'de yüzde 8 çıktı.
AKP'nin gerçek güç zemininin demokratik seçimlere verdiği destek olduğu göz önüne alındığında, şeriatı getirmek yönünde herhangi bir girişim birçok seçmenini uzaklaştırmasına yol açacaktır. Bu ket göz önüne alındığında da, 'laik köktenciler' dışında kimsenin AKP, Erdoğan veya Gül'ün yasaklanmasını desteklemek için bir nedeni yok.
Tam aksine, Türkiye'nin demokratik rotada devam etmesi için çok nedeni var. Türkiye'nin şu ankinden daha iyi bir anayasaya sahip olabilmesini ancak bu rota sağlayabilir. (Lübnan'da İngilizce yayımlanan gazete, Columbia Üniversitesi'nde öğretim görevlisi, 22 Mart 2008)