Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

“Sensin Yarabbi Sen” (3)

 
 
Har asrın inatçı, zorba, inkârcı insanına Rabbimiz bizzat soru soruyor ve cevabını ise yine kendisi veriyor. İşte bu konuyu Osman Nuri Topbaş Hocamız ele alır ve sohbete katılan insanların anlayacağı dille konuşarak, insanları tefekküre davet eder.
Önce ilgili sualleri ve verilen cevapları Kur"an"dan dinleyelim, daha sonra verilecek mesajları gönül kulağımızla dinleyip anlamaya çalışalım. Rabbimiz soruyor:
"Hiç düşündünüz mü akıttığınız menileri? Onu siz mi yaratıyorsunuz, yoksa biz mi yaratıyoruz?
Düşündünüz mü ektiklerinizi? Siz mi onları ekin haline getiriyorsunuz, yoksa biz mi getiriyoruz? Dileseydik, onu kuru bir çöp yapardık da şaşar kalırdınız"
İçtiğiniz suyu hiç düşündünüz mü? Siz mi onu buluttan indiriyorsunuz, yoksa biz mi indiriyoruz? Dileseydik onu acı yapardık. Hiç şükretmez misiniz?
Hiç düşündünüz mü yaktığınız ateşi? Onun ağacını siz mi var ettiniz, yoksa biz mi?" (Vakıa suresi: 57-74)
Osman Nuri Topbaş hocamızın hayli dikkatimi çeken mesajlarından birisi bu konudur. Yani Vakıa suresinin ilgili ayetleri ile sunduğu mesajı. Bir diğeri ise Furkan Suresinin 63-77 ayetleri ve Yusuf Suresinin 23 ve 24. ayetlerinin verdiği mesajlar. Siz okuyucularımıza hararetle tavsiye ediyorum. Lütfen evlerimizdeki kitaplığımızda bulunan Kur"an mealini ve hatta varsa ilgili ayetlerin tefsirini aile ortamında okuyup, anlamaya çalışmak. Mübarek ayların içinde böyle bir fedakârlığı yaparak, üç önemli konuyu kavrayıp, hayatımızı gözden geçirmek.
"Ben" hastalığına yakalanıp bir türlü "biz" seviyesine gelemeyenler, her an Rablerine karşı nankörlük ve vefasızlık yapabilirler. Dünyayı imtihan, ahiret âlemini ise ikram yeri olarak görmeyenler, kibirden, benlikten bir türlü kurtulamazlar. Tefekkürü, imanın anahtarı gibi anlamayanlar, adeta rablerine kafa tutarcasına "Sen sensin. Ben de benim" deme cüretine girerler. Her ne kadar dilleri söylemese de tavırları bunu ispatlar. Kendisini ilahi bir kamera altında hissetmeyip, istediği gibi yaşamaya alışmış olanların, kalp seviyelerini yükseltmeleri gerekir. Böyle olunca Allah"ın, insanı sürekli olarak izlediğinin farkına varılıyor ve insan hayatının her anını tefekkürle besliyor. Bu beslenme neticesinde insan, rafine olmuş bir kalbe sahip oluyor. Ve insan o zaman anlıyor ki, tefekkür, yapılacak ibadeti kolaylaştırıyor. Tefekkür kula hiç olduğunu bildiriyor. Tefekkür, asıl telaşın ahiret için olmasını sağlıyor. Tefekkür, ihtirası azaltıyor. Velhasıl, insanın iç âlemi terfi ediyor." İşte böyle diyor muhterem büyüğümüz"
Bu önemli mesajı dinleyip ve anladıktan sonra. Hemen hatırıma Peygamberimizin bir hadisi geldi. Mealen Efendimiz şöyle buyuruyor: "Allahım! İç dünyamı, dışımdan daha hayırlı eyle. Dışımı da salih eyle." (Tirmizi. Daavat/123)
Düşünelim birlikte. Kalplerimiz rafineden geçerek seviye kazanmış ve terfi yapmış. Rabbimizin bizlere ikramda bulunduğu kabiliyetlerimiz ve istidatlarımız inkişaf etmiş. Tefekkür, imanın anahtarı gibi rol almış. Böyle bir insana, böyle bir Müslümana Rabbimiz soruyor:
- Sizleri biz yarattık. Yine de tasdik etmeyecek misiniz?
- Rahimlere dökmekte olduğunuz meniyi gördünüz mü? Onu siz mi, yoksa biz mi yaratıyoruz?
- Ekmekte olduğunuz tohumu gördünüz değil mi? Onu siz mi, yoksa biz mi bitiriyoruz?
İşte verilecek cevap: Sensin yaratan, sensin bitiren, sensin öldüren. Yediren, içiren, doyuran sensin yarabbi sen. Yürürken attığımız adımlara güç veren, ağzımıza aldığımız lokmaların yemek borusundan midemize inmesine izin veren, yatalak hastamıza şifa veren yine sensin, yine sen.
Bulutlardan yağmuru indiren, ağaçların dallarındaki yaprakların düşmesini takdir eden, balina balığının günlük karnını bir ton yiyecekle doyuran, gözlerimize 80 çeşit renk ayırımını lütfeden, böbreklerimize bir milyon gözenek yaratan, 270 gram ağırlığında olan kalplerimizi 24 saatte 24 bin defa attıran yine sensin yine sen.
Işık ve ısı ihtiyacımızı gidermek için güneşle bizim aramıza 149 milyon km mesafe koyan, 270 gramlık kalbimizle vücuduma 24 saatte 30 ton kanı pompalattıran ve geri çektiren, akciğerlerimize 400 milyar çeşit damar döşeyen, tek bir saç kılının kırkta bir inceliğinde olan damarlarımızı dahi kalbin pompaladığı kanla buluşturan yine sensin yine sen"
Netice olarak biz kullarına yakışan tavır bellidir: İşittik ve itaat ettik" Gördük-duyduk ve iman ettik. Bunun dışındaki her söz boş sözdür.
Gelecek haftaki mesajda muhterem hocamızın irfan konusunu takdim edeceğiz.

vakit

Bu yazı toplam 3098 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar