Sadet Partisinden Paralel Yapı Açıklaması

Sadet Partisinden Paralel Yapı Açıklaması

Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak: biz milli görüşçüyüz. Biz yalnız hakkı bilir,yalnız hakkı söyleriz. Çünkü bizim ölçümüz bellidir. Bizim ölçümüz Ebuzerin ölçüsüdür.

Seçime Hazırlık İlçe Eğitimleri Toplantısı’nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmelerde önemli mesajlar verdi. Kamalak, 17-25 Aralık operasyonlarına ilişkin bazı çevrelerin eleştirilerine cevap vererek, “Aynı yandaşlar, aynı iktidardan nimetlenenler, aynı havuzdan beslenenler, 12 yıl boyunca cemaatle el ele, kol kola oluşlarını unutup,  bize, ‘bunlar paralelci’ diyorlar. Kendi suçlarını örtbas etmek için bize saldırıyorlar” dedi.

“Bir İslam ülkesi daha Irak gibi kana bulanmasın, bölünüp parçalanmasın” diye Suriye’ye gittik.  Allah şahidimizdir, bir Müslüman olarak bütün taraflara gereken uyarılarımızı yaptık.

İktidar muhiplerinin 12 yıldır hep aynı yöntemle saldırdığını kaydeden Kamalak, “Tutunacak dalları kalmadığı için saldırıyı hüner olarak kullanıyorlar. Bir dönem Ergenekon operasyonları modaydı. Gazeteciler, subaylar ardı ardına içeri atılıyordu. O dönemde bir tek biz çıkıp dedik ki; “Elbette millete tezgâh kuranların yakasına yapışılsın. Ama bu ordumuzu yıpratma, yok etme hareketine dönüşmesin. Çünkü ordu milletin göz bebeğidir” dedik. Hatırlayın, bunu dedik diye bize ne dediler? “Bunlar Ergenekoncu!” Ama ilahi adalete bakın ki; bize Ergenekoncu diyenler, şimdi, “Saadet Haklıymış” demeye dilleri varmadıkları için, Meğer biz safmışız. Orduya kumpas kurulmuş” diyorlar. Aynı şeyi Suriye ziyaretimizde de yaptılar.  Biz “Müslüman kanı akmasın, bir İslam ülkesi daha Irak gibi kana bulanmasın, bölünüp parçalanmasın” diye Suriye’ye gittik.  Uyarılarımızı yaptık. Ama Esad’a “Kardeşim diyenler”, “Ortak bakanlar kurulu toplayanlar”, “Beraber tatile çıkanlar” kendi geçmişlerini unutup, bize ne dediler? Bunlar Esadçı” şeklinde konuştu.

Biz Herşeye Rağmen Dimdik Ayaktayız

“Bunca tahribata, bölünmeye, ambargoya ve iftiraya rağmen Milli Görüşçüler dimdik ayaktadır” diyen Kamalak: “Dün olduğu gibi bugün de Milletimize hizmet edebilmenin ve Allah’ın rızasını kazanabilmenin heyecanı içindeyiz. İşte bu şuurla seçimlere gidiyoruz. Bu seçim olmak ya da olmamak seçimidir. Sancak düştüğü yerden kalkar. İstanbul, 600 yıl dünyaya adaletle hükmetmiş bir ecdadın payitahtıdır. Bu yüzden en büyük sorumluluk sizlerin omuzlarındadır. Bu seçimde ne İstanbul’da ne de Kocaeli’nde ve ne de Türkiye’de çalınmadık kapı, dokunulmadık yürek bırakmayacağız” ifadelerini kullandı.

Saadet Partisi,  ‘Seçime hazırlık ilçe eğitimleri toplantısı’ Ankara’da başladı...

Saadet Partisi, 2015 yılında yapılacak Genel Seçimler öncesinde seçime yönelik çalışma temposunu artırdı. Ankara’da ilki düzenlenen ‘Seçime Hazırlık İlçe Eğitimleri Toplantısı’na İstanbul ve Kocaeli’nin bütün ilçe yönetim kurulu üyeleri iştirak etti… Büyük bir coşku ve heyecan içinde başlayan toplantı iki gün sürecek…

Saadet Partisi Hiçbir Kumpasın İçinde Yoktur

Kamalak: “Hepinizin bildiği gibi son olarak bazı gazetecilere yönelik gözaltılar, tam da 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının yıldönümüne denk gelen bir dönemde, Türkiye’nin gündemine damga vurdu. 17-25 Aralık tartışmalarına bakışımıza geçmeden önce bir gerçeği net bir şekilde ifade etmek istiyorum. O da şudur; Saadet Partisi hiçbir kavganın tarafı değildir. Hiçbir kumpasın içinde yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır.”

Ankara Bürosu

Seçime Hazırlık İlçe Eğitimleri Toplantısı’nda konuşan Saadet Partisi Genel Başkanı Prof. Dr. Mustafa Kamalak, gündeme ilişkin yaptığı değerlendirmelerde önemli mesajlar verdi.  Başta 17-25 Aralık operasyonu ile ilgili yapılan eleştirilere sert bir dille cevap veren Kamalak, ülke ekonomisinin içinde olduğu durumu da adeta gözler önüne serdi. Kamalak, özellikle ‘Paralelci’ şeklinde eleştiri yapan çevrelere de ‘Hak ölçüsü’ ile karşılık verdi.

İşte Kamalak’ın konuşmasından satır başları:

“Ülkemiz hem içeride hem de dışarıda tarihi bir süreçten geçmektedir. Mazlum İslam coğrafyası hiçbir dönemde olmadığı kadar kan ve kaos içindedir. Hiçbir dönemde olmadığı kadar bölünmüş parçalanmış ve birbirine düşmüştür. Irak, Libya, Suriye derken ateş kapımıza dayanmıştır. Peki böylesine hassas bir dönemde, Türkiye’de neler oluyor? Her zamankinden daha fazla birlik ve beraberliğe ihtiyaç duyarken, tam tersine kutuplaşıyoruz. Sağduyunun yerini öfke, adaletin yerini adaletsizlik alıyor. Emniyet, Yargı gibi ülkenin en stratejik, en önemli kurumlarında tam bir kargaşa yaşanıyor. Güvenin yerini güvensizlik alıyor. Yargı kutuplaşıyor, emniyet kutuplaşıyor, medya kutuplaşıyor. Daha doğrusu kutuplaştırılıyor.”

Tutunacak Dalları Kalmadığı İçin Saldırıyorlar

“Şimdi bize “Paralelci” suçlaması yakıştırmaya çalışıyorlar. Maalesef bazı kardeşlerimiz de bu propagandanın tesiri altında kalıyor. Şunu bilmeliyiz ki; üzerimize oynanan bu oyun yeni değildir. 12 yıldır hep aynı yöntemle saldırıyorlar. Tutunacak dalları kalmadığı için saldırıyı hüner olarak kullanıyorlar. Egemen çevrelerin korktuğu yegane merkez Saadet Partisi’dir. Çünkü hırsız, en çok ev sahibinden korkar. Bir dönem Ergenekon operasyonları modaydı. Gazeteciler, subaylar ardı ardına içeri atılıyordu. O dönemde bir tek biz çıkıp dedik ki; “elbette cuntacılarla hesaplaşılsın. Elbette millete tezgâh kuranların yakasına yapışılsın. Elbette darbeciler en ağır cezalara çarptırılsın. Ama bu ordumuzu yıpratma, yok etme hareketine dönüşmesin. Çünkü ordu milletin göz bebeğidir” dedik.  Hatırlayın, bunu dedik diye bize ne dediler? “Bunlar Ergenekoncu!”  Ama ilahi adalete bakın ki; bize Ergenekoncu diyenler, şimdi, “Saadet Haklıymış” demeye dilleri varmadıkları için,“Meğer biz safmışız. Orduya kumpas kurulmuş” diyorlar.”

Memur Ahmet Yargılanacak, Bakan Ahmet Yargılanmayacak

“Türkiye’de zimmet, ihaleye fesat karıştırma, dolandırıcılık, rüşvet ve kaçakçılık gibi yolsuzluk suçlarından alınan mahkûmiyetlerde 3 yılda yüzde 68’lik bir artış yaşanmış. Adalet Bakanlığı verilerine göre, 2009 yılında 50 bin olan sayı, 2012 yılında 84 bine çıkmış. Zimmet suçları bin 652’den 2 bin 212’ye, İhaleye fesat karıştırma suçları bin 115’ten, bin 947’ye, Dolandırıcılık suçları 32 bin 809’dan 49 bin 53’e, Rüşvet suçları 982’den, bin 313’e, Kaçakçılık suçları ise 13 bin 760’tan 29 bin 588’e çıkmış. Ama ilginç bir çelişki ile karşı karşıyayız.  2010 yılından bu yana, sadece 10 bakanlıkta 2 bin 220 memur yolsuzluk, zimmet ve rüşvet gibi suçlardan ceza almış. Kimi memur işten atılmış, kimisinin maaşı kesilmiş. Şimdi elimizi vicdanımıza koyalım; Memur Ahmet yapınca adı yolsuzluk, rüşvet olacak, Bakan Ahmet yapınca devlete kumpas! Memur Ahmet yargılanacak, ama Bakan Ahmet yargılanamayacak. 5 liralık baklava çalan çocuk hapse atılacak ama 5 milyon dolar çalana dokunulmayacak. Böyle şey olmaz. Böyle hukuk olmaz, böyle adalet olmaz! Yetim hakkına el uzatan memur da olsa, amirde olsa, vekil de olsa, bakan da olsa hesabını verecek! Biz bunun karşısında susmayız! Herkes sussa biz yine susmayız. Bir insan için kalp ne kadar hayatiyse, bir ülke için de hukuk o kadar önemlidir. Kalp yetmezliği bir insanı bitirir. Ama hukuk yetmezliği topyekûn bir ülkeyi, topyekûn bir milleti. Çünkü adaletin küçüldüğü ülkelerde, büyük olan artık suçlulardır!”

El Hamra Sarayı Hatırlatması…

“Şimdi bu gerçekler ortadayken biz susalım mı! Konuşmayalım mı, haykırmayalım mı! Hakikatleri ortaya koymayalım mı! Tam tersine, biz hakikati söylemekle yükümlüyüz. Ve bugünlerde bütün gücümüzle haykırmamız gereken hakikatlerden biri de şudur: İktidarlar yıkılışlarına yakın iki şeyi arttırırlar: Biri zulümlerini, iki şatafatlarını. Babil’in asma bahçelerinden, Endülüs’ün El Hamra Sarayı’na kadar tarih bunun ibretlik örnekleriyle doludur. Bütün saltanatlarda, 1001 odalı saraylar, dirilişin değil, yıkılışın habercisi olmuştur. Nitekim Osmanlı’nın, en büyük sarayları Dolmabahçe ve Yıldız dahi yükseliş değil, çöküş döneminin eseridir. Daha da ilginci; her iki saray da dışarıdan alınan borç paralarla yaptırılmıştır.  İşte Allah muhafaza buyursun, Türkiye böyle bir dönemi yaşamaktadır. Bugün Türkiye Cumhuriyeti’nin iç ve dış borcu 600 milyar doları aşmıştır. Bu yüzden 1.3 milyar gerçekte 8 milyar harcanarak yapılan Aksaray, itibarın değil, iflasın göstergesidir. İktidar sahiplerine sesleniyorum. Hiç kusura bakmayın. Siz bu devletin itibarını, nefes alacak yaşam odası olmadığı için, 301 canı kaybettiğimiz Soma’da gömdünüz. Siz bu devletin itibarını aylarca bedenlerine bile ulaşamadığınız kardeşlerimizle birlikte Ermenek’te gömdünüz. Siz bu devletin itibarını Recep amcanın delik lastik ayakkabılarıyla gömdünüz. Şimdi o itibarı, bin odalı değil, 10 bin odalı saray yaptırsanız bile kazanamazsınız.”

IMF’yi Söylediler Ama Dış Borcu Söylemediler

“Bu iktidar sadece yolsuzluklar konusunda değil her konuda milleti yanıltmıştır. Her konuda Harun gibi konuşup Karun gibi davranmıştır. Mesela ekonomiyi uçuracağız dediler. Doğru, uçurdular, ama uçuruma doğru. Nasıl mı? Bunlar iktidara geldiklerinde 9 milyon icra dosyası vardı, Bugün 21 milyon icra dosyası var. Bunlar İktidara geldiklerinde, vatandaşın bankalara olan borcu 6.5 milyardı! Bugün 330 milyara çıktı. Bunlar İktidara geldiklerinde; Kişi başına dış borç 1.963 dolar idi. Bugün kişi başına dış borç 4.500 dolara çıktı. Bunlar İktidara geldiklerinde son 20 yılın işsizlik ortalaması yüzde 6.6 idi.  Bugün yüzde 10.5’e çıktı.Gerçek işsizlik ise yüzde 20’nin üzerinde. “IMF’ye olan 20 milyar doları biz ödedik” diye bangır bangır propaganda yaptılar. Ama aynı dönemde 306 milyar dolara ulaşan dış borcu söylemediler. Bunlar iktidara geldiğinde, tarımda kendi kendine yeten Türkiye vardı. Bugün Arjantin’den mısır, Ukrayna’dan buğday, Şili’den Angus ithal eden bir Türkiye var.”

Yeni Demekle Türkiye ‘Yeni’ Olmaz

“Milli Görüş politikalarına dönülmedikçe, ne ekonomi düzelir, ne yolsuzluklar önlenir, ne de halkımız huzur ve refaha kavuşur. Çünkü bu işler lafla değil inançla olur. Şimdilerde; yeni bir laf doladılar ağızlarına.  Ne diyorlar, “Yeni Türkiye”  Hemen peşinen söyleyeyim ki; Birincisi, öyle yeni demekle yeni olunmaz. İkincisi, biz Yeni Türkiye’nin değil, Yeniden Büyük Türkiye’nin mücadelesini veriyoruz. Peki neden Yeniden Büyük Türkiye? Batıya uyduluk değil, İslam dünyasına öncülük yapmak için Yeniden Büyük Türkiye’! Zalimlere payanda olmak için değil mazlumlara rehber olmak için Yeniden Büyük Türkiye! BOP’a eşbaşkanlık yapmak için değil, adil bir düzen kurmak için Yeniden Büyük Türkiye! Avrupa Birliği kapılarında oyalanmak için değil, İslam Birliği’ni kurmak için Yeniden Büyük Türkiye! Bunu ancak biz yaparız. Milli Görüşçüler yapar. Saadet Partisi yapar. Çünkü Saadet Partisi, diğer partilerden biri değildir.  Saadet Partisi, partilerin değil, bu bozuk düzenin, bu adaletsiz sistemin alternatifidir Saadet Partililer, bu düzene bekçi olmaya değil, bu düzenin yerine Adil Bir Düzen kurmaya geliyor. Bu yüzden Saadet Partisi Türkiye için bir tercih değil bir zorunluluktur.”

Saadet Partisi Hiçbir Kumpasın İçinde Yoktur

“Hepinizin bildiği gibi son olarak bazı gazetecilere yönelik gözaltılar, tam da 17 Aralık yolsuzluk operasyonlarının yıldönümüne denk gelen bir dönemde, Türkiye’nin gündemine damga vurdu. 17-25 Aralık tartışmalarına bakışımıza geçmeden önce bir gerçeği net bir şekilde ifade etmek istiyorum. O da şudur; Saadet Partisi hiçbir kavganın tarafı değildir. Hiçbir kumpasın içinde yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır. Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da sadece ve sadece Hakk’ın ve halkın yanında olacaktır.  Kınayanların kınamasına aldırmadan, inandığı doğruları en gür sesle söylemeye devam edecektir.”

Cemaatle El Ele Kol Kola Yürüyenler Şimdi…

“Oyun değişmedi. Şimdi de aynı şeyi yapıyorlar. Aynı yandaşlar, aynı iktidardan nimetlenenler, aynı havuzdan beslenenler,  12 yıl boyunca cemaatle el ele, kol kola oluşlarını unutup,  bize, “Bunlar Paralelci” diyorlar.  Kendi suçlarını örtbas etmek için bize saldırıyorlar. Siz paralelcisiniz diyorlar. Hakkı söylemek ne zaman suç unsuru oldu. Üzerine basa basa bir kez daha söylüyorum. Biz ne şucuyuz, ne bucuyuz. Biz Milli Görüşçüyüz. Biz yalnız Hakkı bilir, yalnız hakkı söyleriz. Çünkü bizim ölçümüz bellidir. Bizim ölçümüz Ebuzer’in ölçüsüdür. Bizim ölçümüz Hz. Muhammed (SAV) in ölçüsüdür. Ne diyor Kainatın Efendisi; “Ey insanlar! Geçmiş milletlerin ne yüzden yollarını sapıttığını biliyor musunuz? Onlar içlerinden itibarlı ve zengin olanlar bir şey çalsa onu bırakırlar, zayıf biri bir şey çalarsa onu cezalandırırlardı. Allah’a yemin ederim ki, böylesine bir işi Mahzum kabilesinin Fatıma’sı değil de kızım Fatıma yapmış olsa idi, muhakkak onu da cezalandırırdım.”

Harun Gibi Görünüp, Karun Gibi Olmuşlar

“İşte ölçü budur, adalet budur. Ve adalet mülkün yani devletin temelidir. Bir devlet adaletten ayrılırsa en büyük çete olur. Bence Ak Parti ve yandaşları bizi suçlamak yerine, kendi geçmişlerine bakmalılar. Bakın bu arkadaşlar 2002 yılında, büyük bir kumpasla Milli Görüş’ü bölüp AK Parti’yi kurarken tüzüklerine ne yazmışlar: Kendi tüzüklerinden, kendi programlarından aynen aktarıyorum; Demişler ki; “Ülkemiz son yıllarda siyasi iktidarın kötüye kullanılmasından kaynaklanan bir yolsuzluklar kıskacına girmiştir.” Demişler ki: “Her geçen yıl kamu yönetimindeki yolsuzlukların hacmi daha da artmaktadır.” İlahi hikmet; sanki kelime kelime kendilerini tarif etmişler. Bir de millete taahhüt de bulunmuşlar. Mesela yine 2002 yılında demişler ki: “Yolsuzluklarla mücadele için kapsamlı bir program hazırlayıp derhal uygulamaya koyacağız”  Peki bugün ne yapıyorlar? Tam tersine yolsuzlukla mücadeleyi engellemek için her türlü uygulamayı yapıyorlar. Yargıyı, emniyeti dağıtıp, medyayı gözaltına alıyorlar. Yine 2002 yılında demişler ki:  “Kamu yönetiminde şeffaflık sağlayacağız” Peki bugün ne yapıyorlar? Tam tersine, şeffaflıktan geçtik, Meclis’teki Yolsuzluk Komisyonu’na bile yasak koyuyorlar. Yolsuzluk haberlerine mahkeme eliyle yayın yasağı getiriyorlar.  En ilginci de şu, 2002 yılında demişler ki: “Yolsuzluklarla mücadele için ilgili başsavcılıkların yetkileri artırılacak!” Heyhat… Bugün yolsuzlukları ortaya çıkaran savcıları inim inim inletiyorlar, görevden alıyorlar! Söyledikleri başka, yaptıkları başka! Kendi ifadeleriyle söyleyeyim, dün “Harun gibi görünüp” bugün maalesef “Karun gibi” olmuşlar.”

Esad’çı da Demişlerdi

“Aynı şeyi Suriye ziyaretimizde de yaptılar.  Biz “Müslüman kanı akmasın, Bir İslam ülkesi daha Irak gibi kana bulanmasın, bölünüp parçalanmasın” diye Suriye’ye gittik.  Allah şahidimizdir, bir Müslüman olarak bütün taraflara gereken uyarılarımızı yaptık. Ama Esad’a “kardeşim diyenler”, “ortak bakanlar kurulu toplayanlar”, “beraber tatile çıkanlar” kendi geçmişlerini unutup, bize ne dediler? Bunlar Esadçı.