Sabah koşusu

Perşembe gecesi (Biz ona aslında Cuma akşamı diyoruz) herkes Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Beştepe’de Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’le görüşmesini konuşuyordu. Acaba ne çıkacaktı bu görüşmeden? Melih Gökçek istifa edecek miydi? Twitter’da birileri ‘Gökçek onu bezdirir, istifa eden Erdoğan olur’ meyanında şeyler yazdı, çok güldüm. Neticede kimse istifa etmedi ama lise 1’de okuyan kızım Fatma “Yarın okula gitmesem olur mu?” diye sordu. İvan İliç’in “Okulsuz Toplum”unu ve Pink Floyd’un “Another Brick In The Wall”unu yutmuş bir baba olarak bu soruyu her zaman memnuniyetle karşılarım ve o gece de öyle oldu. Meğer bir sahaf dükkânı görmek istiyormuş Fatmacık. “Tamam” dedim, “ben seni götürürüm inşaallah.”

Dün arabayla Kızılay’a giderken (Tabii ki Ankara’dayız) yolda Fatma bana Yedi Güzel Adam dizisini seyretmeye başladığını söyledi. İnternette bu dizinin bütün bölümleri mevcutmuş. O güzel adamlar hakkında sorular sordu. Onların şiirlerini merak ettiğini söyledi. Telefonundaki internetten Erdem Bayazıt’ın “Sana, Bana, Vatanıma, Ülkemin İnsanlarına Dair” şiirini buldurup yüksel sesle okutturdum. Çok beğendi. “Sana rahmetli Erdem Abi’nin şiir kitabını alalım” dedim. Sevindi. Cahit Zarifoğlu, Akif İnan ve Rasim Özdenören’in şiir kitaplarını da istermiş. Biriktirdiği harçlıklarla bunları karşılayabilirmiş. Benim masraf etmeme gerek yokmuş. “Masraf önemli değil de, Rasim Abi hiç şiir yazmadı” dedim. “Hikâye kitabını alırız.”

Yolda bir de Fatih Kitabevi’ni konuştuk. Bir varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde bir Akabe Kitabevi varmış, yedi güzel adamın mekânı olan o kitabevinde Fatih Yurdakul diye bir delikanlı çalışırmış, bir gün o delikanlı evlenmeye karar verince yedi güzel adamdan Erdem Bayazıt ona dükkânın anahtarını uzatıp ‘İşte sana düğün hediyemiz’ demiş, ne var ki aralara bir şeyler bir şeyler girmiş ve o iş olmamış, bunun üzerine Fatih Yurdakul kendi kitabevini açmış, orası da güzel adamların mekânı olmuş… “Şairlerin, yazarların, entelektüellerin, öğrencilerin, edebiyatla ilgilenen siyasetçilerin ve bürokratların güzel çaylar içip güzel sohbetler ettiği ve bazen birbirini gülmekten öldürdüğü enteresan bir yerdir Fatih Kitabevi. Sahaf değil ama istersen oraya da uğrayalım. Hem istediğin kitapları oradan alırız, hem de Fatih Abi’nin çayını içeriz” dedim Fatma’ya. Meraklandı, heveslendi, kabul etti.

Adil Han’da önce Sahaf Cumhur’a uğradık. Fatma eski kitapların kokusunu sevdi ama aklı fikri Fatih Kitabevi’nde ve orada kendisini bekleyen kitaplarda olduğu için fazla durmadan -bir şey de almadan- üst kattaki Fatih Kitabevi’ne geçtik. Hoş bulduk. Çayımızı içtik, hatta çaydan evvel yemeğimizi yedik, tatlı tatlı sohbetimizi de ettik ve nihayet kitaplara yöneldik:

Yedi Güzel Adam (Cahit Zarifoğlu)

Şiirler / Sebeb Ey, Risaleler, Gelecek Zaman Risalesi (Erdem Bayazıt)

Şiirler / Hicret & Tenha Sözler (Akif İnan)

Gül Yetiştiren Adam (Rasim Özdenören)

Eve dönüş yolunda arabada Fatma gene yüksek sesle şiir okudu. Erdem Abi’nin “Sabah Koşusu”nu okudu mesela. Eskiden beri bildiğim bir şiir ama hiç bu kadar etkilenmemiştim. “Yaşama sevinci” derler ya, öyle bir duyguyla doldurdu içimi.

Durun, ben de size okuyayım:

İlk güneşi duyuyoruz etimizde
Derimizde ansızın kaçak bir rüzgar 
yakalıyoruz
Bir serinliyoruz bilseniz bir serinliyoruz
Her gün gidip beş vakit
Denizi öpsek yeridir.

Bir karınca durmuş yaşamayı anlatıyor
Bir dinliyor böcekler görseniz bir dinliyor
Bir çoban yıldızları sayıyor
Bir arabacı şapkasını atıyor havaya.

Sabah oluyor yalınayak koşuyoruz 
yeni bir çağa
Derin asfaltları duyuyoruz
Sıcaklığını duyuyoruz
Bazen bir serinlik doluyor içimize
Ayaklarımızdan
Göğü kapatan çatıları yıkıyoruz 
ellerimizle
Ve şunu iyi anlıyoruz
En iyisi yürüyerek gidilir yaşamağa.

karargazete

Bu yazı toplam 962 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar