Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

"Resmî ideoloji ikonu"nu kutsama ilkelliği hep mi sürecek?

Eski Amerikan Başkanları"ndan -sanırım- (baba) G. Bush idi..  Sovyetler"in çöküşünden sonra Moskova"ya gitmişti.. Rusya Parlamentosu"nda, kürsünün arkasındaki duvarda, kocaman bir Lenin  kellesiyle  orak-çekiç  kabartması, henüz yerinde duruyordu..

Kapitalist emperyalizmin başkanı, komünizmin en öncü isimlerinden birinin kabartması ve komünizmin sembolü önünde bir konuşma yapacaktı..

İronik bir durumdu, yani..

Amerikan Başkanı, arkasındaki görüntüye tebessümle bakıp, öyle başlamıştı konuşmasına.. Sözleri, arkasındaki o görüntüye nanik yapıyor gibiydi, âdetâ..

*

Tayyîb Erdoğan"ın DTP Genel Başkanı Ahmet Türk"le AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı görüşmeden dışarıya yansıtılan fotoğrafın arka zeminine dikkat ettim; bu zamana kadar görülmemiş bir tablo konulmuştu.. Elinde bayrak tutan çocuklar, gençler ve onların arasına da, etrafındakilerin başlarıyla mütenasib olmayan kocaman başlı bir  M. Kemal  resmi bilgisayar tekniğiyle yerleştirilmiştti..

O resmin orada olmasına bir gerek var mıydı diye sormanın bile abes olduğunu biliyorum.. Çünkü, "tek şeflilik,  tek resimlilik, tek heykellilik"  gibi ilkelliklerin hâlâ hüküm sürdüğü bir ülkede öyle bir gereklilik var mı, demek de gereksizdir.

Sırf, muhalefet olsun diye bir şeyler söylenmek istenirse,  "Tayyîb Erdoğan, DTP"lerin üzerine M. Kemal görüntüsüyle mi gidiyordu?"  diye sorulabilirdi; ama, DTP"nin Başkanlık odasında da, kocaman bir M. Kemal resmi yok muydu?  Halbuki, kürd nüfusun yoğunluklu olduğu bölgelerde hele de yaşlı nesiller, 80 yıl öncelerdeki kanlı boğuşmalardan kalma bir deyimle,  TSK"yı bile, hâlâ da,  "Erteş-i Kemal / Kemal"in Ordusu.." diye nitelemiyor mu?

Baskıyla sindirilmiş halk topluluklarının derûnunda, şiddet tepkisinin filizlenliği henüz de anlaşılabilmiş değildir.. (Gerçi, TSK"nin Başbuğ"u, geçtiğimiz aylarda, ilk kez, "Biz TSK olarak savaşırız, ama çözüm sivil yöntemlerdedir.."  Ve "terörist de bir insandır ve onun da anne-babası, acı çeken yakınları vardır.." gibi sözleri söylemek noktasına gelmiştir..)

*

Ankara"daki Meclis"in her bir köşesinde de M. Kemal resimleri ve büstleri yok mu..

Bazıları sivil, çoğu askerî kıyafet içinde.. Bazıları da "mu"şir / mareşal" üniformasıyla.. (Hani M. Kemal 1919"da silk-i askerîyeden / askerlik mesleğinden istifa edip, -kendi deyimiyle- "sine-i millet"e dönmüştü.. 1919 ile 22 arasında, emekli bir asker olarak, nasıl oldu da mareşal olmuştu; bu da daha bir ayrı konu..)

Hattâ, geçtiğimiz yıllarda bir m.vekili, bu görüntünün Meclis"in sindirilmek ve askerî vesayet altına alınmak istendiği gibi bir mâna ortaya çıkardığını feryad halinde dile getirmişti..

*

80 küsur yıldır paralarda-pullarda tek kişinin resminin bulunması veya, en basit kahve köşelerinden, dükkanlardan resmî mekanlara, dairelere ve hattâ en çirkef yerlere varıncaya kadar, resmî- gayriresmî hemen her yerde,  bir M. Kemal resminin veya büstünün bulundurulması, bunun kameralardan yansıtılması yetmiyor ki..

MGK ve YAŞ gibi, askerî ağırlıklı toplantılarda, toplantı öncesindeki sosyo-politik atmosfere göre, her defasında, hışımlı veya sâkin duruşlu M. Kemal resimlerinin konuluna özel biri dikkat gösterildiği üzerinde durulmalıdır.. (İrticaî (?!) faaliyetlerde bulundukları gerekçesiyle TSK"dan tard olunan, atılan ve haklarını aramaları için yargıya başvurmalarına bile fırsat verilmeyen eski TSK mensublarının bile, basın toplantısı yaparken, başköşeye bir "resmî ideoloji ikonu"nun resmini veya büstünü yerleştirdiklerine dikkat etmiş misinizdir?)

Ya, MİT"in ambleminin ortasında, bizzat M. Kemal portresinin olması, dünyada modern bir başka ülkede ikinci bir örneği gösterilemiyecek bir tuhaf durumdur herhalde.. (Sultan II. Mahmûd, devlet dairelerine resmini astırmaya başladığı  180 yıl öncelerde, sonunda bunun böylesine bir saplantıya kadar vardırılacağını tahmin etseydi, herhalde, bu kararından vazgeçerdi..)

KKK ve benzeri askerî birliklerin amblemlerinde M. Kemal profiline yer vermeden olunmayacağı da biliniyor.. (Ya; Şah dönemindeki uygulamadan, belki de, Türkiye"den ilham alan bir uygulamayla, İran"da da, İmam Khomeynî"nin vefatından sonra, ne yazık ki, her yerde, İmam"ın ve şimdiki Rehber"in resimlerinin bulundurulmasının kanunî bir mecburiyet haline getirilmesine nasıl yaklaşmalı? Ki, İmam Khomeynî,  bilgisi dışında kendi resminin kağıt paralara konulduğunu görünce, onları derhal fırlatıp atmış ve tedavülde geçersiz olduğunu resmî bir açıklamayla topluma duyurmuştu..)

*

Kendisinin Başbakan Yardımcılığı döneminde gerçekleşen 1974 Temmuzu"ndaki "Kıbrıs Çıkarması"nı, 1977"de Meclis"deki odasında heyecanla anlatırken, Erbakan Hoca, "kahraman ordumuz, Magosa"ya bir kandil gecesinin arefesinde, ikindi ezanları okunurken girmişti.." dediğinde, "her askerî birliğin eline kocaman bir M. Kemal büstü verilerek karaya çıkıldığı"na dair, o dönemin ünlü bir generalinin sözlerini hatırlatmıştım da, hava biraz ekşimtrak oluvermişti.. (Ki, bugün de, Lefkoşe"yi ayıran "Yeşil Hat"  üzerinde, karşı tarafa gövde gösteri yaparcasına, geceleyin de ışıklı olarak gösterilmekte olan M. Kemal profilini hatırlayabiliriz..)

*

Bizim çocukluğumuzda, ders kitablarında şiirler vardı..  "Dersimi çalışırsam, atam güler.. Başarısız olursam, suratını asar, kızgındır.. O bizi heryerde, her zaman gözetler.." idi.. George Orwell"in ünlü  "1984" isimli eserinde tahayyül ettiği, "Big Brother" (Büyük Birader)"in, herkesi gözetleyişi bile, bizdekinin yanında mâsumdur.. 

Bu gibi şiirlerin mesajı ile, Stalin Rusyası"ndaki şu örnek arasında bir bağ yok mudur dersiniz? Stalin Sovyet Rusyası"nda, müslüman ve hristiyan bölgelerinde, "bezbojnik" (tanrıtanımazlık / ateizm) hareketinin iyice hâkim kılınabilmesi için; okullarda öğrenciler  epeyce acıktırılır, sonra da, "haydi bakalım, Tanrı"dan yiyecek isteyin.." derler ve gelmeyince de,  "bir de Stalin"den ve komünist partisinden isteyin.." deyince, yapılan bir düzenleme ile, yukarıdan üzerlerine ekmekler yağdırılırmış.. Yani, "tanrı" inancının bir vehim, Stalin ve komünist parti"nin ise bir gerçek olduğu, körpe dimağlara böylece yerleştirilirmiş..

*

6 Ağustos günü medyada yer alan bir habere de bu çerçevede bakılmalı, herhalde.. Sözkonusu habere göre, Eskişehir"de 75 yaşlarında bir adam, bazı haksızlıklara uğradığıni  iddia ederek, M. Kemal heykelinin karşısına geçmiş, derdini dökmüş,  "Sen olmadığından geldi butün bunlar başımıza, Paşam.. Sen olsaydın bunlar olmazdı.. Açım.."  demiş..

Bunun gibi, bir heykelden, bir büstten, bir resimden meded umacak saftrik kişiler toplumda o kadar üretilmiştir ki, bu Eskişehir"li kişi, o utanılacak derecede bir putlaştırmanın kurbanı olmuş insanlardan sadece bir tanesidir..

*

Bir kişinin ölümünden 60 sene sonra dünyaya gelen çocuklar bile, "O olmasaydı, biz olmazdık.." gibi bir ilkel -kölelik anlayışıyla şartlandırılıyor.. İnsanlar, sadece Yaratıcı"larına karşı sorumluluk duygusu içinde olmak yerine; bir "resmî ideoloji ikonu"nun isim, resim ve heykel, ilke ve devrimleri karşısında, bütünüyle "maymun"laştırılmak isteniyor ve daha acısı, İslamî şuûr sahibi olarak tanınan nice kimseler bile, bu durumu artık önemsemiyorlar, "mâdem ki, bir sosyal vakıa olarak hayatımızda bu var, dayatılmış; o halde onunla uğraşmayalım, yolumuza devam edelim.." diye, bu utanç verici zorbalığa teslim olmuş bir durumda, kenarından teğet geçiyorlar..  """e, (filan ısırıcı dört ayaklıya) dalaşmaktansa, çalıyı dolaşmak.." mentalitesiyle..

 

Meclis"in yeni başkanı seçilen  M. Ali Şahin de, 4 Ağustos günü yapılan bu seçimi takiben, yaptığı teşekkür konuşmasında, "M. Kemal"i unutulamıyacağını"  hatırlatıp ona şükranlarını ifadeyle, hemen arkasından da Berat Gecesi için tebriklerini dillendirdi..

Birşeylerle bir şeyleri, laisizmle İslamî değerlerin terkibi; sentezi çabası..

Aynı gece, Berat Kandili münasebetiyle okunan Kur"an ve mevlidlerden sonra dua bölümünde, hocaların herbirisinin, M. Kemal"i de rahmetle anmaları aynı mâkuleden idi..  

Hâkeza, Ülke Tv."de de, 8 Ağustos günü, Türkiye saatiyle 14.15"lerde yayınlanan bir proğramda, Tayyîb Erdoğan- Ahmet Türk görüşmesi"nden sonra daha bir ısınan Güneydoğu konusunda, "O ne düşünüyordu?" başlığı altında, öyle bir M. Kemal güzellemesi yapılıyordu ki, tek kelimeyle, "resmî ideoloji ikonu"na yağcılık şaheseri ve de utanç vericiydi.. Çünkü, kürd halkının yoğunluklu olarak yaşadığı bölgeden bir araştırmacı yazar, M. Kemal"i öyle bir cilâladı ki, akıllara ziyan.. Aman Allah"ım, meğer M. Kemal, ne kadar insancılmış, kürd ve türk halklarını ne kadar da çok severmiş, kalbi onlar için ne kadar dert çekermiş.. Ama, ahh o etrafındakiler yok mu, bütün kötü uygulamaları onlar yapmışlarmış, meğer!. Bütün eleştiriler etrafına, bütün alkışlar tek şef"e..

Burada, alkışlanan veya eleştirilenlerden çok; utanç duyulması gereken, işte bu iğrenç ve gönüllü köleliği yaldızlayıp cilâlayanların halidir..  Halbuki, yalnız övülmesi serbest ve eleştirilmesi bile, hele de, İslamî eğilimli kişi veya çevrelerce eleştirilmesi bile hakaret sayılıp zindan cezaları verilen ve bir "resmî ideoloji ikonu" haline gtirilmiş bulunan bir eski siyasetçiyi çeviren bu kanunî zırh ortadayken, o konuda en azından susmayı tercih etmek bile bir şahsiyetli ve vekarlı tavır değil midir; bu hatırlanamaz mı?

Sahi, 600 yıllık geçmişinden,  tek bir ailenin, bir hanedânın sultanlarını öve öve bitiremiyen ve onları -hâşâ- Allah"ın  yeryüzündeki gölgesi, / Zıll"ullahi fi"l Arz.." gibi kutsamaları tevarüs eden bir kültürün yetiştirmesi nesillerin, "TC"nin resmî ideolojisinin ikonu"nu da yeni ve "ölümsüz ve de bizim hayatımızın genel çerçevesini belirleyen bir ebedî totem" olarak kutsamasına nasıl bakmalı?

Yazık ki, bütün bir halk, resmî tarih yalanlarına inandırılmış ya da, inanıyor gibi gözükmek noktasına getirilmiştir.. Ve bu ilkellik karşısında tam bir teslimiyetle, sessiz kalmaktadır..

*

Bu küçük küçük parçaları bir araya getirdiğimizde, bizim günlük hayatımızın genel çerçevesi de ortaya çıkmaktadır.. 

Ama, bu arada bir sıradışı gelişme ortaya çıktı..

Tayyîb Erdoğan"ın, 6 Ağustos günü Ankara"ya gelen Rusya lideri Putin"le görüşmesinde ilk kez, M. Kemal resmi ve panosu olmayan bir görüntü verildi..

Ve başka zamanlarda, Tayyîb Erdoğan"ı‚ bazı "Ulusa Sesleniş"  konuşmalarında bu "resmî ideoloji ikonu"nun sözlerine, ismine, resmine, büstüne hiç yer vermediği için, eleştiri ve saldırı oklarının hedefi yapanlar, bu konuyu görmezlikten geldiler..

Halbuki, olması gereken de, buydu.. Çünkü modern bir toplum ancak böyle olmalıydı.. Ve demek ki, olabiliyor da..

75 yıllık bir komünist diktatörlük boyunca hep kitlelerin beyinlerine, kalblerine, duygu ve düşüncelerine,  "ulaşılamaz" veya "ulaşılması hedef edinilen en üstün isim ve figur" olarak gösterilen Marx, Lenin, Stalin gibilerin isim ve resim ve heykelleri üzerindeki putlaştırmaları fırlatıp atan ve onların, aklın sert duvarlarına çarpınca darmadağın olan ilke ve devrimlerini tarihin çöplüğüne atmış olan bir Rusya"nın lideri ile, "TC resmî ideolojisi"nin "ikon"laştırılmış resmi altında bir görüntü vermek herhalde, utanaç duyulacak bir hal idi.. Eğer öyle değil idiyse, o değişiklik niye yapıldı? 

Öyle bir resim, utanç verici idiyse; Putin"e sergilenen o incelik, niye, bu millete de gösteril(e)mez?

*

Bu vesileyle, bir diğer konuya da değinelim..

"Ergenekon" isimli davayla ilgili olarak yayınlanan 3. İddianame"de ilginç bir iddia ve tesbit de yer aldı..

"Ergenekon Davası" çerçevesinde tuutuklanmadan önce, televizyonlarda acaib ve uçuk iddia ve tavırlarıyla en tahrikçi kemalist nutukları çeken ve Prof. titri de taşıyan Yalçın Küçük isimli kişi, meğer bir kitabında, M.Kemal'i, "Sivas Kongresi sırasında Amerikan mandasını kabul etmek"le suçlamaktan ayrı olarak, onu, bir de Rus Çarı  "Korkunç İvan"a (İvan Grozny"ye) benzetmiş..

6 Ağustos 2009 tarihli medyada yer alan haberlere göre, Yalçın Küçük"ün, yazdığı birçok kitabında M. Kemal"e hakaret içeren cümlelere yer verdiği, Ergenekon'un 3. iddianamesinde de yer almış..
İddianamede, Yalçın Küçük"ün 'Emperyalist Türkiye' isimli kitabında Sivas Kongresi'ne ilişkin kaleme aldığı bölümler de yer alıyor..
Y. Küçük"e,  kitabında,  "M. Kemal"in ordu içinde İngiliz politikasını temsil ettiği ve İngilizlerin, kendisine karşı direnen Altıncı Ordu Komutanı Ali İhsan Sabis'i vazifeden alarak yerine Mustafa Kemal'i tayin ettirmek istedikleri"  yönündeki iddiaları soruluyor..
Küçük'ün kitabında, M. Kemal"i, Sivas Kongresi'nde  "Amerikan mandacılığı" ile suçladığı bölümler ise şu şekilde yer alıyor: "Kemal, çok küçük istisnadan birisidir ve ordu içinde İngiliz politikasını temsil ediyor. Bu o kadar öyle ki...Londra bu dönemde, bu bölgede, en büyük tehlike olarak birbiriyle iç içe saydığı Bolşeviklikle İttihadçılığı görüyor. Kemal Paşa bunlara karşı bir misyonla ve gayet açık olarak büyük Britanya işgal kuvvetlerinden vize alarak gidiyor....
İngilizlerin kendilerine karşı direnen Altıncı Ordu Kumandanı Ali İhsan Sabis'i görevden alarak yerine Mustafa Kemal'i atamak istedikleri belgelerle kesindir. Pek çok seçkin insanın mandacı oldukları da kesindir... Sivas Kongresi"nin oy birliğiyle Mustafa Kemal'in de oyuyla, Amerikan mandasını isteme kararı aldığı da kesindir... Sivas'ta Mustafa Kemal dahil, kurtuluşun vekaletini Amerika'ya verme kararı alıyorlar. Kutlu olsun..."
 
(Y. Küçük daha sonra şunları söylüyor:)

"Çankaya arşivleri açıldığında, "Türkiye Üzerine Tezler" dizisinin beşinci kitabındakine benzer bir Mustafa Kemal'in ortaya çıkacağına inanıyorum. Kendine güveni olmayan, kıstırılmışlık kompleksi içinde, kuvvetlinin önünde başını eğen, hep bir koalisyondan diğerine kayan, gücünden emin olduğu zaman eski koalisyon ortaklarına son derece acımasız bir Mustafa Kemal çıkacaktır. Bundan kuşku duymuyorum. Biz, Kemalist Cumhuriyet bitmiştir diyoruz."

Küçük"ün,  "M. Kemal"i, işlettiği toplu cinayetleriyle ünlü Rus Çarı Korkunç İvan"a benzettiği belirtilen iddianamede, Küçük'ün kitabındaki şu ifadelerine de yer veriliyor:  "Emperyalist Türkiye" kitabı incelendiğinde; 'eğer bir kimse Mustafa Kemal'i sevecen gösterirse, bir başkasının filmini yapmış olur. Mustafa Kemal, çok vesveseli, kompleksi içinde yaşayan, sevgisiz bir insandır. Annesini sevmez. Annesinin cenazesine gitmiyor. Sevgisiz ve acımasızdır. Maliye Nazır'ı Mehmet Cavid'i astırdığı akşam, bir balo düzenlemeye dikkat ediyor. Sevgiyi bilmeyen, acımayı bilmeyen, kimseye güvenmeyen, herkesi kendine karşı komplo hazırlayıcısı olarak gören, bir aydınlanmamacı despot olan Mustafa Kemal'i hiçbir romancı ya da yönetmenin sevimli yapabileceğine ihtimal vermiyorum. En gerçekçi film, Müthiş İvan'ın başarısız bir kopyası olabilir."

3. İddianame"den anlaşıldığına göre, bu konular, Küçük"e, "M. Kemal"i ve Cumhuriyeti aşağılamak ve küçük gösterdiği" gerekçesiyle sorulmuş, o da cevaben, kendisinin "Atatürk ve Cumhuriyeti için savaştığını, kendisinin söylediklerinin bugün artık televizyonlarda anlatıldığını, Sivas kongresinde oy birliği ile manda kararının çıktığını, bunları yazmasının karalama olmayacağını, bunun tarihin doğru yazılımı olacağını, kendisinin bu memlekette hep Mustafa Kemal'i savunduğunu, görüşlerinin ilkokullarda öğretilen görüşler gibi olmadığını, daha gerçekçi olduğunu"  söylemiş..

*

Bu gibi iddia ve tesbitleri, İslamî eğilimli kimseler yapsaydı, tepelerine çoktaaan binilirdi..

Sadece övmenin,  alkışlama ve yüceltmenin caiz olduğu veya -Almanya"da Adolf Hitler konusunda olduğu üzere- sadece yermenin, kötülemenin serbest ve övmenin yasaklandığı konularda fikir beyan etmenin insanı ya yalaka durumuna ya da zindana düşüreceği açık olduğundan; bu konuda, şimdilik, "atılan taş, ürkütülen kurbağaya değmeli.." mantığıyla, susmayı tercih ediyoruz,

*

"Ergenekon" ismiyle anılan yargılamaları da, inşaallah sonraki yazıda ele almak ümidiyle..

Haksöz

Bu yazı toplam 2666 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar