"Popülizmlerin Kitleselleşmesi"

"Popülizmlerin Kitleselleşmesi"

Atasoy Müftüoğlu’nun Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan 28 Mayıs tarihli yazısını iktibas ediyoruz:

Popülizmlerin kitleselleşmesi


Tarihsel ve bütünsel İslami bir perspektife sahip olmadığımız için, sömürgeci tarihin ve bilginin dayattığı madun psikolojisini aşmayı bir türlü başaramıyoruz. Bu psikolojinin kitleselleşmiş popülizmler yoluyla aşılabileceğini düşünerek kendimizi aldatmaya devam edebiliyoruz.ugünün dünyasında, hayatın her alanında her şey, niceliksel temelde/bağlamda değerlendiriliyor, yorumlanıyor. Hayatın her alanında belirleyici olan niceliksel dil/yaklaşım ve yorumlar, insanilikten, ahlakilikten arındırılmış bir dünyada yaşadığımızı gösterir. Modern tarih boyunca her alanda nicelikler esas alındığı için, ilerleme ideolojisi merkezinde, sanayileşme yoluyla mutlaklaştırılan “muasır medeniyet”, materyalist bir medeniyet olarak şekillendi. Kuşkusuz, materyalist bir medeniyetten insanilik ve ahlakilik beklenemezdi. “Muasır medeniyet” dünyasında bilim, felsefe ve kültür, ideolojik bağlamda üretildi, yapılandırıldı ve Batı dışı dünyaya dayatıldı.


Modern tarih boyunca, modern dünya, bir bütünlük içerisinde, ne pahasına olursa olsun, ideolojik istikrarı ve bütünlüğü koruyabilmek için, çok büyük bir dikkat ve hassasiyet gösterdi. Bugün de, sözünü ettiğimiz ideolojik istikrar ve bütünlük, özellikle İslam’a ve Müslümanlara karşı özenle korunuyor. Bu açık gerçeğe rağmen, bizler, Müslümanlar olarak, coğrafyayla sınırlandırılması mümkün olmayan bir toplumsal ilişkiler döneminde, coğrafi kimlikler ve kabileci akıllar üzerinde yoğunlaşıyor, yerelleşmiş/millileşmiş temsil biçimleriyle evrensel anlamda içerik üretilemeyeceğini düşünemiyoruz. Bu nedenle de Müslümanlar, bulundukları hemen her ülkede, İslami değerler temelinde değil, devlet değerleri temelinde tercihler yapıyor.


SİSTEMATİK TERÖR UYGULANIYOR


Modern/seküler dünyada, otoriter bir niteliğe sahip olmasına rağmen, ideolojik kesinliklerin diktatörlüğü ile ilgili hiç bir sorun yaşanmıyor. Sözünü ettiğimiz ideolojik kesinlikler/diktatörlükler aracılığıyla, İslam/Müslümanlar/İslam toplumları-kültürleri-ülkeleri sistematik olarak terörize ediliyor, parçalanıyor, her alanda yıkıma, kıyıma, soykırıma tabi tutuluyor. Modern/seküler dünya, ayrıcalıklı olduğu iddiasıyla, ideolojik iktidarını ve kibirli yanlılığını İslam toplumlarına meydan okuyarak sürdürebiliyor. Burada sözünü ettiğimiz ayrıcalık ve yanlılık, Batı dışı dünyada, özellikle de İslam dünyasında entelektüel bağlamda eleştirel sorgulamalara tabi tutulmadığı için, hükümranlığını sürdürebiliyor. Araçsal rasyonalite yoluyla, günümüzde her şey, her düşünce, her ideoloji, her alan rahatlıkla sömürgeleştirilebiliyor. Araçsal rasyonalite adına demokrasiler de sömürgeleştirildikleri için, bugün “demokrasiler” niteliksel bağlamda hiç bir derinliği olmayan insanları da rahatlıkla seçebiliyor. Modern zamanlar, tarih felsefesi aracılığıyla ideolojilerin meşrulaştırıldığı zamanlardır.


Günümüzde sömürgeciliğin, tahakkümün sorunsuz bir şekilde sürdürülebilmesi için, araçsal rasyonaliteye başvurularak, bilim/sanat/siyaset/edebiyat, istenilen doğrultuda kullanılabiliyor. Bugün, araçsal rasyonalite, adalet ve hakkaniyete hiç bir şekilde hayat hakkı tanımayan bir dünya oluşturabiliyor. Gerçek böyleyken, bugün İslam toplumlarında, kolonyalist entelektüel kültürün referansları, dokunulmazlıklarını, saygınlıklarını koruyabiliyor. Türkiye’de de bütün boyutlarıyla görülebileceği, takip edilebileceği üzere, bu konuda entelektüel anlamda hiç bir rahatsızlık ve kaygı yok. Kolonyalist entelektüel kültür lehine, madun halkların bilinci sistematik bir biçimde kontrol edilebiliyor, baskı altına alınabiliyor, kolonyalist bütün kategoriler, tanımlar, doğallaştırılabiliyor.


TEHDİTLERE KARŞI İSLAMİ DAYANIŞMA ŞART


Kolonyalist tarih boyunca oluşturulan ideolojik kesinlikler/diktatörlükler aracılığıyla, bugün Siyonist ideolojinin, Hıristiyan Siyonizminin, Evanjelik Protestanlığın, Filistin’de, Suriye’de, Irak’da gerçekleştirdikleri katliamlar, canavarlıklar bile mazur görülebiliyor, savunulabiliyor. İdeolojik diktatörlük yoluyla seküler-liberal-kapitalist dünya görüşü, hayat tarzı mutlaklaştırılarak, ideolojik-entelektüel şiddet yoluyla evrenselleştirilerek tartışma-müzakere dışı tutulurken, aynı şiddet yoluyla, İslami dünya görüşü, hayat tarzı ve kültürü itibarsızlaştırılıyor, nesneleştiriliyor, marjinalleştiriliyor, değersizleştiriliyor, aşağılanarak yargılanabiliyor. İslami kesinlikler çok kaba, çok küstah ve rencide edici bir dille sorgulanabilirken, bizler, bizlere dayatılan ideolojik kesinliklerle ilgili hiç bir sorgulama yapamadığımız gibi, aziz İslam’ı, bu kesinliklerin belirlediği sınırlar/ölçütler içerisinde yorumlamaya çalışıyoruz. Modern-seküler ideolojik/entelektüel diktatörlük, İslam’ı ve Kur’an-ı Kerim’i kamusal planda temsil ve tecrübe etmemize izin vermediği için, İslam’ı ve Kur’an’ı ancak “araştırma” konusu yapabiliyoruz. Bugün, İslam toplumları, çok yoğun ve çok derin tehdit ve tehlikelerle karşı karşıya bulundukları halde, İslami dayanışma gerçekleştirilemediği için, yalnızlıklar ve çaresizlikler yaşıyoruz.


MADUN PSİKOLOJİSİNİ AŞAMIYORUZ


İslam toplumlarında her tür popülizmin ve hamasetin kitleselleştirilmesi ve yüceltilmesi nedeniyle, niteliksel anlamda, kuşatıcı hiç bir çalışma yapılamıyor. Popülizmlerin ve hamasetin kitleselleşmesi her alanda niteliksel inşa’ları imkansız kılıyor, İslami inşa’yı imkansız kılıyor. Popülizmlerin ve hamasetin kitleselleşmesi, devlet himayesi altına alınması, toplumlarımızın karşı karşıya bulundukları derin tarihsel sorunların ortaya çıkış nedenleriyle ilgili çalışmalar yapılmasını da imkansızlaştırıyor. Bugünü anlayamayan, çözümleyemeyen, bu doğrultuda içerik üretemeyen bir düşüncenin geleceğe yol bulamayacağını bilmek ve anlamak gerekir.


Tarihsel ve bütünsel İslami bir perspektife sahip olmadığımız için, sömürgeci tarihin ve bilginin dayattığı madun psikolojisini aşmayı bir türlü başaramıyoruz. Bu psikolojinin kitleselleşmiş popülizmler yoluyla aşılabileceğini düşünerek kendimizi aldatmaya devam edebiliyoruz. Popülizmlerin ve hamasetin devlet himayesinde kitleselleşmesi-yoğunlaşması karşısında büyük heyecanlar yaşayan toplumlar, bu heyecanların gerçek umutlara yer bırakmadığını anlamak istemiyor. Popülizmlerin ve hamasetin kitleselleşmesi sebebiyle her geçen gün artan ve derinleşen toplumsal krizi görmüyor, yoğunlaşan patolojik toplumsal davranışlar üzerinde durmuyoruz. Kültürel yoksunluk-yoksulluk pahasına, maddi zenginlikler, maddi ihtiraslar yolundaki seferberliği sürdürmeye devam edebiliyoruz.