Paramparça Suriye'den 5 Farklı Hikaye

Paramparça Suriye'den 5 Farklı Hikaye

Suriye iç savaşında 4 yıl geride kaldı. Elde kalan Paramparça bir Suriye ve değişen hayatlar... Aşağıda okuayacağınız farklı hikayelerin sahiplerinin hepsi Suriyeli. Şimdi biri devrim dediği süreçten vazgeçmiş eski bir Özgür Suriye Ordusu üyesi, biri reji

Devrim başarısız oldu. Çocuklarımıza anlatacak tek bir şey kaldı: Esad'ın diktatörlüğüne karşı koyan ama dünyanın sırt çevirdiği binlerce Suriyelinin hikayesi ve vatan hainleriyle yabancı sermayenin zehirlediği bir devrim. 

Mezun olduktan sonra Suriye ordusunda subay olarak görev yapmama rağmen Mart 2011'de Şam'daki gösterilere katıldım. Sonra da Özgür Suriye Ordusu'na. Niyetimiz Suriye'yi inşa etmekti, yıkmak değil. Güvenlik güçleri gösterileri güç kullanarak dağıtırdı. Şam'ın arka sokaklarına kaçıp saklanırdık. İnsanlar kapılarını açardı bize. Ama artık sevmiyorlar bizi. Ülkeyi yok ettik diye. Oysa gösterileri zalimce bastıran Esad rejimiydi. 

İş silahlı mücadeleye dönünce, 3 altını bozdurup silah aldım. Bir zamanlar meslektaşım olan ve firar etme şansı olmayan askerleri hedef almak için değil ama, sivilleri katleden şabiha milislerini vurmak için. Suriye ordusuna ait bir tankı her vuruşumda, ağladım neredeyse. Oysa bu tanklar beni ve çocuklarımı savunmak için kullanılacaklardı. Şimdi bizi öldürmesinler diye ben onları imha ediyordum. 

İnsanlar varını yoğunu devrime yatırdı. Silah ve cephanesi olanlar hepsini bize verdi. Sürgünde yaşayan Suriyeliler bize Esad ile savaşmamız için para gönderiyorlardı. Bir süre sonra özellikle Körfez ülkelerinden ve Arap devletlerinden para almaya başladık. Ama onlar da kendi gündemlerini dayatmaya başladılar. 

Şam'da büyük bir ÖSO tugayında subaydım. 2012 Temmuz'unda Cumhurbaşkanlığı sarayından sadece 3 km uzaktaydık. Rejim çökmek üzereydi.

Uçaklar Şam merkezini vurunca Deraya'ya kaçtık. Arkadaşım Ahmet Nedim keskin nişancı tarafından başından vuruldu. 22 yaşındaydı, kollarımda öldü. 

Bir süre sonra Suriye halkı ÖSO'ya sırt çevirmeye başladı. IŞİD infazlara başlayınca insanlar rejime karşı ayaklananlara küfretmeye başladı. Onlara göre bizim yüzümüzden bu radikaller ülkeye gelmişti. Bizse IŞİD'i değil, özgürlük istemiştik. 

Verdiğimiz şehitlerin anısına devrimi devam mı ettirmeliyim, yoksa bizim devrimizi Tanrı lanetledi diye, bir gün bir çocuğun bir başka devrime önderlik yapacağını umarak rejimle uzlaşmalı mıyım? 30 dolar karşılığında sahte bir kimlik alıp Şam'ı terk ettim. Şimdi Türkiye'deyim. Özgürlüğün tadına varanlar yeniden aşağılanmayı kaldıramaz. Bir kez boyun eğerse insan, hep boyun eğer. 

UM NACİ, 45 YAŞINDA, SURİYE REJİMİ DESTEKÇİSİ 

Şam'ın Nabak bölgesinde eşim ve 3 çocuğumla yaşıyorum. Ekonomi okudum ama çalışmadım. Mart 2011'de gösteriler başladı bizim mahallede. Sokakta gösteri yapanlara gülüp soruyordum neyi protesto ediyorsunuz diye. Halam ve pek çok arkadaşım da katılıyordu gösterilere. Suriye'yi yok ediyorsunuz dedim ama dinlemediler. 

Mahalle 1 yıl boyunca ÖSO kontrolündeydi. Çatıdaki Suriye bayrağını indirmezsem, oğlum Naci'yi kaçırmakla tehdit ettiler beni. Ama bayrak kutsaldır benim için. İsyandan önce hepimiz iyi bir hayat sürüyorduk. Gösterilere katılanlara para veriliyordu. Silah alıp kardeşlerini öldürsünler diye. Bir kısmına da yeni yönetimde yer alırlar diye vaatlerde bulunulmuştu. 

Hükümet temel gıda ihtiyaçları için kupon veriyordu. ÖSO hepsine el koydu. ÖSO insanları kendisinden nefret ettirecek o kadar şey yaptı ki. ÖSO'ya destek veren komşumuza göre biz vatan hainiydik. ÖSO kendi destekçilerine gıda ve para veriyor ama hükümete destek veriyorlar diye diğer mahallelerde insanlar aç geziyordu. Yolda işe giden bir memur görseler durdurur istifa etmeye zorlarlardı. Oysa tek gelirleri memur maaşıydı. 

Rejim 2013 Kasmında Nabak'a girdi. Sokağa çıkıp ana meydanda Suriye bayrağını dikenlere yardım ettim. Bu bir devrim değil, bir kabus. Kızım şimdi okula gidebiliyor. Elektrik de var, su da ekmek de. Fiyatlar arttı ama olsun. Muhaliflerin denetimindeyken çalma çırpma katliam yağma ve tecavüz vardı. Bir gün Suriye'nin yeniden dünyaya örnek olacağına inanıyorum.

 

SERA TELAL, 30 YAŞINDA, ESAD REJİMİ TARAFINDAN GÖZALTINA ALINDI, ŞİMDİ LÜBNAN'DA 

Ailem aslen Deralı ama Şam'da yaşıyorduk. Özel bir şirkette sekreter olarak çalışıyordum. Şam'ın göbeğinde insanlar Esad karşıtı posterle dolaşmaya başlamıştı. Ben de reform talabiyle gösterilere katıldım. Hükümetin tepkisi şok ediciydi. Gösterilere kurşunlarla yanıt verildi. Güvenlik güçleri evleri basmaya başladı. 

Bir günde beş kişi gece yarısı bizim evimizi bastılar. Gözlerim bağlandı, ellerim kelepçelendi, hava kuvvetlerinin bir tesisinde sabah 6'dan akşam 7'ye kadar sorgulandım. Kim için çalışıyorsun, kim seni kışkırtıyor, kimden para alıyorsun gibi sorular sordular. Sorguyu yapan kişi mahallenizdeki militanların ailelerine yardım ediyorsunuz diyordu. Görevlilerden biri internetteki görüntülerden benim de bazı gösterilere katıldığımı tespit etti. Sorgu yöntemi değişti. Verdiği her cevap sonrası yumruk veya tekme yiyordum. Benden militanların tarafında olduğumu söylemem isteniyordu. Yapmadığım bir şeyi itiraf etmeyeceğimi söyledim. 

Kadınların tutulduğu bir hücreye attılar beni. 39 gün banyo yapamadık. Sabah kahvaltımız ekmek, haşlanmış yumurta ve çürümüş patatesten, akşam yemeğimiz de çorba, domates ve salatalıktan ibaretti. Bazılarını iddiaya göre tecavüzle bile tehdit ediyorlardı. Bazılarının da elektrik şokuyla işkence gördüğüne tanık oldum. Bazılarındansa hiç haber alınamadı. 40 gün sonra işkence gören bir grup erkek mahkumla birlikte Adra cezaevine gönderildik. Bir süre sonra kefaletle serbest kaldım. O gün dışarda annem ve kız kardeşim beni bekliyordu ama lisede öğretmenlik yapan erkek kardeşim Adil yoktu. Güvenlik güçleri gece yarısı yatağından kaldırıp alıp götürmüşlerdi onu militan diye. Ertesi gün cesedi evimizin önüne bırakılmıştı. Devrimin bedelini ağır ödedik. 

Lübnan'a gittim. Ama burada da güvende değilim. Yasal oturma iznim yok. Pişman değilim. Artık bir Suriye kalmış olmasa da bir gün yeniden özgürleştiğinde ülkeme gitme umudunu taşıyorum.

 

EBU HARET, 30 YAŞINDA, HUMUSLU, BİR YIL ÖNCE IŞİD'E KATILDI 

Suriye'de ekonomik kriz Humus'ta orta sınıf aileleri zor durumda bırakmıştı. 30 yaşını geçen erkekler maddi sıkıntı yüzünden evlenip aile kuramıyordu. İstihdamda ayrımcılık da vardı. Nusayriler memur, sünnilerse köle gibiydi. Bizim ailede rejime karşı nefret her geçen gün büyüyordu. Arap ülkelerinde tiran rejimlerin devrildiğini görünce mutlu oluyordum. Devrim ateşinin Suriye'ye geleceği beliiydi ama Dera halkının "Sıra sende Doktor Beşar" duvar yazısıyla isyanı başlatmasını beklememiştim. 

Dera'da isyan bastırılmaya çalışılınca biz de Humus'ta sokağa çıktık. Halid Ibn-i Velid Camii ilk eylemin merkeziydi. İlk önce gözyaşartıcı gaz kullandılar, sonra da gerçek mermi. Barışçıl gösteri silahlı bir devrime dönüştü. 

Ben de gözaltına alındım bir kez. 30 gün boyunca işkence gördüm. Af çıktı, bırakıldım. Cezaevindeyken küçük bir militan grubuna katıldım. Humus'ta yaşananları görüntüleyip youtube üzerinden yurtdışına gönderiyorduk. Körfez ülkelerinden gelen parayla 11 silahlı arkadaşla medya grubu oluşturduk. Rejimin işlediği suçları belgelemekti amaç. İnsani yardım adı altında bağışlar gönderiliyordu. Silah almak için bunları satıyorduk.  

Selefi Hizbut Tahrir'e katıldım. İslam devleti çağrısı yapıyorlardı. Ama bir yandan da Cebat El Nusra'nın yükselişini izliyordum. Çok etkilenmiştim. 

2014 Mart ayında IŞİD'e biat ettim. Bir ay boyunca Şeriat dersi aldım. Musul ve Rakka özgürleşti ve gerçek bir İslam devleti olduk. IŞİD'e katıldığımdan bu yana hayatım değişti. Bir sürü kız arkadaşı olan cahil bir adamdım. Ama artık evlenmeden bir kıza aşık olmanın doğru olmadığını öğrendim. Birkaç gün içinde Tunuslu bir cihadçı doktorla evleneceğim. IŞİD cihadçılara para veriyor, evlenmek istiyorsa kirasını da ödüyor.  

Savaşımız uluslararası toplumla. ABD'nin Esad'ın gitmesini istemediğini biliyoruz. Yoksa bir haftada gitmişti. Şimdi El Furkan medya merkezinde çalışıyorum. Ürdünlü pilotun öldürülmesi konusunda anket yaptık. Suriye'de pek çok kişi bu işi onayladı. Suriye halkı bu kafir koalisyonun IŞİD'e karşı değil müslümanlara karşı olduğunun farkında.

 

 

EBU EL FARUK, 30 YAŞINDA, HALEP'TE ÖSO KOMUTANI 

Halep'te bir marketimiz vardı iki kardeşimle. Kamu görevlilerine rüşvet vermek gerekiyordu. Borç içindeydik. Arkadaşlarım Tunus ve Libya'daki gibi rejime karşı ayaklanmamız lazım diyordu. Mart 2011'de Şam ve Dera'da gösteriler başlayınca rejim reform yapar öfke de azalır sandık.  

Ama rejim o kadar kibirliydi ki, barışçıl insanlara karşı şiddet kullandı. Halep'teki gösterilere katıldım. Aktivistler diye en az 150 öğrenci tutuklandı. Güçlü rejim karşısında savunmasızdık. Kendimizi savunmak adına silah almak için para toplamaya başladık. 15 Eylül 2011de Halep'teki askeri kontrol noktasına ilk operasyonu yaptık. Rejimi devirdikten sonra bir orduya ihtiyacımız var diye düşündük. ÖSO adı altında pek çok tugay oluşturuldu.  

Başlangıçta bizim tugay 25 kişiydi. Sonra gönüllülerle 400 kişi oldu. Halep'in yüzde 90'ını kısa bir sürede kurtardık. Ama ÖSO komutası tam zafere yaklaşmışken bizi durdurdu. IŞİD ve El Nusra'nın ortaya çıkışı gücümüzü kırdı. El Nusra bizim iktidar hevesimiz yok diye ÖSO'ya yardım için geldiklerini iddia etti. Ama bazı ÖSO komutanları ortadan kaybolmaya başladı, cesetleri Halep'in ücra köşelerinde bulundu. 

Şimdi IŞİD, El Nusra, Kürtler ve de rejimle savaşıyoruz. Ama rejimin bizim denetimimizdeki yerleri yeniden ele geçirmesi riski vardı.

IŞİD ile bir anlaşma yapıldı. ÖSO IŞİD'in ele geçirdiği yerlerden uzak duracak IŞİD de bizim bölgelere girmeyecekti. Ama IŞİD insanları dini birtakım konuşmalar ve parayla kandırmaya başladı. 10 binden fazla ÖSO savaşçısı IŞİD saflarında çatıştı. Pek çokları için durum öyleydi. Ya IŞİD safında savaşıp para kazanacaklardı ya da ÖSO ile çatışıp aç kalacaklardı.