Paralel Yapının Tespiti

Paralel Yapının Tespiti

Başbakan etrafındakilere bir operasyon görevi veriyor. Bir “Abi” bundan sonraki gelişmeyi şöyle anlatıyor:

Ahmet Taşgetiren / Star Gazetesi

Paralel yapının tespiti

Başbakan etrafındakilere bir operasyon görevi veriyor. Bir “Abi” bundan sonraki gelişmeyi şöyle anlatıyor:

- Başbakan’ın etrafındakilerden hakşinas bir kişi, hemen geliyor, aman abi operasyon yapılacak herkes tertibat alsın, diyor.

“Abi” bunu öylesine tabii bir olay olarak anlatıyor ki. “Hakşinas” bir kişi oluyor, Başbakan’ın verdiği emri, o operasyona hedef olacak kişilere taşıyan kişi.

Peki Başbakan’a göre bu kişi ne oluyor?

Şimdi böyle bir durumda, iki “haklılık alanı” oluşuyor.

Birisi Başbakan’ın “haklılık alanı.” Onun durduğu noktadan bakıldığında operasyon yapılması gereken bir iş var.

Diğer “haklılık alanı” “Abiler”in bulunduğu alan.

Başbakan’ın etrafındaki “hakşinas” kişi, bu ikinci “haklılık alanı”na göre “hakşinas.”

Bu zat, Başbakan’a göre “paralel yapı”nın uzantısı oluyor ve ihanet ediyor, “Abiler”e göre görevini yapıyor. 

Güncel soru şu:

Başbakan nasıl tespit edecek bu ihaneti?

“Abiler” söyler mi o zatın ismini? Daha ötesi “Abiler” kabul eder mi, o zatın ihanet içinde olduğunu?

Bu olayı bizzat anlatan “Abi” farkında bile değil, o zatın Başbakan’ın güvenini suistimal ettiğinin, aslında Başbakan’ın güvenine ihanet ettiğinin.

Oysa şöyle düşünse çok farklı sonuçlara varacak:

- Diyelim 17 Aralık operasyonuna bir ortamda karar verildi. Ali Babacan’ın dediği gibi, bir hakim, bir savcı, 5 de polis ayarlandı, hükümete operasyon çekilecek... Orada bulunan“hakşinas” insanlardan biri, gitti olayı, Başbakan’a anlattı.

- Efendim, dedi, böyle böyle bir ortamda, Hükümetinize karşı bir operasyon hazırlığı var. Tedbirinizi alın.

“Abi” bu adama kendi “haklılık alanı”ndan bakınca nasıl bir tanımda bulunacak?

- İhanet mi?

Camia, bir yandan Hükümete çalışan böyle insanlardan kurtulmak istemez mi?

Bir ara bir “Abi” anlatmıştı bana. “Bundan sonra Harun Tokak’la (ve iki kişi daha) kimse konuşmayacak” demişmiş Fethullah Hocaefendi. Hatta “Ben gerekirse bunu bile yaparım” anlamında, bileğini kesip atıyormuş gibi bir harekette de bulunmuşmuş. Sebebi de, eski Gazeteciler Yazarlar Vakfı Başkanı Harun Tokak üzerinden bir muhalefet damarı geliştirilmek istendiği bilgileri ulaşmışmış Pensilvanya’ya...

Nasıl, “paralel yapı”ya camia bünyesinde müsaade ediliyor muymuş?

Çok net:

Dünyanın hiçbir ülkesinde ve yönetiminde, başka yerlerden emir alıp, başka oyunlar oynanmasına göz yumulmaz.

- Paralel yapı varsa, onunla hukuk içinde mücadele edilsin!

Bu söylem, Camia çevresinden medyaya yansıyan söylem. Bu söylem, “Hukuksuz tasfiyeler - kıyımlar yapılıyor” ifadesiyle tamamlanıyor.

Bir kere şunu görmek lazım:

Türkiye’de artık toplumun büyük kısmı, Camia’nın devlet içinde bir birikime sahip olduğuna inanıyor. Camia adına konuşanların da az veya çok devlet bünyesinde böyle bir birikim olduğunu reddetmeyeceği tahmin edilebilir. Zaten, Hükümet adına gerçekleştirilen tayin ve nakillere gösterilen tepkiye bakıldığında, böyle bir sahibiyet algısı perçinleniyor.

Soru şu:

- Devlet içindeki birikim, pararel bir yapı halinde mi işliyor? Yani bir devlet hiyerarşisine bağlı olmasına rağmen, başka bir hiyerarşinin emir-komutasında mı çalışıyor?

Şu anda, Camia mensuplarına yönelik “Güven”in oldukça aşındığını görmek gerekiyor. 

Camia mensuplarının, özellikle TSK, emniyet, yargı vb. kritik alanlarda tırmanmak için çok özel yöntemler geliştirdiği, belki geliştirmek zorunda kaldığı da biliniyor.

Bunları bilmek, düne kadar, Hükümet ya da diğer tüm hizmet grupları için tabii idi. Çünkü o yöntemlere başvurmaksızın, devlet bünyesinde görev alma imkanları bulunmayabiliyordu.

Ama, devlet bünyesinde sorumluluk alma işi, farklı bir hiyerarşik yapı oluşturmaya ve bir noktada“siyasi operasyon çekme”ye varırsa... Üstelik “hizmet önerileri”nize olabilecek en yüksek özgürlük alanı sağlayan bir siyasi kadroya karşı operasyon çekilirse...

- Paralel yapı varsa ayıklayın, sözünü, öylesine damarlara girdik ki bunu asla yapamazsınız üslubunda söylemek tavırlardan okunduğunda samimiyet dozu daha bir aşınmaz mı?

Bir zorluk yaşıyor Türkiye.

Bence bu zorluk, Hizmet hareketinin, bir durum değerlendirmesi yapıp, gerçekten Hizmet hareketi haline dönmesiyle aşılır. Ya da Cemaatin sadece Cemaat almasıyla, ya da adını koyup siyasete soyunmasıyla...

Bilmem anlatabildim mi?