Öyleyse, devrimden başka çare yok!

Dünkü Yeni Şafak'ın manşetinde Suriye Cumhurbaşkanı Beşşar Esed'e bir çağrı vardı: "Kan dökme, reform yap!"

İlgili haberde görüşlerine yer verilen İbrahim Karagül ve Hüsnü Mahalli'ye göre, Beşşar Esed reform yapmak istiyor, fakat "Suriye dinamikleri" / "derin devlet" buna müsaade etmiyor.

Bundan iki ay öncesine kadar ben de öyle zannediyordum.

Şimdi ise şöyle düşünüyorum: İktidara gelişinden 11 sene sonra hâlâ hangi reformun nasıl yapılacağını bilmeyen, reformlarla ilgili araştırma komisyonları kurdurmak için halkın ayaklanmasını ve ortalığın kan gölüne dönmesini bekleyen, ama bu şartlar altında bile doğru dürüst bir reform iradesi sergilemeyen, Olağanüstü Hal Kanunu yerine Ulusal Güvenlik Kanunu gibi kurnazlıklarla(!) vaziyeti idare etmeye çalışan Beşşar Esed'in reformculuğu kocaman bir balondan ibaretmiş.

Reform yapmak istiyor da hangi derin devlet bunu engelliyor?

Cumhuriyet Muhafızları'nın başına öz kardeşini geçirdi, Şam Muhaberatı'nın başına kuzenini yerleştirdi, diğer ordu komutanlarını ve Muhaberat yöneticilerini de kendisi tayin etti; derin devlet bunlarsa eğer, Beşşar Esed derin devletin başıdır; yok bunların dışında bir derin devletten söz ediliyorsa, o derin devlet bunlarla biraz zor baş eder!

Tekrar soralım: Anlı şanlı Cumhuriyet Muhafızları'nı ve Muhaberat teşkilatlarını kontrol altında tutan Beşşar Esed reform yapmak istiyor da hangi derin devlet buna mani oluyor?

Diyelim ki kendi akrabaları ve adamları Beşşar Esed'e çelme takıyorlar; onları niçin tasfiye etmiyor?

Edemiyor mu?

Edemez mi?

Öyleyse, devrimden başka çare yok demektir.

"Beşşar Esed reform yapmak istiyor ama..." diye konuşmanın hiçbir anlamı kalmamıştır.

O "ama"nın oradan kalkması mümkün değilse, o "ama"nın öncesi laf-ı güzaftır.

Ne yapalım yani Beşşar Esed reform yapmak istiyorsa?

Yapamadıktan ve yapamayacak olduktan sonra ne ifade eder ki bu?

Hele, yapmak için güçlü bir irade sergilemedikten sonra...

Hürriyet ve adalet için sokaklara dökülen Suriye halkının oluk oluk kanı akarken bile bin dereden su getirerek işi ağırdan almaya devam edeceği mesajını verdikten sonra...

Yaşanan kanlı hadiselerin faturasını Suriye'deki bozuk düzene değil de İsrail'e, Hariri ailesine, Ürdün'e, El-Kaide'ye vs, vs, vs, çıkararak, bırakın köklü reformları, doğru dürüst bir özeleştiriye bile hazır olmadığını ortaya koyduktan sonra...

Akan kanı durduracağı yerde her Cuma onlarca göstericiyi katlettirmeyi gelenek haline getirdikten sonra...

Ne ifade eder ki?

Hürriyet ve adalet için sokaklara dökülen Suriyeliler, başlarda hedef almaktan imtina ettikleri Beşşar Esed'e şimdi "Sen de def ol git!" demekte yerden göğe kadar haklılar.

- Ama o insanları Beşşar Esed öldürtmüyor. Suriye devleti de öldürtmüyor. Göstericilere ateş eden keskin nişancılar Saad Hariri'nin adamları, Abdulhalim Haddam'ın adamları, Üsame Bin Ladin'in adamları, Ürdün Kralı'nın adamları, Amerika ve Fransa'nın adamları; bunlar güvenlik güçlerine de ateş ediyorlar...

Geçiniz!

Birbirinden cakalı 13 tane istihbarat teşkilatı olan muhkem bir diktatörlükten söz ediyoruz.

Yüzbinlerce muhaberat elemanı, her köşeye yerleştirilmiş milyonlarca muhbir...

Birkaç Lübnanlı veya Amerikalı ajanın bunları atlatıp Der'a veya Lazkiye'de bir-iki kere göstericilere ateş ettiğini aklımız alır da, koca bir ajanlar ordusunun altı haftadır Suriye'nin dört bir yanında sağa-sola mevzilenip gayet rahat bir çalışma ortamı içinde yüzlerce göstericiyi öldürebildiğine nasıl inanalım?

Muhaberat rejimi armut mu topluyor o ajanlar o mevzilere yerleşirken?

Yoksa rejimin içindeki Abdulhalim Haddam (eski cumhurbaşkanı yardımcısı) fraksiyonu Suriye'nin canına okuyacak kadar güçlendi de Beşşar Esed ve adamlarının haberi mi olmadı?

Hepsi hikâye!

Milleti katliam marifetiyle sindirebileceklerini düşünüyorlar ve akıllarınca dünyaya rezil olmamak için "Vallahi biz yapmıyoruz, Hariri yahut Haddam'ın adamları yapıyor" diyerek rezaletin dibini buluyorlar...

Koca Suriye devletinin Hariri yahut Haddam tarafından çaresiz bırakıldığını ileri sürecek kadar düşebiliyorlar...

Yuh yani!


* * *
Son söz:

Beşşar Esed gerçekten köklü reformlar yapmak istiyor da "Suriye dinamikleri" yahut "derin devlet" yüzünden yapamıyorsa ve 6 haftadır devam eden katliamlarla gerçekten alâkası yoksa, "Ben devleti kontrol edemiyorum" deyip sine-i millete dönsün; sokaklarda rejime karşı yürüyen halka karışsın; o da devrim istesin!

yenişafak

Bu yazı toplam 1741 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar