Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Öyle bir yolculuk ki...

1979 tarihinde Afganistan dedik... Keşmir dedik... Balkanlar diyarında Bosna-Hersek dedik... Niyetlerimizle, paylaşım ahlaklarımızla, cebimizdeki para, bileğimizdeki bileziklerle yollara revan olduk... 66 senedir ezilen, aç ve susuz bırakılan Filistin dedik... Mübarek Şam şehrinin bulunduğu Suriye’yi, 1916 yılının gönül ve beden adımlarının atıldığı İhvan-ı müslimini ihmal etmedik...

Dua kanatlarımız meğer uzun yolculuklara dayanıklıymış, sonradan anladık... “Hizmet ve çalışmalarınızla elde edemeyeceğiniz nice hedeflere, niyetlerinizle kavuşacaksınız” müjdesi, manevi sermayemiz oldu, dünyanın dört tarafını dolaşmada yakıt istasyonlarımız ümitlerimiz, gözyaşlarımız oldu. Durmadık, beklemedik, tribünlerde oturmadık, galip de gelsek, mağlup da olsak biz Müslümanlara mindere inmek yakışıyordu...

Gittiğimiz yerlerde, göbekleri Amerika’da kesilmemiş mert insanlarla buluştuk. Her ne kadar sinsi Sisi, zalim, despot, kendisine biçilen rolünü oynasa da, geri adım atmadık. İslam tarihinde en çok gündemimizi oluşturan Bedir savaşı değil, Uhud savaşıdır. Böyle olunca üç boyutlu film izler gibi Uhud’un frekansına, arka bahçesine girdiğimiz zaman, ümitlerimizin tavan yaptığını hissetmeye başladık.

Dönüp arkamıza bir baktık ki gözlerimize inanamadık. İHH koşuyor, Aziz Mahmut Hüdayi ülkeleri kucaklıyor, Yardımeli, Dosteli, Ribat, Cansuyu... Gözlerimiz kamaşıyor, göremediğimiz hizmet zincir halkaları koşuyor, koşturuyor, bıkmıyor, usanmıyor. Biri yolun sağından, diğeri ortasından giderken, diğeri hız limitinde önde yürüyor. Ama hepsi yürüyor. Aralarında kıskançlık yok, hasetlik yok, sadece yarış var...

Bir kısmı mazlumlar kıtası siyah incilerimizin yaşadığı Afrika’ya giderken, diğer bir kısmı soğuğun tavan yaptığı Moğolistan’a yelken açıyor... Kolay mı? Uzun soluklu yürüyüşler, uzun vadeli hedeflerle buluşur. Yolun ve yolculuğun rehberleri, hizmet sancaklarını torunlara devretme niyeti ile yürüyorlar...

Bir zamanların nişanlanmış kızları, nişan yüzüğünü Bosna- Hersek’e gönderirken, diğeri küpesini Afganistan’a gönderiyordu. Babasından gelen üç-beş kuruş harçlığını zarfın içine koyarak Çeçenistan’a postalıyordu. İçiniz rahat olsun mazimizin temiz yürekli insanları, gelinleri, damatları, iyi niyetiniz sayesinde verdiğiniz üç-beş kuruş, bugün dernek oldu, vakıf oldu, kıtaları dolaşan kervan oldu. 

Şimdi projeksiyonumuzu bir başka âleme çeviriyor, birlikte yürüdüğümüz yolculuğun bitmediğine, bitmeyeceğine olan inancımızı tazelemek istiyoruz. Bu ikinci yolculuk iç dünyamıza yönelik bir yolculuktur. Hiçbir tıp uzmanının, lazer ve röntgen aletinin, göremeyeceği, fotoğrafını çekemeyeceği bir âleme yolculuk olduğunu hatırlatmakla yetiniyoruz...

Ne var ki bu yolculuğumuzu elimi kolumuzu sallaya sallaya yapamayacağımızı şimdiden haber veriyoruz. Yürüyeceğimiz bu yolda bubi tuzakları vardır, zor geçit dediğimiz akabeler vardır, sinsi tuzaklar, cazibeli paketlenmiş, içi pislik olan nesneler vardır. Tüm bu tuzakları, kaygan zeminleri hazırlayanlar başta nefsimiz, şeytan, heva ve arzulardır.

İlahi kudret eliyle şekillenmiş ve ruh üfürülmüş insanın, iç dünyasının tahtına oturmuş iki zıt şeyi görmek o kadar da zor değildir. Kısacası, vücut iklimimiz ya Firavun tarafından veya Musa tarafından yönetilmektedir. Kulluk kitabımız bu konuya açıklık getirmiş, birinin adına takva derken, diğerine fücur ismini vermiştir. Bu ince ve uzun yolculuğumuzun son durağında şok olmamak için, merhamet ve lütfü bol olan Rabbimiz, vücut hâkimiyetimizi şeytana, firavuna kaptırmamak için katından kitap göndermenin yanında Peygamberimizi de vazifelendirmiştir. Daha sonra sağlam irade ve aklımızla, mücadelenin lehimize işlemesini istemiştir.

Görülüyor ki iç yolculuğumuz riskli. Bu riski yaşamamanın yolu, şekli, metodu Müzzemmil Suresi ile açıklanmıştır. Yakıt istasyonlarımızı, mola süremizi, yürüyüş ritmimizi, mesai saatlerimizi tüm ayrıntılarıyla açıklayan Müzzemmil Suresidir. 

Dış dünyaya açılımımızı göğsümüzü gere gere yaptığımız gibi, iç dünyamıza açılımımızı ihmal ve ihlal edersek, neticenin ne olacağını söylemeye dilim varmıyor. Bu mübarek yolculuğumuzun şarampole yuvarlanarak bitmesini ise asla istemiyoruz. Her iki yolculuğumuz hayırlara vesile olsun. Âmin.

yeniakit

Bu yazı toplam 907 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar