Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Oy vermemek de irade belirtmek, yani oy vermektir!

İster Genel olsun, isterse Mahallî her seçim, halk kitleleriyle yapılan geniş çapta bir danışma, istişare ve meşveret mahiyetindedir. 

Bizim inanç sistemimizde işlerimizi şûrâ / istişare ve meşveret yoluyla halletmemizin gereği hatırlatılır. Ama Asr-ı Saadet ve Hulefâ’y-ı Râşidîn dönemlerimizden sonra gelen saltanat sistemlerinden geçtiğimiz uzuuun asırlar, halkla istişarenin yapıldığını söyleyemeyiz. 

Dünya çapında, halk kitlelerinin rey ve görüşünü almak anlayışı ve düşüncesi son 150-200 yıllık bir geçmişe sahip.. Bu düşünce sınırlı da olsa, son 70 senedir bizim ülkemizde de uygulama imkânı bulmaya başladı. 

Bu uygulamanın da, inancımızın gereği olan meşveret için gerekli şartları taşımadığı da unutulmamalıdır. Ancak, yine de, halk kitlelerinin de iradelerini ortaya koymaları onların yok sayılmasından elbette tercihe şayandır. Yine de unutmamak gerekiyor ki, bugünkü sistemin rayları 1923’de Lozan’da dayatılarak döşenmiştir. 

***

Bir bütün olarak bakıldığında ise.. Özelikle Sanayi Devrimi’nden sonra, halkın iradesiyle çözüm aranması, ‘Kilise’nin baskısıyla karşılaştı ve ‘halkçı/ ‘narodnik’ hareketler genel olarak, ‘Kilise’nin temsil ettiği dünya görüşüne karşı bir tavır olarak görüldüğünden ‘dinsizlik’le suçlandı. Bu nitelemeden Müslüman halklar da kuşkulanıp uzak durdular. Müslüman toplumların büyük bir kısmı hâlâ da bu yüzden, toplumun rey ve iradesinin ortaya konulmasının ortaya çıkaracağı imkânlardan uzak ve mahrum olup, zorla yöneten, tahakküm eden rejimlerin pençesinde bulunmaktadır. 

***

‘Fakir’ şahsen kimseye, ‘Filan kişi veya gruba, partiye değil, filan kişi veya gruba, taifeye ver!’ demiyor. Herkes kendisine yakın bulduğu tarafa destek verir. Bu yakınlık şahsî muhabbet ve günlük ekonomik menfaatlerden mi kaynaklanıyor; onu herkes kendisi belirler; menfaatten anladığı her ne ise.. Kimisi günlük menfaati anlar, kimisi ideolojik veya bir bütün olarak dünyaya bakışının, inandığı değerlerin maslahatını.. 

Her grubun, taifenin, partinin içinde iyi ve kötüler olabilir. O taifelerin genel eğilimini ise açıklanan programlar değil, liderler belirliyor. 

***

Bu satırların sahibi herhangi bir partiye değil, liderlere bakıyor ve mevcudlar arasından kendisini Erdoğan’a, onun dünya görüşüne yakın hissettiğini; başkalarının ona karşı olmak hakkı kadar, kendisinin de bu tercihini ortaya koyma hakkı bulunduğunu gizlemiyor. Bu, bir kişi veya hareketin hatasız, yanlışsız kabul edilmesi demek değildir. Esasen, hatasız veya yanlışsız bir siyasî kişi veya hareketten söz edilirse, o anlayışa karşı çıkmak gerekir. Hatasız- yanlışsız kişi, ya ölüdür, ya delidir; onlara da beşerî planda bir sorumluluk yüklenemez. 

***

Muhalefet partilerinin ana lideri KK , evvelki gün, yine, bütün ‘şirinlik muskaları’nı takınmış, ‘Hepimiz bir otobüsteyiz’ diyordu.. 

Doğru.. Aynı otobüste gidiyoruz. 

Ama, her birimizin kafasında ayrı bir dünya var.. Kimisi, hedeflediği yere eğlence için, kimisi hırsızlık, kimisi cinayet, kimisi bir düğün veya cenaze, kimisi bir mâbeddeki ibadete katılmak ya da bir yakınını görmek için gidiyor. 

***

Sosyal değişimin ezelî kanunu KitabullahRa’d Sûresi- 11. Âyet’te, (meâlen) ’Bir halk kendisini değiştirmedikçe, Allah onun halini değiştirmez’ diye açıklıyor. Kezâ, Hz. Peygamber (S)’den gelen bir ‘hadis’ rivayetinde ise ‘Nasılsanız öyle idare edilirsiniz’buyrulur. 

Mevcud şartlarda, ben kendi inanç değerlerime en yakın olanı tercih edeceğim, ona destek verecek gibi, başkaları da kendi iradelerini ortaya koyacaktır ve durum daha iyiye veya daha kötüye gidecektir. 

Oy vermeyeceğini söyleyen de bilmeli ki, oy vermemek de oy vermektir. Şu tarafa vermezsen, karşı tarafa oy vermek şeklinde sonuç verecektir; eğer biraz matematik biliyorlarsa.. Çünkü, o tercihle sosyal hayatın daha iyiye gitmesi de, kaos ortaya çıkması da mümkündür.

Bu yazı toplam 543 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar