Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

‘Osmanlı’nın ihya edileceği’ korkusu, güçlenmenin bedeli

Önce bir özür beyanı:

Dünkü yazımı, Samsun’dan gönderirken, yazı, internet iletişiminde bir takım azizliklere uğramış ve kısa haliyle ulaşmış. Ve gazetenin taşra baskısına öylece yetişebilmiş. İstanbul baskısında ise durum düzeltilmiş. Yazının aslı, Star gazetesinin ‘www.star.com.tr’ internet sitesinden yazarlar bölümünden okunabilir.

Elde olmayan o aksaklıktan dolayı, mâ’zur görülmem rica olunur.

 

İran’da birkaç yıl önce, İnkılab Rehberi’nin damadının bir yazısı yayınlanmıştı, bir gazetede. 

Tayyîb Erdoğan’ın, hele de Davos’da, İsrail rejimi cumhurbaşkanı Şimon Prez’e karşı sergilediği meşhur ‘One minute!’ davranışı dolayısiyle İran halkı arasında ona olan muhabbet ve sevgiye değinilerek, ‘Güçlenen bir Türkiye’nin Osmanlı Devleti gibi bir güç olmaya doğru yöneleceği’ ‘tehlike’sine işaret ediliyordu.

O yazıya, İslam Milleti’nin maslahatı değil de sadece devletlerarası güç ve denge hesabları açısından bakıldığında evet, üzerinde düşünülebilirdi.

***

Nitekim, daha sonraki dönemde ve özellikle de Suriye Buhranı’nın başından beri, Türkiye ile İran arasında taban tabana zıd siyasî tavırlar geliştiğinde, Tayyib Erdoğan, İran medyasında açıkça ‘sionist İsrail ve Amerikan kuklası, DAİŞ’in hâmisi, Yeni Osmanlıcılık ve Halifecilik siyasetlerini takib eden bir ‘küstah’ olarak resmedilmeye başlanmıştı. Daha da ilginç olan şu ki, geçmişte, Türkiye’de, İran’daki İnkılab’a en aşağılayıcı nitelemelerle saldıran laik-kemalist, solcu, ırkçı, vs. çevreler, bütün Tayyib muhalifleri - düşmanları, artık İran’a sempati ile bakmaya ve İran medyası da Türkiye’deki o çevrelerin değerlendirmelerini, saldırı ve iddialarını
esas alarak Tayyib Erdoğan’a vurmaya başlamışlardı. Haber kaynakları, Hucûrat Sûresi’ndeki, ‘Fâsıq birilerinin getirdiği haberleri tahkik etmeden kabullenmeyin...’ şeklindeki ihtara ne kadar uyuyordu, bu da bir ayrı konu.

***

Şimdi, Irak Başbakanı Haydar İbadî de evvelki gün, Türkiye Hükümeti’nin asıl amacının IŞİD ile savaşmak değil, Osmanlı’yı yeniden canlandırmak olduğunu iddia ve Türkiye’nin Irak’tan çekilmesini taleb etmiş. İbadî, ‘Türkiye, problem olarak öncelikle Kürdleri değil, IŞİD’i görmeli.’  buyurmuş, Türkiye’ye rol vermeye kalkışmış. Üstelik de, Kürd halkını PKK ile bütünleşmiş gibi zannederek... Ve kendi ülkesinde PKK’yı barındırdıklarını da görmezlikten gelerek... 

***

Müslüman halklar, öyle bir büyük gücün hasreti içindedirler. Osmanlı’nın ihyası, canlandırılması korkusu, hele de Osmanlı enkazı üzerinde oluşturulan yığınla devletçik ve rejimler için bir korku kaynağı olmuştur; bizzat T.C. rejimi de dahil, bütün Arab rejimleri için de. Halkları müslüman olmayan Balkan ülkeleri başındaki rejimler de hep bu korkudan sözederler; ‘500 küsur yılımızı çaldılar bizim.’ diye. Hattâ, Putin’de bile var o korku. Nitekim, daha geçenlerde, ‘Türkiye yöneticileri ülkeyi İslamlaştırıyor, Atatürk mezarında ters dönmüştür.’ diyordu.

***

Osmanlı, mükemmel bir örnek olmasa bile, ‘İslamî bir büyük güç’ten duyulan korkunun kamufle edilmiş şekliydi.

Herhalde, Osmanlı saltanatının ihyası, yeniden hayata döndürülmesi gibi bir idealden sözedilmiyordur. Bu, hem ütopikdir, hem de isteniyor değildir. Kasdolunan, ümmetin yaşadığı zaaflar karşısında, o eski ihtişamlı ve güçlü günlere duyulan hasrettir. Çünkü, Osmanlı henüz 100 sene öncelerde bile emperyalist güçlere karşı, yine de bir büyük güç odağıydı.

O halde. Bugün estirilmek istenen Osmanlı’nın canlandırılması korkusu, Türkiye’nin büyümesinin bedeli olarak karşımıza çıkarılmaktadır.

Zayıflayan devletlerin can havliyle çırpınmaları da tehlikeli olabilir ama güçlenen her devlet, daha bir korku kaynağıdır ve büyümenin bedelinin o büyümeden rahatsız olanlarca ödettirilmek istenmesinde bir anormallik yoktur. Büyüme ve güçlenmekten vazgeçemeyecek olanların korkmasına da gerek yoktur.

stargazete

Bu yazı toplam 694 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar