Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Obama"dan sonra, Wullf"dan da bir "Müslüman" yontma çaba ve zavallılığı.

Ailesinin kökleri Kenya"lı bir müslüman aileye dayanan Barack Hussein Obama"nın B. Amerika Başkanlığı"na kadar gelmesinden sonra, onun genlerinde, 200 yıl öncelerde Afrika"dan Amerika"ya köle getirilmiş olan atalarının acılarına dair izler taşıyabileceği ümidi ve adındaki Hussein"den hareketle Obama"dan bir "müslüman" yontma hayalleri, Amerika"lılara da da yansımış olmalı ki, her 5 Amerika"lıdan birisinin Obama"yı müslüman imiş gibi görmesine kadar varmıştı.. 

Şimdi de Almanya C. Başkanı Christian Wullf"u müslüman olarak görme ve gösterme çabaları başladı.. Onun, "Deutsche Einheit"  ya da "Tag der Einheit"  diye anılan "Alman Birliği Günü" olan ve iki Almanya"nın birleşmesinin 20. yıldönümünde, "Tanrı Almanya"yı korusun./ Gott schütze Deutschland!"  diye bitirdiği konuşmasında, bu zamana kadar hiçbir alman cumhurbaşkanının yapmadığı derecede, "müslümanların ikinci sınıf vatandaş sayılamıyacağını" belirterek, "İslam da Almanya"ya aiddir ve ben bu ülkedeki müslümanların da başkanıyım.." ve "Biz bir halkız.." diyordu..

Wullf"un bu sözleri birçok taşları yerinden oynatacak mahiyette olduğundan, alman kamuoyunda büyük ilgi uyandırdığı kadar, tepkilerin de sökün etmesine yol açtı..

Bu, - sosyolojik bir terimle söylemek gerekirse- tipik bir "mahalle baskısı"dır.. Obama pek aldırmadı , bu gibi ididalara.. Kendisinin bir hristiyan olduğunu tekrarladı.. Wullf"un ise, nasıl bir savunma mekanizması oluşturacağı henüz bilinmiyor.. Bilinen, pek de dindar olmayan alman toplumunda bile, İslam"ı Almanya"nın bir sosyal gerçeği olarak sahiblenmesinden dolayı, kendisine kızgınlık duyulan bir kimse durumuna gelivermesi..

Alman medyasında, bugünlerde "Wullf bir müslüman mı?" (Ist Wullf ein Muslim?) başlıklı yazılara rastlanmakta, sık sık.. (Hürriyet"in eski ve 20 yıllık yöneticisi E. Özkök"ün bugünlerde yazarlığına başladığı Bild gibi, birkaç milyonluk tirajı olan bir bulvar gazetesindeki, "Almanya, İslam"ı ne kadar kaldırabilir?" Vatandaşlar şikayetçi: Bay Başkan, İslam"a niye bu kadar itibar ediyorsunuz?" gibi tahrik edici manşetler sokaktaki insanı şekillendirmekte etkili oluyor.. E. Özkök ise, Bild"deki ilk yazısında "Ben bir müslümanım. Ama, namaz kılmam, oruç tutmam,camie de gitmem..  İyi şarabları tanıdığımı söyleyebilirim.. Burada, hem müslümanları, hem hrıstiyanları kızdıracağım.. İyi bir provoke ederim.." diye tarif ediyordu kendisini..

Özkök"ün "iyi bir provokatör/ kışkırtıcı/ tahrikçi olduğu" şeklindeki beyanına aynen katılmamak mümkün mü? 

Müslümanlığına gelince.. Onu geçelim..

Özkök"ün ilk yazısının türkçe metnindeki namaz kılmam ifadesi, almancaya çevrilirken, "günde 5 vakit namaz kılmam" diye aktarılmış.. Bilmeyenler de "namaz kılar, ama, 5 vakit değil.." mânasını çıkaracaklar, kendisine hüsn-i zannda bulunmak durumunda kalacaklar..

Çünkü, o, son kıldığı namazın ortaokul yıllarında olduğunu ve kırk yılı aşkın bir zaman hiç namaz kılmadığını açıkça yazmıştı.. Geçenlerde de, "iki rekat namaz kılsam, üçüncüsünü kılamam.."  kabilinden laflar etmişti..

Yine de, 1,5- 2 sene kadar önce, Ahmet  Hakan"la birlikte gittiği Hicaz"da, namaz kılarken görüntülenen resimleri yayınlandığını ekliyelim.)

Yani, almanlar, E. Özkök"ün "Ben bir müslümanım.." şeklindeki beyanını takib eden cümlelere bakıp,  "Aaaa, aynen bizim gibi.. Bizden farkı, ben müslümanım demesi ve bizim öyle bir şey demeyişimiz.." diyebilirler, ama, onlardan nicelerini Wullf"un sözleri epeyce bir korkutmuş bulunuyor..

Nitekim, alman kamuoyunda müslüman dünyası ve toplumları konusundaki uzmanlığıyla meşhur olan 86 yaşındaki Peter Scholl-Latour  başta olmak üzere nice medya elemanları ve siyasetçiler, Wullf"un sözlerini hayretle karşıladıklarını belirtiyorlar..

Scholl-Latour"un sözleri, neredeyse ortak görüş sayılabilir:  O diyor ki:

"Federal Başkan Wullf"un sözleri ben son derece şaşırttı.. Her ne kadar burada yaşayan Müslüman toplumunu onurlandırmak için, tâviz olarak söylenmek ihtimali olsa bile.. Ama, biz bir müslüman ülkesi değiliz, hristiyan-yahudi kültürüne dayalı Batı"lı bir ülkeyiz ve burada İslam belirleyici değildir.. Ayrıca, Almanya"daki müslümanların başkanı Bay Başkan Wullf değil, bil"akis Bay Erdoğan"dır.."

Evet, Wullf"un konuşması üzerine, alman kamuoyundaki genel yaklaşım böyle..

Ki, Wullf"un sözleri, bazı siyasetçiler tarafından son derece yerinde diye nitelense bile, Yeşiller Partisi dışındaki hemen bütün cenahlardaki ünlü siyasetçiler, Wullf"u eleştiri bombardımanına tuttular, onun bu konuşmasını, bir eyalet başbakanlığından Federal Başkanlığa getirilişine ve tecrübesizliğine bağlıyanlar bile oldu..

(Hatırlayalım ki, Christian Wullf, başkenti Hannover olan Aşağı Saksonya eyaletinin başbakanı iken, Almanya Cumhurbaşkanlığı"na henüz 30 Haziran 2010 günü 3. turda ve kılpayı seçilen bir isim.. Wullf, Aşağı Saksonya eyalet hükûmetinde de, 6 ay kadar öncelerde,  Türkiye"li bir göçmen ailenin kızı olan Aygül Özkan"ı "bakan" olarak vazifelendirmesiyle de dikkatleri üzerinde toplamıştı.. Çünkü, böyle bir yüksek icraî makama ilk olarak bir göçmen çocuğu getiriliyordu..

Almanya"da cumhurbaşkanlığı makamı her ne kadar bir teşrifat/ protokol makamı ise de, yine de önemli.. 

Wullf"dan önceki Cumhurbaşkanı Horst Köhler, alman askerlerinin Afganistan"da bulunmasının, alman ekonomisi açısından gerekli olduğuna dair, çok doğru bir laf edince;  medyada ve siyasî çevrelerde "riyakârlığımızı açığa vurdun.." dercesine, ağır eleştirilere maruz kalınca istifa etmiş ve yerine, Wullf  seçilmişti..)

Doğrusu, Wullf"un bütün toplumu derinden sarsan ve bu kadar açık görüşlü fikirleri dillendirebileceğine pek kimse ihtimal vermiyordu.. Esasen, bu tartışmalar, bu beklenmeyişlik halinden de kaynaklanmış olabilir..

Çünkü,  "Biz bir halkız, ikinci sınıf vatandaş anlayışınına yer yoktur.." dedikten sonra Almanya"nın ikibin yıllık tarihinin hristiyanlık ve yahudilik köklerini hatırlatıyor ve amma, Almanya"da bugün 4 milyondan fazla müslümanın yaşadığını hatırlaratak, "İslam"ın da Almanya"ya aid olduğunu" söylüyordu..

"Biz bir halkız!" Bu birliktelik çağrısı burada yaşayan herkese bir davet olmalıdır. Keyfiliği değil, ülkemizi güçlendiren değerleri temel olan bir davet. Kısa süredir burada yaşayanlar ve atalarının buradan olmadığını dahi unutacak kadar uzun süredir burada yerleşik olanların bir birlikteliğini sağlayacak olan, bu şekilde anlaşılan bir "biz" kelimesi.

Bana alman Müslümanlar "Bizim Cumhurbaşkanımızsınız" diye yazdıklarında, en içten bir şekilde evet diye cevab veriyorum; elbette sizin Cumhurbaşkanınızım! Ve Almanya"da yaşayan tüm insanların Cumhurbaşkanı olduğum ihtiras ve inancı ile.

Aileleri 70 farklı ülke kökenli olan bir öğrenci grubunun açık mektubuna çok sevindim. Hepsi çalışkan öğrencileri destekleyen bir vakıftan burs alan öğrenciler. Bana şöyle yazdılar: "Bizim için bir kişinin nereden geldiği değil, nereye gitmek istediği" önemli. Birlikte yolumuzu bulabileceğimize inanıyoruz. Burada yaşamak istiyoruz, çünkü biz Almanya"yız.".

Evet, bu sözler alman toplumundaki etnisite üstünlüğüne dayalı bir kamuoyu ve kültürü üzerinde derin etkiler bırakabilecek, tartışmaları fitilliyecek mahiyetteydi..

*

"Irkçılık ve yabancı düşmanlığı yükselirse, bunun sorumlusu müslümanlar olacaktır.." denilmeye başlandığına göre..

Nitekim,  Wullf"dan birgün sonra, Federal Başbakan (Bundeskanzler/in) Angela Merkel bile onun sözlerine destek veriyor gibi gözükerek, açıklık getirmek gereğini duydu ve "Almanya"da yaşayan Müslümanlara çağrıda bulunup, Alman değerleri ve anayasasına uyum sağlama"ya çağırdı; "Anayasanın temel değerleri sözkonusu olduğunda hoşgörü asla sözkonusu değildir" dedi.

Wulff"un "İslam da Almanya"nın bir parçasıdır.." açıklamasını "gerçekçi bir ifade" olarak değerlendiren Merkel, bununla birlikte "Nasıl bir İslam?" sorusuna hâlâ cevab arandığına dikkat çekerken, Almanya"da yaşanan İslam"ın anayasaya uygun olmasına büyük önem verildiğini" bilhassa vurgulayıp, "Aksi halde korkular büyüyebilir ve bizim isteklerimizin dışına çıkabilir.." diyerek, ilerde "müslüman karşıtı, ırkçı ve yabancı düşmanı cereyanların güçlenebileceğini ve bunun sorumlusunun da , alman değerlerine dikkat etmiyen yabancılar ve özellikle müslümanlar olacağını" dile getirmiş oldu..

Merkel bir kitab tanıtımı için düzenlenen programda aynen şu cümleyi söylüyordu: "Almanya"daki Müslümanlar temel değerlerimize ve Anayasamıza sınırsız biçimde yönelmeliler. Bu noktada hoşgörü yok"Bu İslam, kendisini temel değerlerimize bağlı hisseden bir İslam olmalıdır."

Halbuki, Merkel"in açıkça ifade ettiği konulardaki muhtemel tehlikelere değinen bazı işaretleri kendi konuşmasında da var idiyse de, Wullf"un, daha geniş bir bakış açısına sahib olduğu görülüyordu..

Wullf"un bu konuşmasından bazı bölümleri aktarmakta, onun dünyaya bakış tarzını yansıtması açısından fayda olabilir:

"".. Biz Almanya"yız. Evet: Biz bir halkız. Ve bu yabancı kökenli insanlar benim için önemli olduğundan, gerekli olan tartışmalarda üzülmelerini istemiyorum. Efsanelerin oluşturulması, ön yargıların ekilmesi ve dışlamalara ödün vermemeliyiz. Bu temel, ulusal menfaatimize olacaktır. (")  Hayatın üç yalanı ile vedâlaştık bile. İşçilerin yalnızca geçici olarak gelmemiş olduklarını ve kalıcı olduklarını kabul ettik.

Uzun bir süre boyunca göç ülkesi olduğumuzu kabullenmemize ve menfaatlerimize uygun olarak göçü yönlendirmemize rağmen, göç olduğunu kabul ettik.

Çok kültürlü illüzyonların zorlukları ve problemleri düzenli olarak hafife almış olduklarını kabul ettik. Devlet yardımları, suç oranları, maço söylemler, eğitim ve hizmet vermeme isteği.  (") Öncelikle açık ve net bir tutumumuz olmalıdır: Bağlılığı yalnızca pasaport, aile tarihi ya da din ile sınırlandırmayan bir Almanya anlayışı.

Hristiyanlık kuşkusuz Almanya"nın bir parçası. Yahudilik kuşkusuz Almanya"nın bir parçası. Bu bizim Hıristiyan-Yahudi tarihimiz.

Fakat, İslam da artık Almanya"nın bir parçası.

Yaklaşık 200 yıl öncesinde Johann Wolfgang von Goethe "Doğu-Batı Divanı"  adlı eserinde dile getirmiştir: "Kendini ve diğerlerini tanıyan, bunu da tanıyacaktır: Doğu ve Batı artık ayrılamaz." (") Bu ülkede yaşamak, anayasaya ve içerdiği değerlere saygı göstermek ve korumak demektir. (") Ulusumuzun temel değerlerini kötüye kullananlara göz yummuyoruz. (") „Sosyal devletimiz, karşılıksız bir self-servis dükkanı değildir". Ve; „İnsanlar devletten destek aldıklarında, toplum, onların çocuklarının, farklı bir yol seyredebilmeleri için ve gelecekteki hayatlarında kendi ayakları üzerinde durabilmeleri için, en azından okula gönderilmelerini bekleyebilir." "(") Toplumda yeni bir birliktelik yalnızca güçlünün kendini dışarıda tutamaması ve güçsüzün de dışlanmaması ile olur. (") Hak eden kişilere, adı Schulze ya da Yılmaz olsun, çocuğu olsun ya da olmasın, genç ya da yaşlı olsun, bir şans tanırız. (") Dünyadaki her büyük şey, bir insanın yapması gerekenden fazlasını yapması sonucu oluşmuştur."

„Biz bir toplumuz". Bu üç kelime ile bir arada durmuş insanlar tüm bir rejimi alt etmiştir.. (") Korku, kötü bir kılavuzdur."

*

*Müslümanlar Almanya"da nüfuslarına nisbetle yok sayılıyorlarsa da, varlıklarını da hissettiriyorlar artık..

Evet, Federal Almanya Cumhurbaşkanı Christian Wullf"un, iki Almanya"nın tek Almanya"ya dönüştüğü 3 Ekim 1990"ın 20. yıldönümünde günü yaptığı konuşmadan bazı bölümler böyle.. 

Almanya, bugün, 85 milyonluk nüfusuyla Avrupa"nın en kalabalık ülkesi..

Bu nüfusun içinde yahudilerin sayısı, 140 bin arasında civarında..

Müslümanlar ise, 3 milyon kadarı, 50 yıl öncelerden beri Anadolu"dan gelenlerle onların çocuklarından oluşan işçi kütlesi ve 1,5 milyon kadarı da başka coğrafyalardan gelenler olmak üzere 4,5 milyon.. Anadolu coğrafyasından gelenlerin 1 milyon kadarı "alman vatandaşı" statüsünde..

Ancak, doğrusunu söylemek gerekirse, "alman vatandaşı" statüsünde olanlar da dahil olmak üzere, müslümanlar, bu ülkede yabancı olarak algılandıklarını bildiklerinden, bu ülkede olan bitenlerle pek fazla ilgilenmemektedirler.. Halbuki, bir avuççuk yahudiler, alman toplumunda temel/ aslî unsurlardan birisi olarak görülüyor ve etkin bulunuyorlar.. Bu durum, biraz da geçmişte yahudilerin bu toplumda gördükleri baskı ve zulümlerden alman toplumunun resmen, vicdan azabı duyduğunu açıklamış olmasından kaynaklanıyor..

Hattâ o kadar ki, "alman vatandaşı" statüsünde olan müslümanlar bile, en fazla, yaşadıkları şehirleri "vatan"ları olarak algılayabildiklerini ve sadece bu mânadaki "vatan"ları için savaşmayı göze alebileceklerini dile getirmekteler; Almanya"nın tamamı için değil... Bu durum, Almanya"yı da düşündürmekte.. Nitekim,  330 bin kişilik Alman Ordusu"nda, müslüman askerlerin sayısı, 1000 (bin) adedini aşmış bulunuyor ve alman sosyo-politik mahfillerinde, Almanya"nın bir müslüman ülke veya toplumla savaşması halinde, bu müslüman askerlerin kimin yanında yer alacağı sorusuna aradıkları cevab, kendilerini ürkütmekte.. Ki, Almanya, bunun için, Afganistan"a bu müslüman askerleri gönderemiyor!.

Ve bu hususta duyulan endişeler de sıradan ve yersiz endişeler değildir.. Afganistan"ın 1978"deki işgalinde, Sovyet Rusya, Afganistan"a daha çok da müslüman bölgelerdeki askerlerini gönderiyordu.. Evet, onlar ölüyordu, ama, ölmeyenlerden niceleri de, kısa zamanda müslüman halkla bütünleşebiliyordu..

*

Bu bakımdan, Wullf"un bu konuşması, denilebilir ki, müslümanları Almanya"nın sosyal bünyesine çekme çabasının önemli bir hamlesidir.

Ama, Almanya"daki müslümanların, genel çerçeve itibariyle, alman halkının tarihlerindeki 3 Ekim gibi, çok büyük bir tarihî güne bakışları bile, hemen hemen tam bir ilgisizlik ve bilgisizlik halindedir..

Halbuki, 3 Ekim 2010 günü, iki Almanya"nın birleşmesi günüydü..

Ve Almanya, I. Dünya Savaşı"ndan ağır şekilde yenildikten sonra, Avrupa"ya galib güçlerce dayatılan zoraki barışa tepki olarak Hitler nazizmi  yükselip,  I. Dünya Savaşı"nın ağır şartlarını ve dayatmalarını yok etmek için 1 Eylûl 1939"da başlattığı II. Dünya Savaşı"ndan ağır şekilde yenilgi ile çıkınca, ülke ikiye bölünmüştü..

Batı Almanya, Federal Almanya Cumhuriyeti adıyla, kapitalist emperyalizm dünyasının elinde kalmıştı; Doğu"su ise, "Demokratik Almanya Cumhuriyeti" adıyla..

Bu korkunç bölünmenin sosyal, politik ve psikolojik acıları, kıvrandırıcı sancıları 45 sene sürdü ve yeniden güçlenen Batı Almanya, Helmut Kohl"ün Federal Başbakanlığı döneminde, dünya sanayii ve ekonomisinin en büyük güçlerinden birisi olarak sivrilmesinin sonucunda, 1990"da, tek bir kurşun atmadan, Doğu Almanya"nın kendi bünyesine eklendiği, komünist Doğu Almanya"nın buharlaştığı bir büyük tarihî hadiseyi yaşıyordu.. 1990 yılı, aynı zamanda, Sovyet komünist İmparatorluğu"nun da çöktüğü ve  kapitalist emperyalizmle komünist emperyalizm arasında 45 yıl süren "Soğuk Savaş"ın sona erdiği yıl idi de..

Ve o günü, 3 Ekim"i en büyük resmî bayramlarından birisi olarak kutluyordu..  

Bu büyük tarihî hadisenin yıldönümüne, sayıları 4,5 -5 milyonu bulan müslümanlar ise, genelde hemen hemen tamamiyle ilgisiz kalıyorlardı.. Çünkü, Almanya toplumu, müslümanları göçmen ve yabancılar olarak algılıyorlardı, sürekli olarak..

Wullf"un bu son konuşması, onun için, daha bir önem arzediyordu..

*

*Günlük hayatın basit konularına bile yansıyan ideolojik izler..

Bir nükteyle sona erdirelim konuyu..

Alman tv. kanallarından birinde, 2030 yılı canlandırılıyordu..

"3 Ekim- Birlik Günü"nün 40. yıldönümü kutlanıyordu..

Eski federal başbakanlar, Kohl, Schröder, Merkel vs. törende hazır bulunuyorlardı..

Almanya"nın 2030 yılındaki Federal Başbakanı ise, Yeşiller Partisi"nden Cem Özdemir idi..

Özdemir"in kabinesinde, Uyum (Entegrasyon)"dan sorumlu Bakan ise, (şimdilerde, müslüman düşmanlığı bayrakdarlığıyla tanınan ve bu yüzden Alman Merkez Bankası yönetiminden atılan) Thilo Sarrazin idi... Sarrazin artık o kadar ehlileşmiş ve yabancı düşmanlığından o kadar uzaklaşmıştı ki, Ayşe adında bir hanımla bile evlenmişti..

Evet, hayal gibi bir şey, ama niye olmasın..

Hatırlayalım ki, 1890 yılında, zamanın Amerikan Başkanı, Amerika"daki milyonlarca siyah derili insanlardan birisini Beyaz Saray"daki bir ziyafete davet ettiği zaman, bu müthiş bir hadise olarak hâfızalarda yer etmişti.. Ve 1968"lere kadar, Amerika"da siyahlarla beyazların aynı restoranlarda yemek yemesi, aynı otobüslerde- aynı tren kompartmanlarında seyahat etmesi bile yasaktı.. 2008 yılının başında ise, bir zenci, Barack Hussein Obama Amerikan Başkanılığı"na geliyordu.. Böyle bir tablonun gerçekleşebileceğine henüz 10 yıl öncelerde bile kimsecikler ihtimal veremezdi..

*

Ve, 8 Ekim 2010 günü, Almanya ile Türkiye millî takımları arasında bir futbol maçı var.. İlginç olan şu ki.. Türkiye millî takımının başındaki kişi, bir Hollanda"lı çalıştırıcı.. Bu kişi bir Almanya vatandaşı da olabilirdi.. Ve, Türkiye millî takımında, alman liglerinde futbol oynayan iki-üç futbolcu ve Almanya millî takımında da, Türkiye"li ailelerin çocuklarından,  iki ünlü futbolcunun yer alacağı açıklandı..

Şimdi,  alman takımında Türkiye"ye karşı oynayacak olan bu futbolcular, ellerine fırsat geçince gol atacaklarını, ama, bundan dolayı "vatan haini" diye niteleneceklerini bildiklerini söylüyorlar.. Aynı şekilde Almanya"da yaşayıp, alman takımlarında oynasalar da bu millî maçta Türkiye takımında oynayan fuutbolcuların da, Almanya"ya gol atmaları halinde, maç sonrasında kulüplerine döndüklerinde,  alman kamuoyunun baskısı altında altında kalacaklarını hesab ediyorlar, tabiatiyle..

Bir alman gazetesi, bu paradoxal durumu anlatabilmek için bir ilginç karikatür yayınlamıştı..

Bu karikatürde, Türkiye ve Almanya bayraklarının ortasına; bir de, alman bayrağının ortasındaki kırmızı şeritin içine ay-yıldızın bulunduğu üçüncü bir bayrak yerleştirilmişti.. Ve Türkiye takımındaki bazı oyuncuların göğsünde alman bayrağındaki kartal işareti bulunurken, Almanya takımındaki bazı oyuncuların göğsünde ise, ay-yıldız  çizilmişti.. Yani, bir çok şeyler iç-içe geçmişti..

Evet, dünyada, yarım asır öncesinde tasavvur bile edilemiyecek büyük çaplı gelişmeleri, değişimleri anlatmak açısından esprili bir değerlendirmeydi bu..

*

Ve bu maç için, hristiyanlardan dua edenler olur mu bilmem ve sanmam; ama, müslümanlardan niceleri, zafer için dualar bile ediyorlar.. Ama, bunun yanında, vatan anlayışını, "inandığım değerlerin hayata hâkim olduğu yerdir.." anlayışından uzaklaştırıp;  "benim için vatan doğduğum yer değil, doyduğum yerdir.." diyerek, kendi içlerindeki duyguları bastırmaya çalışan, küçümsenmiyecek mikdarda, Türkiyeli kökenli bir kitlenin varlığı da biliniyor ki, onların iç dünyalarındaki ruhî perişanlık daha bir acı tablo oluşturuyor.

haksöz

Bu yazı toplam 2206 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar