Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Nimet

Ne kadar sevindim, memnun oldum bilemezsiniz! Sonunda bir umut doğdu! Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Toprak Mahsulleri Ofisinin ortak çalışmasıyla yapılan araştırma sonuçlarını görünce! Ekmek İsrafı ve Tüketici Alışkanlıkları adlı çalışmanın sonuçları üzüntü verici olduğu kadar, dediğim gibi umut da verici! Yoksa Türkiye"nin halini görünce, başka ülkelerle kıyaslayınca üzülmemek işten değildi. Bu ülke insanının kaçı "yiyiniz, içiniz, ancak israf etmeyiniz" diye başlayan Ayet-i Kerimeyi bilir diye sormayayım.. "mukakkak ki Allah israf edenleri sevmez."
 
Ne oldu bize milletçe bilmiyorum, hep mi böyleydik onu da tam kestiremiyorum. Eskiden tabakta bir tane, bir kırıntı bile bırakılmazdı. Bereket denen gözle görülmeyen ancak hissedilen ve yaşanan teşbihte hata olmasın mucizevi oluşuma inanç vardı. Evin bereketi kaçar denir, son lokma ağıza atılıverirdi. Ekmekse üzerinde yazı olan bir kağıt parçası gibi kutsal sayılır, olmadık yerlere konmaz, kazara yere düşse bile hemen alınır, kenara konurdu. Bilmem"bizim dinleyerek büyüdüğümüz masallar, hikayeler, öldükten sonra yerine geçecek bir prens arayan kralın gelen çocuklardan ekmeğe hürmet eden fakir çocuğu seçisini anlatırdı. İsraf edenin sonra başına ne dertler musallat edildiğinin dersini verirdi. Bilmem, belki de bunlar çok geride kaldı. Materyalizmin pençesinde kıvranan küresel köy sakinleri olarak bizler, yediğimiz önümüzde yemediğimiz arkamızda, ihtiyacımız olandan fazlasını tüketerek demiyeceğim, zira tüketemiyoruz bile, sadece satın alarak bilinmez bir ehvale doğru ilerliyoruz. Sonu sadece karanlık olan bir yoldayız. İsraf adeta ikinci adımız, mahlasımız olmuş.
 
Söz konusu araştırmanın sonuçları çarpıcı. Ekmekte büyük israf başlığıyla verilmiş bilgisi kamuya. Günde üç milyon ekmek çöpe atılıyormuş. Bir yılda atılan ekmeğin karşılığı bir buçuk milyar Türk Lirasıymış. Bununla da seksen adet hastane ve beş yüz adet okul binası yaptırılabilirmiş. Israfın boyutunu tahayyül edebiliyor muyuz?
Sorun sadece ekmekte mi? Hayır. Her şeyi gereğinden fazla hem almakta hem de tüketmekte ve de tüketememekte yani atmakta. Güya din ile yaşıyoruz, ama hayatımızın dinsiz katmanları da var maalesef. Herkes temizliğin imandan olduğu üzerinde duruyor da midenin üçte birinin boş bırakılması gerektiğini, diğer üçte birinin de suya ayrılması gerektiğini hiç konu etmiyor.
 
Müslüman olmayan toplumlardan da öğrenceklerimiz var. Bazen bakıyorsunuz bunlar mı Müslüman olmayanlar, diye düşünekalıyorsunuz"bir de dönüp kendimize bakıyoruz aynı soruyla düşüncelere dalıyoruz, bunlar mı Müslüman olanlar" Batılılar, israf etmesine ediyorlar, ama bir taraftan da buna karşı işleyecek bir kontrasistem de oluşturmuşlar. Bir restoranda mısınız hemen bitiremediğiniz yemeği kutuya koyuyorlar. Çoğu zaman siz sormadan teklif ediyorlar. Mesela eskiden olmayan son dört beş yıldır geliştirdikleri bir davranış biçimi de tüketilen su ile alakalı. Bir lokantadaysanız eskiden hemen içinde buz dolu büyük bardaklara su koyar ve getirirlerdi. Şimdiyse eğer özel olarak söylenirse su getiriyorlar. Getirdikleri sudan para almıyorlar ama madem içilmeyecek o zaman neden israf edilsin mantığı ile düşünmekten de gocunmuyorlar.
Şimdi gelelim, mesela İstanbulumuza. Bitiremediğiniz bir yemeğin atılmaması için kutuya konmasını talep etseniz iyi bir sözlü mücadeleye de kendinizi hazır hissediyor olmanız lazım. Mücadeleyi kazandınız diyelim. Evet paketiniz geliyor. Gönül rahatlığı ile alıp evinize gidiyorsunuz. Ama iş orada bitmedi. Açın bakın! Bir de görüyorsunuz ki paketleyen kişinin insiyatifine göre tabağınızdakilerin bir kısmı çoktan belediyenin çöp kamyonuna yetişmiş bile! Siz, kendi kendinize ben bu kadar mı yemek bırakmıştım tabağımda diye düşünedurun. Nafile.
 
Şimdi umuyorum bu çarpıcı rakamlarla belki biraz utanır, silkinir ve kendimize geliriz milletçe.

yeniakit

Bu yazı toplam 1267 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar