Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Ne olacak şimdi?

Ne olacak şimdi?
 
Tarikat oyları AK Parti, Has Parti, MHP, BBP, DP ve SP arasında paylaşılıyor..

Endişeler farklı.. MHP Meclis"e girmezse, AK Parti"nin BDP karşısında elinin zayıflayacağını söyleyenler olduğu gibi, MHP barajı aşarsa ve AK Parti"nin oyları DP, SP, HAS Parti"ye giderse, AK Parti"nin anayasal çoğunluğa ulaşmaması halinde Anayasa değişikliğinin hayal olacağını ve demokratikleşme için bir 4 yıl daha bekleneceği endişesini taşıyanlar var..

Daha önce de yazmıştım. Seçim sürecince umutlar önde gidiyor, sandığa giderken korku faktörü öne çıkıyor.. İnsanlar kimi istediklerine değil, kimi istemediklerine bakarak, onun karşısındaki iktidara en yakın partiye yöneliyor..

CHP, MHP, BDP arasında gizli bir ittifaktan söz ediliyor.. Kendi adaylarının kazanamayacağı bölgelerden grub içindeki kazanması en yakın ihtimal olan adaya yöneleceği söyleniyor..

MHP"nin barajı aşamama ihtimali olduğu için, MHP burada en çok kayırılan parti durumunda olacak..

Türkiye"nin en kısa zamanda normalleşmesi gerek. Bu korku tünelinden çıkmak zorundayız.. Siyasi dengelerin de yeni bir anlayışla yeniden dizayn edilmesi gerekiyor..

%1 bile oy alamayan partiler var. Siyaset atomize oluyor. Nereden bakarsanız bakın %10"dan fazla oy bu partilerde buhar olup gidiyor..

Baraj kalkarsa, çok partili koalisyon ihtimali ortaya çıkıyor. Herkes iktidardan pay istemeye kalkınca istikrar kayboluyor.. İstikrarla adalet arasına sıkışıp kalıyoruz. Adalet yoksa istikrar da yok aslında.. İstikrarı sağlayamazsanız adaleti de koruyamıyorsunuz..

Siyasetin toplumun bütününü kucaklaması gerekir. İktidarı da muhalefeti de aslında bu işin birer parçasıdır. Ama bugün durum çok farklı, taraflar birbirini tehdit, adeta düşman olarak görüyor. Taraflar ülkeyi ve toplumu ötekinin elinden kurtarmaya çalışıyor sanki.. Savaş stratejisi ve taktikleri uygulanıyor..

Bir ülkenin yöneticileri böyle ise orada halk ne haldedir diye düşünmeden edemiyor insan..

"Batılın tasfiri saf zihinleri idlal eder" diye bir söz vardır.. Bazı şeylerin "şuyuu vukuundan beter"dir.

Birisi kendisine oy vermeyeni tekfir noktasına vardırıyor işi, bir başkası, bir partinin sempatizanlarının bile kendi, tercihlerini gözden geçirme gereği duydukları skandalların ardından cemaat adına, birtakım siyasi mülahazalar adına o partiye destek çağrısı yapabiliyor.. Bir başkası DP"ye destek verebiliyor.. Bir başka grub iktidardan yana tavır koyuyor..

Bunların hepsi de dindar topluluklar.. BDP"yi destekleyen grublar bile var.. Peki kendi aralarında istişare ya da şûra gereği duyuyorlar mı? Ya da birbirlerinin tercihlerine saygı duyuyorlar mı? Bana kalırsa, siyasi ilişkiler ve para ilişkileri konusunda geleneksel cemaat yapısı çok ciddi bir şekilde yara alıyor. Kimse de bu işten kendi nefsini sorumlu tutmuyor, herkes ötekini suçluyor.

Keşke demenin bir anlamı yok da ben SP, HAS Parti ve BBP"nin, neden ittifak yapmadıklarını ya da en azından neden BDP gibi bağımsız aday göstermediler bilmiyorum..

Din adına siyaset konusunda bu kadar farklı argümanlar üretilmesi, farklı tercihlerin kavga boyutuna vardırılması din ve dindarların imajı, inanılırlık ve ciddiyetini ciddi bir şekilde gölgeliyor..

Müslümanlar arasındaki ihtilafı bile çözemeyen bir din anlayışı, başkalarına güven vaat edebilir mi? En azından merkezdeki birilerinin bir ağırlık merkezi olarak birbirlerinin varlık ve meşruiyetini kabul etmeleri gerekmez mi? Sonuçta farklılaşabilirler belki ama kaynak ve dayanakları ile bu sonuca ulaşırken kullandıkları yöntem hakkında bilgi vermeleri gerekmez mi?

Sonuçla ilgili çok fazla kaygı taşımıyorum.. Sadece bu süreçte akıl ve sorumluluğumuzun gereklerini yerine getirip getirmediğimizle ilgili bir sorunum var..

Sonuç, kaderle ilgili.. Bize hayır gibi gelende şer, şer gibi gelende hayır olabilir. İmtihanımız neyi gerektiriyorsa, ya da toplumun liyakatı neyse o olacak.. Sonuç bize göre iyi de olsa, kötü de olsa, ne olursa olsun, biz eğer akıl, adalet, merhametle davranmışsak karşılığını göreceğiz.. Yanlış yapmışsak da karşılığını göreceğiz..

Ben şunu söylüyorum: Allah cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Adalet ve merhametle davranmıyorsanız, Allah, kendi adına size halka zulmedesiniz diye iktidar vermez, eğer tabii onlar bu zulmü hak etmiyorlarsa.. Biz birbimize karşı acımasızsak, başkaları bizim için nasıl "el emin" diyecek hiç düşündük mü?

Ha! Bu arada ayın 16"sında ezanın Türkçe"den aslına döndürülüşünün yıldönümü.. Dernekler, basın şimdiden hazırlıklarını yapsa, Mazlumder, Önder, Ensar, Diyanet çalışanları sendikaları, cami dernekleri, yerel media, kim ne yapabiliyorsa.. Selâm ve dua ile..
 
akit

Bu yazı toplam 2084 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar