Nasrallah: Gün Gelecek...

Nasrallah: Gün Gelecek...

Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrullah, güney Lübnan’ın İsrail celladından temizlendiği şanlı zaferin 14. yıldönümü münasebetiyle bir konuşma yaptı.

Hizbullah Genel Sekreteri’nin Bint Cubeyl kentinde düzenlenen ve el-Menar televizyonu tarafından naklen yayımlanan törende yaptığı konuşmanın geniş bir özetini sunuyoruz:

 Her yıl 2000 yılındaki zaferi kutlamak için burada toplanıyor ve öncelikle bu zaferin, büyük ve tarihi bir kazanım olduğunu belirtiyoruz ve bu zaferin taşıdığı anlamı vurgulayarak “Büyük İsrail” projesinin çöktüğünü söylüyoruz.

Biz her zaman bu zaferin Lübnan’a, Arap ve İslam ümmetine ait olduğunu belirtip bunu belli bir gruba mal edilemeyeceğini söylüyoruz. Bu zafer, Siyonizme karşı savaşmakta olan İslam ümmetine ait bir zaferdir.

Bu zafer olmasaydı, daha sonra gerçekleşen zaferler kazanılamazdı. 2000 yılındaki zafer, daha sonra kazanılan zaferlerin temelidir.

Burada, canlarını, mallarını ve güvenliklerini feda eden büyük Lübnan halkına teşekkürlerimizi sunmak için toplandık. Fedakarlıklar yapan Direniş hareketine, Lübnan ordusuna, Suriye ordusuna, Filistin direniş gruplarına teşekkürlerimizi sunmak için toplandık.

Biz, geleceğe umut kültürünü zafer umudu kültürünü güçlendirmek istiyoruz. Bu, Allah’a, halka ve insan gücüne güven kültürü, bize zafer kazandırdı.

2000’deki bu zaferden İsrail’in Gazze’den çekilmesine, 2006’daki Temmuz Savaşı’ndan 2008’deki Gazze direnişine kadar hepsi özgüvenin semereleriydi.

Biz zafer kazanabileceğimizi vurguluyoruz, düşman büyük de olsa, modern silahlara sahip de olsa halkımın iradesi karşısında yenilebilir. Önemli olan bu inancı ve özgüveni, azim ve iradeyi koruyabilmektir.

Maalesef bugün İslam ve İslam düşüncesi ile cinayet, kafa kesme, mabetleri yok etme, siyasi tutumları sebebiyle başkaları hakkında idam hükmü verme arasında ilişki kurulmaya çalışılıyor. Böylesi bir ilişki kurmak İslam’a yapılmış en büyük kötülük ve iftiradır.   

Kendini Müslüman olarak gören herkes bir iyilik yaparsa kendine ve dinine iyilik yapmış olur. Kötülük yaparsa kendine kötülük yapmış olur; çünkü din kötülüğü kabul etmez.

Caydırıcılık için direniş tek seçenek

Biz Lübnan’ın caydırıcılık kazanabilmesi için Siyonist düşmana karşı direniş seçeneğini vurguluyoruz. Çünkü halkı, ülkeyi, devlet kurumlarını yer altı ve yer üstü kaynaklarını, ülkenin geleceğini ve onurunu koruyacak olan Direniş siyaseti ve stratejisidir.  

Düşmanla güç dengesi bakımından bu stratejiden başkası yoktur. Bu hedefe ulaştırıcı başka hiçbir ciddi strateji bulunmamaktadır. İster bakanlar kurulu bildirisinde yer alsın ister almasın, “Ordu-Millet-Direniş” şeklindeki bu altın üçgene tutunmak gerektiğini vurguluyoruz. Ancak bu kavram hükümet bildirisinde yer aldı.

Önemli olan Lübnan’ın ülkenin savunulması için caydırıcı güçle donatılmasıdır. Şunu belirteyim ki Direniş, tüm bölgesel gelişmelere rağmen caydırıcı gücünü koruyor ve düşman da bunu çok iyi biliyor.

Caydırıcılık gücünün iyileştirilmesi için Direniş’in silahı konusundaki tartışmalardan uzak durmak gerekiyor. Biz, caydırıcı gücün iyileştirilmesi için çalışıyoruz. Bu konuda belli bir noktaya ulaşılmasının yeterli olduğu söylenemez.

Son dönemlerde İsrail’in Lübnan’ın uluslar arası sınırlarına yönelik ihlallerinde artış oldu. Bu, dikkat edilmesi gereken bir durumudur. Hangi mekanda olursa olsun düşmanla karşı karşıya gelmek bizi ilgilendirir. Fakat burada doğrudan sınırlardan söz ediyorum.

Bu meseledeki sorumluluk genel anlamda Lübnan ordusu ve UNİFİL’e aittir. Durum tehlikeli bir aşamaya ulaşmadıkça bu meselenin devlet tarafından yürütülmesi doğaldır. Ancak bu ihlaller devam ederse o zaman bunun için çözüm yolu gerekir.

Artık Lübnanlı değil, İsrailli korkuyor

Sınırın öte yakasında olanlar, düşmanın güney Lübnan halkının huzurundan ve izzetinden rahatsız olduğunu göstermektedir. Düşman buna tahammül edemiyor.

İsrail, ailelerimizi sınırlarda gece gündüz rahatça dolaşır bir halde ve güvenlik içerisinde görmek istemiyor.

Daha önce bizim çiftçilerimiz korkuyordu, şimdi işgal altındaki topraklarda yaşayanlar korkuyor. Çiftçilerimiz, hatta su sesi bile onların askerlerini korkutuyor. Bugün artık mevzilerinde korku içinde bekleyen bir orduyla karşı karşıyayız.

İsrail’in korkusu, sadece sınırdaki askerleriyle sınırlı değil. İç cepheleri, siyasi liderleri ve yerleşkelerde yaşayanlar da korku içindeler. Onlar Direniş’ten ve Direniş’in hazırlığından korkuyorlar.

Bu, onlardan, değil karşı karşıya bulundukları cepheden kaynaklanıyor. Düşman, karşısındaki cephenin (Direniş) sahip olduğu yüksek düzeyli silahlarla hazırlıklı olduğunu biliyor. Dolayısıyla duyduğu her sesi kendisine yönelik sanıyor.

25 Mayıs 2000’de evlerinize döndüğünüz gibi, sınırlarda hareket ettiğiniz gibi şimdi de zafer kutluyorsunuz, böyle kalın. Evler inşa edin, imar edin, bu düşmandan korkmayın. Düşmanın yenilmezliği efsanesi geçmişte kaldı. Düşmanın artık bu bölgeye saldırma cesareti yok.

Aceleci olmak istemiyorum; ama durum Direniş’in müdahale etmesini gerektiren bir noktaya ulaşırsa Direniş, düşmanın sınır bölgelerine yönelik ihlallerine asla seyirci kalmayacak.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri

Bugün ülke (cumhurbaşkanı Mişel Süleyman’ın görev süresinin sona ermesiyle birlikte) önemli ve hassas bir döneme giriyor. Hizbullah’ın cumhurbaşkanlığı seçimlerini ertelettiği yönündeki iddialar doğru değil. Bu meseleye dikkatle ve hassasiyetle yaklaşmak gerekiyor. İç istikrar ve huzurun korunması, siyasi gruplar arasında uzlaşının sağlanması gerekiyor.

Cumhurbaşkanının en hızlı şekilde seçilmesi gerekiyor.  Lübnan’daki tüm tarafların güvenebileceği ülkeyi bu hassas aşamadan geçirebilecek güçlü bir cumhurbaşkanı için şartlar oluşturulmalı.

Mişel Aun liderliğindeki Ulusal Özgürlük Hareketinin meclis grubu ile el-Mustakbel partisinin Lideri Sa’d Hariri, ciddi uzlaşmalara vardılar.

Bazı çevreler, geçen haftalar boyunca 25 Mayıs’a kadar yeni cumhurbaşkanının seçilmesini ertelemeye ve Mişel Süleyman’ın görev süresini uzatmaya çalıştı; ancak bu plan başarısız oldu.

Cumhurbaşkanının en kısa sürede seçilmesini istiyoruz; ancak eski cumhurbaşkanın süresinin uzatılmasına karşıyız.

Lübnan’ın istikrarına inanan bir cumhurbaşkanı istiyoruz, Direniş’i destekleyen bir cumhurbaşkanı istiyoruz. Biz sadece Direniş’i destekleyen bir cumhurbaşkanı tartışması yapmıyoruz. Hükümet,, milleti vatanı ve egemenliğini koruyan Direnişi desteklemesini istiyoruz.

Neden Suriye’nin yanındayız

Bugün size neden Suriye’nin yanında yer aldığımızdan da söz etmek istiyorum. Suriye’nin her zaman Arapların kalbi olduğunu hatırlatmak gerekiyor. İsrail’in yayılmacılığına karşı direnen sadece Suriye oldu. Nil’den Fırat’a kadar arzuları olan İsrail’e karşı Arap dünyasının doğusunu Suriye korudu.

Suriye daima İsrail yayılmacılığını engelleyen bir kale oldu. Suriye daima düşmanla ilişki kurmama onurunu taşıdı. İsrail’le her şekilde ilişki kurmayı reddetti. Araplar arasında Lübnan ve Filistin direnişini destekleyen tek ülke Suriye’ydi. İşte biz bu Suriye’yi destekliyoruz.

Bizim neden bölgedeki güç mevzimizi destekleme hakkımız olmayacakmış? Halbuki tüm dünyada Siyonistleri kendi hurafelerini savunmak için işgal altındaki toraklara getirdiklerini izliyoruz.  

Bölgeyi mezhep esasına göre bölmeyi öngören bir plan var. Fakat öyle gözüküyor ki bölgenin bölünmesi planı bunun da ötesinde. Adeta, her silahlı grubun bir bölgeye hakim olması, bölgenin emirliklere bölünmesi, parça parça edilmesi planlanmış.

Ortaya atılan yeni söz, ülkemizin silahlı grupların sayısına göre bölünmesi. Hatta aynı örgütün iki komutanı varsa iki ayrı devlet kurulacak. Örneğin IŞİD ve Nusra gibi… Bu komploya karşı mücadele etmemiz gerekiyor.

Bu projeye ve araçlarına baktığımızda dünyanın her bir yerinden Siyonistleri Filistin’e getirenleri hatırlıyoruz. Bugün bu plan tekrarlanıyor.

Amerika, Batı ve onların yanında yer alanlar, dünyanın her yerindeki teröristleri topluyor, onlara silah veriyor, kolaylıklar sağlıyor ve onları Suriye’yi ve Direniş eksenini yok etmek için Suriye’ye sokuyorlar.

Siyonist projeyi ve onun varlığını tehdit eden Suriye’ye yönelik bu plan birçok noktada yenilgiler aldı ve geriledi. Bunda birçok etken rol oynadı; ancak asli etken sahadaki Suriye direnişi ve halkı oldu.

Eğer Suriye bu savaşta dik durmasaydı, komplonun asli faktörleri açığa çıkmayacaktı. Bu faktörlerin en önemlileri Suriye’deki silahlı grupların iç çatışmalara girmesi ve rezil olmasıydı.

Suriye’ye, Suriye’yi tehdit etmeleri için gönderilenlerin herkesi tehdit etttiği açıkça ortaya çıktı.  

Onları Suriye’ye gönderen dünya ülkeleri, Suriye’yi ve Direniş eksenini yok etmek ve onlardan kurtulmak için onları Suriye’ye gönderdi. Ancak dünya Suriye’nin ve Direniş ekseninin yok edilemeyeceğini anlamış gözüküyor. Suriye’ye gönderdikleri, bugün geldikleri yerlere yani Avrupa’ya ve diğer ülkelere geri dönüyor.

Suriye’deki olaylarda İsrail’in rolü

Şimdi Suriye’de yaşanan olaylarda İsrail’in rolüne değinmek istiyorum. Muhalif Koalisyon adlı örgütün umutsuzluğu öyle bir noktaya ulaşmış ki Halkın Mücahitleri gibi yenik bir düşman örgütle görüşüyorlar.

Artık İsrail’le işbirliklerine, Golan sınırından lojistik ve mühimmat yardımı aldıklarına tanık oluyoruz. İsrailliler, silahlı gruplara destek için Suriye ordusuna ait mevzileri bombalıyor. Bugün biz Golan sınırında yeni bir planla karşı karşıyayız. Bu mesele, Suriyeliler ve Filistinliler için herkes için bir utançtır.

Bölge devletleri için de bir tehdit olarak ortaya çıkan silahlı gruplara Suriye karşı koydu, Direniş Ekseni karşı koydu, birliklerini korudu ve gerçek bir belirleyici zafer kazanıyor. Bugün Suriye ve Direniş Ekseni ilerliyor. Suriye sahada, ulusal uzlaşmada ilerliyor ve seçimlere doğru gidiyor.

Sözde Dostlar Grubunun tüm korkutmaları ve alayları Suriye’yi bu ulusal haktan alıkoyamadı ve engelleyemedi.

Şimdi Suriye’deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde sorun yaratmak istiyorlar. Güçle, mermiyle ve ateşle yapmak istedikleri gibi. Örneğin IŞİD’in Haseke’de hiç kimsenin seçimlere katılma hakkı olmadığını ilan ettiğini duyuyoruz.

Herkes Suriye’ye direnişinden dolayı teşekkür edecek

2006 yılında bölge düzeyinde bir plan vardı; ama savaş Lübnan’da oldu. Biz Lübnan Direnişi, Lübnan ordusu ve halkı buna hep birlikte karşı koyduk. Bu plana karşı mücadele ettik.

Bugün bölge için başka bir senaryo yazdılar; ama oyun sahası Suriye’dir. Bugün Suriye halkıyla ve liderleriyle kimler savaşıyor? Dostları Suriye’nin yanındadır. Bazıları, Suriye’de Suriyeli liderlerin savaşmadığını, falanca grubun savaştığını söylüyor. Bu, doğru değil; ama Suriye’de Suriye’ye yardım eden dostları var.

Şunu belirteyim ki Suriye savaşı projesi başarısız olacak. Suriye, Direniş ekseni ve İslam ümmeti zafer kazanacak. Amerika’nın projesini ve düşüncelerini bize dayatmasına izin vermeyecek.

Tüm gerçeklerin ortaya çıktığı gün tüm bölge halkları ve devletleri, direnmelerinden ve zaferlerinden dolayı gidip Suriyelilere teşekkür edecekler. Çünkü Suriye’nin direnişi ile hangi çevreleri def ettiği, başta Filistin olmak üzere tüm bölgeyi ne tür sonuçlardan koruduğu daha sonra ortaya çıkacak.

Hatta, Suriye’ye komplo kuran devletler, gelip direnişlerinden ve zaferlerinden dolayı Suriye’yi tebrik edecekler.

Şu an bizi Suriye’ye müdahale ettiğimiz için eleştirenler gün gelecek bize bravo diyecekler.

 
YDH