Myanmar Arakanlı Müslümanları ölüme terk ediyor

Myanmar Arakanlı Müslümanları ölüme terk ediyor

Myanmar hükümeti, Arakanlı Müslümanların Budistler tarafından yerlerinden edilmelerine, öldürülmelerine ve şiddete maruz kalmalarına göz yumarken şimdi de evlerinden, yurtlarından edilmiş Müslümanların kamplarda sağlık hizmetlerine ulaşmasına engel oluyor

Küçük kız, derme çatma eczaneye getirildiğinde zorlukla nefes alıyor ve ateşi gittikçe yükseliyordu. Sınır Tanımayan Doktorlar [DWB] kliniğinin, Şubatta hükümet tarafından kapatılmasının ardından, küçük kızın belki de sağlığına kavuşmasını sağlayabilecek oksijen tüpleri de sınır dışı edilmişti.

Hastanede muayene olmak, onlar için söz konusu dahi değil; Myanmar’da uzun süredir zulme uğrayan, azınlık konumundaki Arakanlı Müslümanların hastaneye kabulü oldukça uzun bir onay süreci gerektiriyor. Parmin adındaki bebeğin ise o kadar zamanı yoktu. Eczane sahibi, umutsuzca, aileyi yerlerinden edilerek kamplara tıkılmış on binlerce Arakanlı Müslümanın kullanabileceği tek sağlık merkezi olan Dapaing kliniğine yönlendirdi –ki orada da personel bulmak oldukça güçtü. Saat, henüz 16:00 olmasına rağmen kapılara kilit vurulmuştu bile.

Küçük çocuğun büyükannesi Daw Mu Mu, “Oradan oraya koşturup duran delilere döndük” dedi. Aile, son çare olarak eczaneye geri döndü. Ve tedavi edilmeyen Parmin, üç buçuk saatin ardından, burada büyükannesinin kollarında öldü. 
Myanmar’da ölen Arakanlı Müslüman sayısı hızlıca artıyor ve yaşanan insani kriz büyüyor. Budistlerin idaresindeki hükümet ise, Müslüman azınlığı en temel haklardan dahi mahrum bırakıyor.

Kriz, dünyanın önde gelen insani yardım örgütlerinden biri olan ve kendi devletleri tarafından tedavi edilmeyen bir milyondan fazla insana sağlık hizmeti götüren Sınır Tanımayan Doktorlar’ın sınır dışı edilmesiyle başladı. Ancak yerel Budist yetkililerin veremin, pis sudan bulaşan ve yetersiz beslenme nedeniyle ortaya çıkan hastalıkların görüldüğü kamplara ve Arakan’ın geri kalanına da insani yardımların ulaşmasını katı bir şekilde kısıtlamasının ardından kriz, daha da kötü bir hal aldı.



Gönüllülerden bazıları, kıyım ve katliama şahitlik edebilecek kimsenin kalmaması için kendilerinin bölgeden uzaklaştırılduklarından endişe ediyorlar. Doktorlar, hükümet her ne kadar reddetse de, Arakanlı Müslümanların yaşadığı köylerden birine gerçekleştirilen saldırı sonucu yaralanan hastalara yardım etmelerinin ardından bölgeden kovuldu.

Hükümetin baskı uyguladığı oldukça ciddi bir alan söz konusu. 2012’de yüzlerce Müslüman’ın ölümüne ve bir o kadarının da yerlerinden edilip kamplarda yaşamasına neden olan Budist saldırılarına Myanmar hükümetinin kayıtsız kalması, en azından bazı dünya liderlerinin tepkisini çekmişti. Dünya liderleri, ayrıca, Myanmar’ın askeri bir diktatörlüğe dönüşmesinden ve uluslararası ticaret ve bağlılıklarından kopmasından endişe ediyorlar.

Myanmar’ı stratejik olarak Çin’den farklı bir yerde konumlandıran Obama, Myanmar liderlerini Asya turunda azarlayarak: “Müslüman nüfus baskı altında olduğu sürece Myanmar başarıya ulaşamayacaktır” dedi.
Mart ayına kadar Birleşmiş Milletler’in Myanmar’daki insan hakları temsilciliği sorumluluğunu üstlenen Tomas Ojea Quintana ise, hükümetin insani yardımları engellemesine işaret ederek: “Bu, insanlık suçu olarak değerlendirilebilir” dedi.

Son dönemde bölgeye geri dönme şansı bulan gönüllüler yüksek bir güvenlik endişesi duyuyorlar. Hükümet yetkilileri, kısa bir süre önce radikal bir Budist rahibin on gün boyunca bölgede Budistleri tahrik edici vaazlar vermesine olanak tanıdı. Rahip Ashin Wirahtu’nun bölgeyi ziyaretinin ardından radikal Budistler, bir düzineden fazla yardım organizasyonunu ve BMbürolarını talan edip yağmaladılar- ki bunlara 300’den fazla gönüllü çalışanı yerlerinden çıkarılmaya zorlanan Kızıl Haç da dâhil.
İki ekipçevik kuvvet ve bir ordu taburu ise kıllarını dahi kıpırdatmadılar.



Gönüllü çalışanların bölgeden ayrılmasının ardından, acil tıp hizmetlerinin yokluğu yüzünden ölen insan sayısını sağlıklı bir şekilde belirlemek mümkün değil; hükümet ise söz konusu kayıtları ya tutmuyor ya da paylaşmak istemiyor. Bununla birlikte gönüllü çalışanlar,bölgede krizin daha da tırmanacağına dair emareler olduğunu bildiriyor.

Dünya Sağlık Örgütü’nün Myanmar’daki yapılanmasının başında bulunan Dr. Liviu Vedrasco, “ölü sayısının artmakta olduğundan şüphemiz yok” dedi.

Durumun ciddiyetinibölgeden gelen veriler de ortaya koyuyor: Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından yerel hastahanelere her ay yaklaşık 400 acil vaka gönderilmesine karşın, yalnızca yaklaşık 20 hasta sevk belgesi alabiliyor.



Son dönemde Dünya Gıda Programı’nın kamplara yalnızca pirinç ve yağ yardımında bulunmasına izin veriliyor. Yardım organizasyonlarından bazıları, durumun dünya gündeminde yeterince yer almamasının bölgede kıtlığa bağlı kitlesel ölümlerin gerçekleşmesini beraberinde getirebileceğini söylüyorlar. Dünya Sağlık Örgütü ise, yapılan yiyecek yardımlarının ne Arakan’daki kamplarda ne de birçok Arakanlı Müslümanın yaşadığı kuzey bölgelerde yaşanan açlığa bağlı hastalıkları engellemeye yeterli olmadığını bildiriyor.

Sınır Tanımayan Doktorlar’ın sınır dışı edilmesinin ardından gönüllü bir sağlık çalışanı, ülke dışında yaşayan varlıklı Müslümanlar tarafından kurulan geçici kliniğe getirilen, açlıktan zayıf düşmüş çocukları muayene ettiğini ve çocukların aşırı derecede vitaminsiz kaldıklarını söyledi.

Aynı gönüllü, “Çocuklar yalnızca pirinçle besleniyorlar; eğer bu kouşullar devam ederse, buradaki bütün bebekler ölecek” dedi.
Arakanlı Müslümalar, uzun süredir Myanmar’da –ya da diğer adıya Burma- toplumun geri kalanından dışlanmış halde yaşıyorlar. Ve vatandaş statüsünde dahi değiller. Budistlerin çoğunluğu oluşturduğu ülkede birçok kişi, Arakanlı Müslümanların oralı olmasalar ya da nesiller önce Myanmar’a gelmiş olsalar bile Bangladeş’e gitmesi gerektiğine inanıyor.

Myanmar’daki1.3 milyon Arakanlı Müslümandan 100,000’den fazlasının yaşadığı Sittwe dışında bulunan kamplar, 2012’de Arakanlılarınyaşadığıyıkılmaya yüz tutmuş bir ticaret merkezi olan Bengal Koyu’ndaki mahallelerin yakılmasının ardından kurulmuş. Gönüllü çalışanlar, sıkı güvenlik önlemleriyle yaşayanların ayrılmalarının hatta çalışmalarının engellendiği kampların gittikçe büyüyen hapishanelerden çok da farklı olmadıklarını aktarıyorlar.

Sınır Tanımayan Doktorlar bölgeden kovulana kadar, kamptan ayrılmasına izin verilen az sayıdainsan, kasaba hastahanesine yönlendirilen ağır hastalardı. Şimdi ise, bu hastaların dahi çok azının kamplardan ayrılması mümkün oluyor.



Uluslararası camiadan gelen tepkiler üzerine Myanmar hükümet sözcüsü Ye Htut, hafta içerisinde bir radyo kanalına yaptığı konuşmada: “Müslümanlara karşı devlet-merkezli bir ayrımcılık söz konusu değil” dedi. Htut, aynı zamanda, Myanmar Sağlık bakanının bölgeye sağlık hizmetleri ve su sağlanması için gittiğini ve kamplarda herhangi bir “salgın hastalığa” rastlanmadığını söyledi.

Ancak, Dünya Sağlık Örgütü’nden Dr. Vedrasco, Myanmar’ın sağlık hizmetleri konusunda ülkelerin sıralandığı listede Sierra Leone’in hemen üstünde sondan ikinci sırada yer aldığını bildirdi.

Hükümet, Martın sonunda beş gezici sağlık ekibini Sittwe’e gönderse de söz konusu ekipler bölgede nadiren görüldü.
Kamplarda ölümlerin çoğu, BM’nin inşa ettiği ağaç evlerin dar odalarında, kapalı kapıların ardında gerçekleşiyor. Bazı hastalar ise Parmin’inki gibi ailelerin son çare olarak gittikleri derme çatma eczanelerde hayatlarını kaybediyorlar.

Bölgede sorunlu hamilelik yaşayan kadınların durumu içler acısı. Doğum konusunda uzman sayısının çok az olması riskli doğum sayısının da artmasına neden oluyor.

Son dönemde Arakanlı hamile kadınlar, uzun süren ve karmaşık kabul süreci ve yaşadıkları korku nedeniyle Sittwe Hastanesi’ne yalnızca son çare olduğununda gitmeyi düşünüyorlar. Birçok Arakanlı Müslüman, bölgede şiddetin gittikçe artması nedeniyle kaldıkları 14 yataklı yan yana dizilmiş koğuşlardan asla kurtulamayacaklarına inanıyor.

20 yaşındaki Zhara Katu, söz konusu hastaneye gitmeye korkan birçok kadından biriydi. İkiz bebek bekleyen ve sancıları olan Katu, Sittwe’deki hastane yerine Dapaing Devlet Hastanesi’ne gitmeyi yeğlemiş; kendisini muayene eden Burmalı doktor, bebeklerin anne karnında öldüğünü tespit etmiş ve daha detaylı bir kontrol için Sittwe Hastanesi’ne gitmesini önermişti.
Zhara Katu, hastaneye gitmek yerine eve döndü.



İki gün sonra kadın, durumunun ağırlaşması üzerine gittiği klinikten hastaneye sevk edildi. Zayıflıktan kemileri sayılabilen, kırışık ve yanık tenli babası Abdullah Mi,“Onu orada öldürmelerinden korkuyorum” sözleriyle endişesini ifade ediyordu.
Zhara Katu, belki ölü bebeklerin alındığı operasyon yüzünden değil; ancak, iki hafta sonrasında ölü doğuma bağlı kan zehirlenmesi nedeniyle hastanede hayatını kaybetti. Dr. Vedrasco, “Erken müdehale edilseydi kadın kurtarılabilirdi” dedi.
Nisan sonunda, kamplara sızmayı başaran uluslararası organizasyonlara bağlı gönüllü çalışanların bazıları, kamplardaki koşulların İçişleri Bakanı’nın iddia ettiği gibi “normalleşme süreci”nden çok uzak olduğunu bildirdiler.

Gönüllü çalışanlardan BM’ye gönderilen birnotta, yapılan yardımları denetlemek için kurulan acil durum koordinasyon komitesinin iki Arakanlı Budist komite başkanı tarafından idare edildiği ve bu kişilerin yardım faaliyetlerinin kendi onaylarından geçmesini talep ettikleri bildiriliyordu. Aynı notta ayrıca, “komite, açık bir şekilde insani yardımların Arakan’a ulaştırılmasını kolaylaştırma rolünü yerine getirmede başarısız oluyor” yazıyordu.



Gönüllü çalışanlar, “Buradaki gönüllü çalışanlarda, BM’nin Myanmar hükümeti karşısında yardım organizasyonları konusunda daha güçlü bir tavır sergilemesi gerektiği düşüncesi hakim” diyerek BM’yi daha fazla sorumluluk almaya çağırdı.

Çok sık olmasa da, şaşırtıcı bir şekilde kamplardaki sağlık hizmeti sonuç verebiliyor.

Kamplarda kendisine en çok iş düşen kişilerden biri de bir süreliğine Sittwe’deki sağlık ekibinde de çalışan Chit San Win. Win, gelen hasta çağrılarına motosikletiyle yetişmeye çalışan ve bölgede oldukça bilinen amatör bir doktor haline geldi.

Son gelen çağrılardan biri üzerine olay yerine gidenChit San Win, bir motosiklet tarafından ezilen 4 yaşındaki Roshan Bebe’yi başından kan fışkırır bir halde, bilincini kaybetmiş olarak yatıyorken bulmuştu. Chit San Win’in tedavi için kullanabileceği “ekipman” bir poşet içerisinde yanında taşıdığı sargı bezi, merhem, iğne ve iplikten ibaretti.

Chit San Win, yarayı temizleyip çocuğun kafasına dikiş atmasının ardından ölümcül olabilecek bir iç kanama olabileceğinden endişelendiğini söyledi. Ancak çocuğun annesi, devlet hastanesine gitmeyi denemeyi kabul etmedi.

Birkaç gün sonra Chit San Win, bir mucize haberi vererek, küçük kızın ayağa kalkabildiğini, yürüyüp konuşabildiğini bildirdi.
27 yaşındaki Nur Husain’in hikâyesi ise, küçük çocuğunki gibi bir mutlu sonla bitmemişti.

Ateşler içerisinde ve nefes alamaz bir halde Parmin’in son nefesini verdiği eczaneye giden Hussain, içerideki iskemleye yığılmıştı. Eczanenin sahiplerinden U Maung Maung Tin, 400 mil uzakta bulunan bir doktoru aradı. Ve doktordan telefonda aldığı tavsiye üzerine, Hussain’e dört faklı iğne yaptı. 

İlaçları aldıktan iki saat sonra, genç adam ölmüştü.

Hussain’e verilen ilaçlara bakan Batılı bir doktor, ölüm sebebinin tam olarak bilinemeyeceğini, ancak söz konusu ilaçların genellikle astım tedavisinde kullanıldığını söyledi. Vakayı kendisi muayene etmediği için adının kullanılmasını istemeyen doktor, “açık olan bir şey var ki, doğru gözetim ve genellikle Sınır Tanımayan Doktorlar tarafından temin edilen oksijen, Hussain’i kurtarabilirdi” dedi.

Hussain’in çalıştığı fırının sahibi, onu “enerjik” bir adam olarak tanımlıyordu. Hussain, kampta yaşayanlar arasında sabit bir işi olan ve günde iki dolar kazanan ender kişilerden biriydi. Karısı, yetim kalan iki küçük çocuğunu ve yolda olan üçüncüsünü nasıl besleyeceğine dair bir fikri olmadığını söylüyordu.

Aile, Hussain’i Bangal Koyu’nda gökyüzüne uzanan hindistancevizi ağaçları arasında kumluk bir alana defnetti. Sığ mezarı çitlerle; etrafı ise, geçtiğimiz aylarda açılan daha birçok mezarla çevrelenmişti.


Habere katkıda bulunanlar: Wai Moe

Kaynak:The New York Times

Fotoğraflar: Adam Dean

Dünya Bülteni için çeviren: Sedcan Altundal

Jane Perlez - Dünya Bülteni