Müftüoğlu: Ümmet Fikri Hayatiyetini Kaybediyor

Müftüoğlu: Ümmet Fikri Hayatiyetini Kaybediyor

Üstad Atasoy Müftüoğlu’nun Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan 30 Nisan tarihli yazısını iktibas ediyoruz:

Üstad Atasoy Müftüoğlu’nun Yeni Şafak Gazetesi’nde yayımlanan 30 Nisan tarihli yazısını iktibas ediyoruz:


Kısmi-sembolik bağlılıklar ve temsiller


İnsanlık dünyasının, insanlık tarihi boyunca maruz kaldığı en kibirli ve kirli kötülük, modernitenin bütün halkları ve kültürleri içerisine alacak şekilde, kurucu bir dünya görüşüne sahip olduğu iddiasıyla, bu dünya görüşünü, sömürgecilik yoluyla bütün dünyaya dayatmış olmasıdır. Modernitenin, bilim ve felsefeyi ölçüsüz bir şekilde istismar ederek, kendisini kurucu bir dünya görüşü olarak, seküler bir dünya görüşü olarak, Batı dışı dünyaya, özellikle de İslam dünyası toplumlarına kabul ettirebilmesi, bu toplumların, içe ve geçmişe kapanarak kendi kendilerini vesayet altına alabilmeleri ile mümkün olabilmiştir.


Modernite, hangi yollarla olursa olsun, “kurucu dünya görüşü” konumunu ele geçirerek, bu konumu meşrulaştırdıktan, bu konuma büyüleyici bir itibar kazandırdıktan sonra, felsefi anlamda, entelektüel anlamda, bütün toplumları ve kültürleri kontrol altına almayı, yönlendirmeyi, biçimlendirmeyi başarmış, özellikle de İslam toplumlarında ve kültürlerinde kontrole ve yönlendirilmeye elverişli olmayan unsurları, seküler referansları kabul etmeyen bilgiyi ve dünya görüşünü, ideolojik anlamda, ırkçı anlamda terörize etmeye başlamıştır.


Irkçı ve ideolojik yapılar, görüşler, sistemler, insanlığın bağımsız düşünme yetisini iptal ettikleri gibi, iyi’yi kötü’den ayırt etme yeteneklerini de yok ederler. Kuşkusuz, bütün bu kötülüklerin kaynağı ırkçılıktır. Irkçılık, düşünmeksizin yapmak demektir. Seküler dünya görüşü, ahlaki kayıtsızlığı meşrulaştıran bir dünya oluşturduğu için, resmi felsefe, insanlığı Avrupa ile sınırlandırabilmiştir. Bu nedenledir ki, sömürgeci-ırkçı bilgi aracılığıyla, Batı dışı dünya istenildiğinde tecrit edilir, kategorize edilir, insanlık ailesinden dışlanarak mülksüzleştirilebilir.


ZİHİN DÜNYAMIZI ELE GEÇİRDİLER


Modernitenin kurucu bir dünya görüşü olarak, otorite ve iktidar sahibi olarak, İslami-Müslüman zihin dünyasını ele geçirmesiyle birlikte, İslam’a hayatın belirli alanlarında kısmi-sembolik bir özgürlük ve temsil imkanı tanındı. İslam toplumları, içe ve geçmişe kapanarak kendi kendilerini etkisiz hale getirdikleri için, düşünsel dikkati-hassasiyeti-sorumluluğunu zaten kaybetmişlerdi. Düşünsel dikkate, hassasiyete ve sorumluluğa sahip olmayan bütün toplumlar, içeriden ya da dışarıdan kendilerine yönelik olarak uygulanan her tür propaganda ve manipülasyona kolaylıkla ikna edilirler, ediliyorlar. Bu tür toplumlarda, resmi iyimserlikler adına, resmi yalanlar söylemek bir gelenek halini almıştır.


Hangi alanda olursa olsun, malumat sahibi olmak çok kolaydır; ancak düşünmek, zordur. Batınî-mistik-içsel müşahadeyi kurumsallaştırarak, kutsallaştırarak, din haline getiren varoluşlar/hayatlar/tercihler, kamusal inşalara, kamusal bilince, özgürlüklere, sorumluluklara ve çabalara yabancıdır. Çünkü kamusal inşa’lar, çok yoğun, çok derin, çok zahmetli inşa’lardır. Mistik/batınî/işrakî hayatlar ise, kolay ve zahmetsiz hayatlardır. Bu nedenledir ki, yüzyıllar boyunca dini popülizm ve hamaset uyuşturucularına maruz bırakılan İslam toplumlarını, hangi yönde olursa olsun, din’i araçsallaştırarak yönetmek, kontrol etmek, çok kolay ve çok sıradan bir alışkanlık halini almıştır. Bu konuda mevcut çerçeve sorgulanmadığı için, tartışılmadığı için, bir tür “meşruiyet” kazanabilmiştir. Mevcut çerçeve aşılamadığı için, değiştirilemediği için, İslam toplumları, düşüncesizlikleri sebebiyle gerçek hayata ve gerçek dünyaya uyanamıyor, her tür emperyalist saldırıyı “anlayış”la karşılayabiliyor, yorumlayabiliyor.


Kurucu dünya görüşü olarak modernitenin, İslam’ı, Müslümanları, kısmi-sembolik-folklorik özgürlük alanlarına hapsetmesiyle birlikte, Müslümanlar İslami bütünden, bütünlük bilincinden ve sorumluluğundan uzaklaştılar. Kendilerine yönelik her türlü saldırıya, düşünsel/kültürel/entelektüel/felsefi/siyasal/ekonomik ve askeri saldırılara açık hale geldiler. Bir Müslüman, hayatındaki en büyük mazhariyete/bağımsızlığa, İslami bütünü temsil yeteneği kazandığında, bu bütünü temsil sorumluluğu aldığında ulaşır. Kısmi-sembolik bağlılıklardan, temsil ve tecrübeden, ne bilinç, ne bilgelik, ne nitelik, ne derinlik, ne de bağımsızlık çıkarılabilir.


ÜMMET FİKRİ HAYATİYETİNİ KAYBEDİYOR


Hakikat bilinci, bütüne, bütünlüğe ilişkin bir bilinçtir. Müslümanlar olarak, ancak, İslami bütünü ve bütünlüğü temsil liyakatine sahip olduğumuzda gerçek anlamda özgürlükten söz edebiliriz. Kısmi bağlılıklar, tercihler, algılar, aşağılayıcı bir bağımlılığa işaret eder. Kısmi idrak, kısmi bağlılık, kısmi tercih ve temsille, ne İslam toplumu oluşturulabilir, ne İslam kültürü üretilebilir ne de İslam medeniyeti inşa edilebilir. Kısmi bağlılık, göreli bağlılıklar, insan kimlik ve kişiliğinin de bozulmasına neden olur. Geçmiş ve geleneğe mahkûm olan toplumlar-kültürler, yeni bir dünya-tarih tasavvur edemez. İslami bütünü/bütünlük bilincini yeniden inşa çabası, fosilleştirici-kötürümleştirici-kurumlaşmış görüşleri-kişileri sorgulama ve aşma iradesine sahip olmak suretiyle başlatılabilir.


Günümüzde İslam, her ulus-devlette milli çıkarın hizmetinde olduğu için, ümmet fikri hayatiyetini kaybediyor, İslam’ın evrenselci perspektifi gündemimizden düşüyor. Modernitede olduğu gibi, ulus-devletler ve milliyetçilikler de, toplumsal sosyal-anlamda din’in kısmi unsurlarına, sembolik işlevlerine yer vererek, milli kimlikleri ve mücadeleleri dini sembollerle tahkim ederek, ulus-devlet kurumlarını güçlendirmek üzere, içerisinde yaşadığımız dönemde Türkiye’de Türk-İslam sentezinin hayata geçirilmesi örneğinde de görülebileceği üzere, İslam’ı araçsallaştırabiliyor.


Bütünlük bilincinin kaybı, varoluşsal ilgi, bağlılık, duyarlılık, dikkat ve inceliklerin kaybıyla sonuçlanıyor. Karşı karşıya bulunduğumuz bütün yoksunluklar, yabancılaşmalar, yozlaşmalar ve kayıplara rağmen, ne pahasına olursa olsun, İslami bütünlük bilincini-ufkunu tasavvur ve tahayyül etmeye devam etmemiz gerekir.