Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Monitoring

“Ol mahiler ki, derya içredir de deryayı bilmezler”. Kibriti gözünüze çok yaklaştırırsanız arkasında bir ormanı yok edersiniz. Aşk ve öfke gözlüğünü takarsanız hiçbir zaman gerçeği göremezsiniz. Aşk ve öfke gözü kör eder. Gerçeğin peşindeyseniz, aşk ve öfkeden kurtulun.

Bazıları denizi geçer derede boğulur. Bazıları çok uzakları görür, yakınında olanlardan hiç haberi olmaz. Burnunun dibinde olan olayların farkına varmaz. Herkesin bildiği bir gerçek onun için “sır”dır. Bazıları hep göz önündeki olaylarla uğraşmaktan bir adım ötesini göremez.

Bazıları koruma kalkanı arkasında ne yakını, ne uzağı görür. Politikacı dediğiniz adam, 360 derece görmesi, dünü aklından çıkartmaması, geleceğe ilişkin daima bir tasavvuru olması gerekir. Evham yapmadan “kuşku” diye bir arkadaşı olmalı, hiç yanından ayırmadığı. Onu “Hüsnü zanla” arkadaş etmeli. Sabrı da yanına katmalı. Hatta, başkalarının gözü ile kendine de bakmalı zaman zaman. Zira insanın nefsi en büyük iki düşmandan biridir.

Batıda Monitoring gibi bir faaliyet var. Mesela Yunanistan Türkiye’nin monitör edildiği bir üstür. İçeride de monitörleri vardır. FETÖ’yü, FETÖ ile doğrudan ilgisi olmayan, çıkar ilişkisi bulunmayan, sempatizanı olmadığı gibi karşı da olmayan biri üzerinden izlerler.. Bunlar bu görevlerini hâlâ da sürdürürler.. Erdoğan’ı izleyen birileri de vardır muhakkak. Bu bilgiler en az 3 kişi ya da grup tarafından üç açıdan sürekli izlenir. Bu kaynaklardan gelen veriler analiz edilerek kişi ve kurumların davranış modelleri, refleksleri hesaplanır. Her zaman başarılı olmuyorlar, bu kadar disipline rağmen onlar da yanılıyor sonunda, ama buraya, bu güce böyle geldiler. Bunu da görmek gerek.

Peki Ankara ne yapıyor. Biz, ihtimal, maliyet ve risk analizleri yapıyor muyuz, izleme, değerlendirme, derecelendirme faaliyetlerinde bulunuyor muyuz?. Bana sorarsanız ne siyasi, ne bürokratik ve ne de STK ve sermaye kurumlarımızın böyle bir disiplinleri yok..

Mesela Çankırı, Ankara’ya 1-1,5 saatlik yol. Geçen gün Çankırı’daydım. Çankırı’ya gitmeden zaten gideceğimi söyleyince bir sürü bilgi geldi. Gelmeden mail yoluyla bir sürü mesaj aldım. Geldim öyle.

Bir ilde bütün bakanlıkların müdürlükleri vardır. Bu kadar yakın olunca sürekli gider gelirler.. Çankırı’yı dinleyin, Ankara’nın MR’ını çıkartısınız.

Ben bütün Türkiye’yi dolaşıyorum. İzmir’e gitmeden Isparta’dan dönmüştüm, geldim Demre, Kumluca, ardından Çankırı, İstanbul. Gittiğim yerlerde İlim Yayma, İHH, MÜSİAD, Hak-İş, Memur-Sen’den, Özgürder’den, Anadolu Platformu gibi STK’lardan kim varsa görüşürüm. TÜGVA, TÜRGEV, ÖNDER, Ensar, hangisi olursa, zaten onlar da beni bulur. “Tencere- kapak” gibiyiz, birbirimizi buluruz. Onlar anlatır, ben sorarım. Onların anlatacak çok şeyleri vardır, benim de soracak.

AK Partili arkadaşlar bu kardeşleri hiç mi dinlemez. Bakın söylenti, bazen en tehlikeli gerçekten daha tahripkâr olabilir. Cevabını arayan ve bulunamayan sorular da öyle. Cevabını bulamayan söylentiler, zanna ve söylentiye dönüşür..

Sadece il başkanlarınızı, belediye başkanlarınızı, milletvekillerini dinlemeyin. Elbette sadece STK’ları da. Sadece genel merkezi de.

Siyasi konularda akrabalarına bile güvenmeyeceksin. Kardeşine, oğluna, hatta kendi nefsine bile.. Hz. Osman’ı öldürmeye gelenlerin başında Hz. Ebubekir’in oğlu vardı. Abdulhamid herkesi dinliyordu ama yan odada Damat Ferit ve Prens Sabahaddin’in çevirdiği dolapları görmedi. Ertuğrul’da görüyorsunuz, öteki oba değil, yan çadırda olanlar neydi. Hz. Yakub’u kardeşi Esav öldürmek istemedi mi, Hz. Yakub’un oğulları kardeşleri Yusuf’u kuyuya atmadılar mı?

Siyaset “güven” değil, “denetim” müessesesidir. Siyasette “Bana güven” diyene güvenmeyin! “Beni bana bırakma” diyene güvenin! Hz. Ömer gibi, “Ömer yanıldığında onu düzeltecek ümmeti vareden Allaha hamdolsun” dememiz gerek. Yakınlarınız siyasete giriyorsa, “Kızım Fatıma da olsa” uyarısını bir kenara not edin! Yakınların siyasete girmesi, kontrol mekanizmasını zayıflatır, ışık girmeyen yerlerde mikrop daha çok ve hızlı çoğalır.. Akraba ve hatırlı insanların tezkiyeleri, denetimden uzak alanlar oluşturur.

Kamusal alanın şeffaf olması gerekir. Camiler aynı zamanda kamusal denetim alanı olduğu için pencereleri perdesiz, dışarıdan geçenin içerisini göreceği, kapısı olduğu halde kapatılmayan kapıları olan mekanlardır. Asr-ı Saadet ve Selefi dönemin kamu hizmet alanları da böyle idi. Cübbesinin hesabının sorulduğu Halife Ömer’i hatırlayın. Amir, cam evde oturmalıdır. Dul kadın, Hz. Ömer’e hesap sorar ama Ömer (r.a) dul kadının kapısını dinleyemez.. Ömer (r.a) “cam ev”de oturmak ve her şeyin hesabını vermek zorundadır.

Osman Gazi’nin vasiyetini hatırlayın.

Keşke siyasilerimiz ve bürokratlarımız, siyasetname, pendname, vasiyetname gibi metinleri okusalar, ama nerede. Vahyi bile okumuyor ki birçoğu.

Şu Kamu Güvenliği Müsteşarlığı da Beştepe’ye bağlansa. Buradan aslında bakanlar ve bakanlıklar, bürokrasi, özerk kuruluşlar, belediyeler ve bağlı şirketleri, yarı resmi kuruluşlar, odalar, ulusal çapta örgütlenen sendikalar, birlikler, kamu fonlarını kullanan ve kamu yararına çalışan, uluslararası temsil ve faaliyet içinde olan STK’lar, uluslararası ticaret ve yatırım alanında faaliyette bulunan şirketler de Monitoring’e tabi olsalar. Bu onların güvenliği için gerekli. Bu o gelişmiş dediğiniz, o demokratik dediğiniz ülkelerde böyle. İsterseniz bu konuyu MGK’ya verin. Bu iş bir milli güvenlik meselesidir. İş işten geçtikten sonra bunun sonucunun ne kadar ağır olduğunu görmek gerek. İşadamlarının ortakları, aileleri, yurt dışındaki iş yaptıkları kişi ve kurumların izlenmesi bu kişilerin, hak ve hukuklarının korunması gerek. Yarın bunun bedelini çok ağır şekilde ödemek zorunda kalırlar sonra.

Partiler, kendi üst yönetimlerini, teşkilatlarını kontrol altına almalı. Türkiye “topyekûn bir saldırı ile karşı karşıya” bunu görelim.

Birçok kişi, girdiği yolun tehlikesinin farkına vardığında artık çok geç oluyor. Bu konuda ağır bedeller ödeniyor.

Tabi, önce Beştepe kendi içini gözden geçirmeli bana kalırsa. Bu iş yaverlerden ibaret değil. Her zaman 15 Temmuz kadar şanslı, başarılı olamayabiliriz.

Sanma şâhım herkesi sen sâdıkâne yâr olur, 

Herkesi sen dost mu sandın belki ol ağyâr olur”.

Selam ve dua ile.

Not: “Monitoring etmek” ne demek: İzlemek. Hedefe ulaşmada dost ve düşman kuvvetlerin davranışlarını ve performanslarını takip etmek için farklı açılardan, asimetrik ve multi disipliner yöntemlerle izleyerek, ihtimalleri, risk ve fırsatları değerlendirmek, derecelendirmek için gözlem yapmak. 

yeniakit

Bu yazı toplam 935 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar