Milli Gazete Yazarı: Dindarlık İle Muhafazakarlığın  Arasındaki Fark

Milli Gazete Yazarı: Dindarlık İle Muhafazakarlığın Arasındaki Fark

Milli Gazete köşe yazarı Burak Kıllıoğlu, 'Dindar-muhafazakar…' başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Yaşadığımız dönem, aslında birçok şeyi yaşayarak öğrenmeye vesile oluyor. Yanlış bilinen doğruları adeta zorla zihinlere yerleştiriyor resmen. Toplumun birçok konudaki ezberi bozulurken, meselelerin gerçek yüzleri ortaya çıkıyor.

Son dönemin en “sansasyonel”, “enteresan”, “absürd” ve hatta “trajikomik” meselesi, “muhafazakarların” birdenbire yeşeren birtakım “sevgileri” olsa gerek. Tam da bu noktada, “dindar” ile “muhafazakar” arasında derin bir fark ve ayrım olduğunu, iki kavramın birbirine benzer gözükse de aynı olmadığını artık herkesin anlaması gerek bu şartlarda. En başta da, dindar insanlara çekinceyle ve önyargılı yaklaşan kesimler, bu farkın ayırdına varmalı. Ki, benzer durum, dindarlar için de, toplumun diğer kesimleri için geçerli de denebilir.

Muhafazakarlık kavramı, çokça popülizm içeren, pragmatik ve salt faydaya odaklı bir zihin yapısını işaret ediyor. “Kutsal amaç için her yol mübah” diyor, dünyanın canına okuyan emperyalizm ve kapitalizme göz kırpıyor, ek fazla bir sorun yaşamıyor. Velhasıl-ı kelam, hayli “esnek”, hayli “oynak” bir durum arz ediyor. “Köprüyü geçene kadar ayıya dayı deme” örneğindeki gibi her yola sapabiliyor, herkesle “ortak” olabiliyor. Tutarlı ve omurgalı olmayı, sonuca odaklı olmaya kurban edebiliyor.

Bu pencereden bakınca, son dönemde yaşanan “çark ediş”, yapılan “tornistan” veya “180 derece dönüş”, muhafazakar çerçevesi içinde sırıtıyor aslında. Muhafazakarlık bunu gerektiren bir esneklik zaten. İşin ilginci, toplumun dindar olarak tanımlanan kesiminin buna pek fazla tepki vermemesinde aslında. Sözün ve eylemin bir kıymeti kalmadığına onlarda alıştılar olsa gerek.

Birdenbire milliyetçi kesilen, yeri geldiğinde Atatürkçü olan, belki günün birinde de Marksist bir vaziyet arz edecek bir zihin var ortada. Bu gelişmeler şunu gösteriyor ayrıca: Türk basını , her zamankinden de fazla bir nitelik kaybında ve omurga anlamında da hayli sıkıntılı bir kadroyla karşı karşıya bulunuyor. Bir gün küfrettiği şeyi, bir başka gün baş tacı edecek kadar tutarlılıktan ve utanmadan yoksun kimselerin, gazetelerde, televizyonlarda sergilediklerine ancak “şaklabanlık” denebilir herhalde.

Bütün bu olanları “ifrat-tefrit” penceresinden görmek gerek belki de. Dindar insan bir makulü, bir orta yolu temsil ederken; muhafazakarlık, popülist kaygılarla sürekli bir gerginlik, sürekli bir kavga , gürültü, hakaret vs yolunu tercih ediyor. İnsanları birtakım kamplara ayırarak, sürekli birbirlerinden şüphe ve hatta nefret edecek bir kıvama getirip bunu kendi hanesine bir kazanç olarak görebiliyor. Öyle olunca da, bugünkü çıkışlar daha da absürd, saçma ve yapmacık bir manzara sergiliyor.

Bugün yaşananlar, aslında sağ zihniyetle harmanlanmış muhafazakar kafa yapısının ne kadar da tuhaf ve garip bir hale geldiğini gösteren bir numune gibi görünüyor. Mesele birilerine hakaret veya yaltaklanmadan çok daha ciddi bir şeydir. Mesele, içinde fikir kırıntısı olmayan bir zihin yapısının, “ne desem doğru” diye düşünmesidir. Gazeteci kılıklı birtakım kimselerin, gazete köşelerinde veya ekranlarda sergiledikleri komedinin özeti de budur.

Samimi olunsaydı, toplumun diğer kesimlerini anlamak ve sağlıklı bir diyalogkurmak için birtakım siyasi kaygıların hortlaması beklenmezdi. Bu ülke insanının ihtiyacı olan şey, karşılıklı saygı, hoşgörü ve tahammüldür. Birdenbire türeyen ve garabete dönüşen birtakım hareketler, sadece muhafazakar kavramının ne olduğunu gösteriyor insanlara.

Dindar ile muhafazakar gece ile gündüz kadar farklıdır neticede.