Metin Kaplan'dan Mektup

Metin Kaplan'dan Mektup

Anıtkabir'e patlayıcı yüklü uçakla kamikaze dalışı yaptırmayı planladığı, iddia edilerek tutuklanan Metin Kaplan'dan son günlerde hakkında çıkan haberlere yönelik mektup...

Tevhidhaber / Haber Merkezi

Basın Bildirisi

Besmele, hamdele ve salveleden sonra...
 
Hususiyle son günlerde yapılan neşriyatta gerek kuruluşumuz, gerekse şahsımız hakkında yayınlar yapılmıştır. Bir taraftan kuruluşumuzun gerçek mahiyetini tekrar ortaya koymak, bir taraftan da ’’Yeniden Yargılama’’ gayesiyle böyle bir basın bildirisine ihtiyaç hasıl olmuş ve basına dağıtılmak istenmiştir.
 
Kuruluşumuzun kuruluş tarihi 13 Ağustos 1983’e tekabül eden 3 Zilkaide 1403’dür! Bugün üzerinden 31 yıl geçmiş bulunmaktadır. Kuruluşumuz, hareketimiz usul ve metodda bir inkılab meydana getirerek İslam’ın devlet olması yolunda sünnet-i seniyye’ye uygun bir çığır açmıştır.
 
Sizlerin aracılığı ile bir kez daha hareketimizi tanıtmak isterim.
 
Kuruluşumuzun genelde kimliği:
 
Biz, müslümanız; Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ümmetiyiz. İslam dinine bağlıyız. Kaynağımız Kur’an, önder ve örneğimiz Hz. Muhammed (s.a.v.)’dir!
 
İslam; hem din hem devlettir, hem ibadet hem siyasettir. Yani devlet İslam’ın bölünmez bir parçasıdır!
Bu itibarla, bizim devlet ve siyasetten söz etmemiz bir iman meselesidir!
 
İslam devleti varsa onu korumak, yoksa onu kurmak erkek-kadın her müslümana farzdır, Allah’ın kesin emridir!
 
O halde bizim fert ve cemaat olarak, devlet ve siyasetten bahsetmemiz tabii ve insani hakkımız ve görevimizdir!
 
Bu hakkı kullanırken ve bu görevi yerine getirirken sadece ilmi ve fikri zeminde kalırız, zora ve kaba kuvvete asla baş vurmayız, vurmamışız da! Hareket ve cemaat  olarak 31 senelik geçmişimizde, Anadolu’da ve Avrupa’da polise intikal etmiş tek bir hadise gösterilemez!
 
Kur’an bir insanlık kitabıdır; insanca yaşamanın yolunu gösterir. İşte biz, insanımıza ve yeni neslimize bunu öğretmek istiyoruz. Fikir ve ilim hürriyeti olarak bu da bizim hakkımızdır!
 
Evet, bu mihval üzerine tebliğ ve eleştiriler mahiyetinde bir çok yazılar yazmışım. Bunlarda efkar-ı umumiyeye açık olarak neşredilmiştir. Gizli-kapalı hiç bir şey yoktur. Bunun yanında bir çok kitaplar yazmış ve neşredilmiştir. Neşretmiş olduğumuz ve Anadolu insanımıza tebliğ ve davet amaçlı gönderilen yazılarımız, kitaplarımız, gazete ve broşürlerimiz, hicri esasa dayalı takvimlerimiz; içerilik olarak hiç bir zaman şiddete, nefrete, terörist bir eyleme yönelik olmamıştır. 
 
Aksine İslam’ın gerçeklerini, Kur’an’ın hakikatlerini  dile getirmiş ve duyurmuşuzdur. Kısacası bir Hoca, bir din bilgini olarak tebliğ ve irşad görevimizi yerine getirmişizdir.
 
Biz, bölücü de değiliz! Müslüman milletimizin ve İslam aleminin, Kur’an ve sünnet etrafında toplanmasını ve birleştirilmesini istiyoruz. 
 
Biz terörist değiliz, anarşist de değiliz. Bizde vurma-kırma yoktur. Bugüne kadar terörist bir hareketimiz de olmamıştır. 
 
Hareketimizin 15 maddelik kimliğimizin 4. maddesi şöyledir:
’’Tebliğ devrinde ilmi ve fikri zeminde kalıp, kaba kuvvete başvurma, terörist bir hareket yapma yoktur!’’
 
Biz ne millet düşmanıyız, ne vatan hainiz ve ne de vatansız!
 
Bu memleket bizimdir, müslüman ecdadımızın kanıyla yoğrulmuştur. Millet de bizim milletimizdir. Ama ne yazık ki, İslam’ın hakikatleri gereği gibi bilinmiyor. İnsanlar, Şeriat nizamının aynı zamanda Allah nizamı olduğundan habersizdirler. Çünkü 90 küsür senedir İslam hukuku ve İslam nizamı bu vatandaşlara gereği gibi anlatılmadı ve öğretilmedi. İslami ilimlerden, dini bilgilerden mahrum bırakıldılar. Bir nevi suçsuzdur bu vatandaşlarımız.
 
Elhamdülillah, dünyadaki hadiseler bizim savunduğumuz ulvi ve kutsal davamızı, ileri sürdüğümüz tezimizi güçlendiriyor: Asr-ı Saadet’e dönüş!
 
Rahmetli Cemaleddin Hoca’mız, bundan 20 sene evvel, bugünleri görerek, ümmet için hayati önem arz eden ve kaçınılmaz olan ’’Hilafet’in ihyası’nın ilanını’’ 1414’e mukabil, 1994 yılında Köln-Almanya’da yapmıştır! 
 
Bugün bu gerçeği daha iyi anlıyoruz ki, bu İslami müessese 1,5 milyar İslam ümmeti için hayati bir meseledir.
 
Yeniden Yargılanma Meselesine Gelince:
2004 ile 2010 tarihleri arasındaki İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkeme’sindeki yargılanmamız adil olmamıştır.
 
İşkence altında alınan ifadeler mesned kullanılmıştır. Adli Tıp tarafından işkence raporlarla kanıtlanmış ve tesbit edildiği halde, mahkeme tarafından kabul edilmemiştir.
 
İşkence ve kötü muamele ile ifadeleri alınan şahidlerin dinlenmesi yönündeki teklifimiz ilk iki mahkemede her defasında reddedilmiştir. 
 
İstediğimiz ek savunma süresi verilmemiştir.
 
Avukatların yaptığı Redd-i Hakim taleplerimiz önemsenmemiştir. Adil yargılanmaya halellik gelmiştir. O zamanki hakim Metin Çetinbaş, davaya hukuki açıdan değil, siyasi açıdan bakmış ve adeta şahsımıza karşı bir öç alma hissiyle yargılama yapmıştır. (Bir çok kişide olduğu gibi.)
 
Almanya’daki Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi; (27 Mayız 2003) tarihli kararında, işkence ile alınan ifadeleri, ’’Kaplan’ın aleyhinde kullanamazsınız, ancak siyasi olarak yargılayabilirsiniz’’ demişti. 
 
Anıtkabir’e saldırı ve Fatih Camii’nde eylem meselesinde ben yine iddia ediyor ve diyorum ki; bu işle bizim hiç bir alakamız yoktur, bu bir komplodur. Susurluk kazasını örtbas etmek, 28 Şubat’ın mimarlarının senaryosunu hazırlamış ve sahnelemiş olduğu çirkin bir oyundan ibarettir. Aslı-astarı yoktur. Susurluk kazasında; ’’Mafya-Siyaset-Emniyet (Polis-Jitem)’’ iç içelerdi. 
 
Nitekim Türkiye’nin şahsımızla ilgili iade talebini görüşen Düsseldorf Yüksek Eyalet Mahkemesi de, bu iddianameyi yetersiz ve delilsiz bulduğu için bizi (27 Mayıs 2003) tarihinde serbest bırakmış ve o zamanki iade telebini geri çevirerek Türkiye’ye iade etmemiştir. Gerekçesi de; ’’Adil yargılama olmayacağı ve işkenceyle alınan ifadelerin hakımızda kullanılacağını’’ ileri sürüyordu. Nitekim öyle de oldu!
 
Almanya Federal Başmahkemesi (30 Haziran 1999) tarihli kararında, ’’Kaplan’ın Terör Örgütü kurduğuna dair elimizde delil yoktur’’ demiştir. Almanya’daki her iki mahkemenin lehimize yönelik verdikleri kararlarında, sanıkların baskı ve işkence gördüklerine dair Adlı Tıp Kurumu’nun verdiği raporlar kayda değer bulunmuştur. (Fakat Türkiye’deki Mahkemeler, kendi devlet kurumu olan Adli Tıp Kurumunun raporlarını önemsememişlerdir.)
 
11 Eylül saldırılarından sonra koordineli bir şekilde müslümanlara karşı şiddetli bir baskı uygulandı. Avrupa ve Almanya’daki müslümanlar da bu baskılara maruz kalmışlardır. 
 
(8 Aralık 2001)’de Almanya İçişleri Bakanlığı, ”Cemiyetler Yasasında” değişiklik yapılarak teşkilatımız yasaklanmış, dernek ve vakıflarımız kapatılmış, cami ve mescidlerimizin kapısına kara kilit vurulmuş, müslümanların mal varlıklarına el konulmuştur. Bunun gerekcesi de terör örgütü söz konusu değil, aksine hareketimizin demokrasi ve İsrail karşıtlığı gerekçe gösterilmiştir.
 
Almanya’nın Karlsruhe şehrinde bulunan Alman Federal Başmahkemesi (11 Mart 2002) tarihinde vermiş olduğu bir kararla, Hilâfet Devleti'nin bir ‘‘terör örgütü‘‘ olmadığını tekrar vurguladı. Bundan evvel de Düsseldorf Eyalet Yüksek Mahkemesi Hilâfet Devleti cemaatı hakkındaki ‘‘suç örgütü‘‘ suçlamasını kaldırmıştı.
 
Talimat yok, eylem yok, silah yok . Bütün bunlara rağmen Türk resmi makamları, şahsımızı ve cemaatımızı ’’Silahlı Terör Örgütü’’ kapsamına almışlardır. 
Müslüman terörist olamaz, terörist de İslam, (müslüman) olamaz. İkisi birbirine ters düşen iki keyfiyettir. 
 
12 Ekim 2004 de, Alman Devleti, bizi Türkiye’ye iade değil, sınırdışı, (yurtdışı) etmiştir.
 
25 Ekim 1992 tarihinde Almanya’nın Köln şehrinde yapılan Hicri 1413 toplantısında ki, tahta tüfekli gösteriler hakkında Rahmetli Cemaleddin Hocaoğlu bu hususta şu açıklamada bulunmuştu: ‘‘Tiyatro şeklinde de olsa, ağaç veya plastikten yapılmış oyuncak silah gösterilerinin yapılması bizim bilgimizin dışında olmuştur. Kullanmak istesek, hakiki silah kullanırız ve bundan aciz değiliz! Fakat buna şeriat (İslam) müsaade etmemektedir. Neden? Çünkü; bunlar tebliğ ve ikna hareketine manidir!‘‘ (Cemaleddin Hocaoğlu (Kaplan), Beyyineler 4, Almanya Baskısı 1993)
 
Emniyetin çelişkili iki Raporu:
 
''... Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bir yazısında AFİD'in terör örgütü olduğu, bir diğer yazısında da silahlı bir terör örgütü olduğu sonucuna varılmaktadır!''
 
(Emniyet Müdürlüğü´nün iki değişik yöndeki Raporu, yazısı acaba çelişki oluşturmuyor mu? Yazının birinde AFİD örgütünden ’’terör örgütü’’ diye bahsedilirken, bir başka yazı da aynı örgüt hakkında ’’silahlı terör örgütü’’ olduğu ifadesi geçmektedir. Bunun da dikkate alınması icab ediyordu ama, o zamanki bizi yargılayan mahkeme heyeti bu çelişkiyi görmezden gelmiştir!) 
 
Baskı ve işkence altında ifadeleri zorla alınan kişilerin ifadelerine dayanılarak hareketimizi silahlı terör örgütü kapsamına koymak, bizi de böyle bir örgütün yöneticisi olarak suçlayıp cezalandırmak insafsızlıktır!
 
Emniyet ve mahkemeler nezinde bizlere ve cemaatımıza zulüm yapanlar, silahlı terör örgütü olarak yargılayanlar, kimlerse onlar ortaya çıkarılıp adil olarak yargılanıp bir bir hesap vermeleri lazım. Bizler de bunun takipcisi olacağız!
 
Bu arada hareketimizin 31. yıldönümünü tebrik ve teberrük ederim. Cemaatımıza ve tüm müslümanlara  selam ve dualarımı gönderiyorum. Allah, yar ve yardımcımız olsun! 
Amin!
 
Yazımızı Kur’an-ı Kerim’in şu beyanıyla noktalıyorum:
‘‘Fasık, (yoldan çıkmış biri) size bir haber getirdiği zaman onu kaynağından tahkik edin ki, yaptığınız icraatta pişman olmayasınız!‘‘ (Hucurat Suresi, Ayet 6)
 
Muhammed Metin Kaplan Hoca
Medrese-i Yusufiye / Edirne
 
11 Şevval 1435 / 7 Ağustos 2014