İbrahim Küçük

İbrahim Küçük

Mehir ve Hikmetleri

Aziz İslam Hukuku'nda Kitap ve Sünnet ile hükmü vacip olan Mehir; nikâhta erkeğin kadına sunduğu veya vaad ettiği bir meteadır.
"Kadınlara mehirlerini gönülden isteyerek (ve bir hak olarak) verin, fakat onlar, gönül hoşluğuyla size ondan bir şeyi bağışlarsa, onuda afiyetle, iç huzuruyla yiyin" (Nisa/ 4)
"Sağ ellerinizin malik olduğu (cariyeler) dışındaki kadınlardan 'evli ve özgür' olanlarlada (evlenmeniz haramdır.) Bunlar Allah'ın üzerinize yazdığıdır. Bunların dışında kalanı iffetlerini koruyup fuhuşta bulunmamak üzere mallarınızla (mehir vererek) evlenecek kadın aramanız size helal kılındı. Öyleyse onlardan hangi şeyle (veya ne kadar) yararlandıysanız, onlara ücret (mehir)lerini tesbit edildiği miktarıyla ödeyin. Miktarın tesbitinden sonra, karşılıklı hoşnut olduğunuz bir şey konusunda üstünüze sorumluluk yoktur. Şüphesiz Allah, bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir." (Nisa/24) ayet-i kerimeleri ve Resulullah(s.a.v)'in uygulamaları mehirin vucubunun delili olarak İslam Hukukun'da zikredilir.
Kadının hiçe sayıldığı bir çağda, hatta kadınların para biriktirip erkeğe vermek zorunda olduğu hıristiyanlık hukukunun işlediği bir zamanda, mehir hükmü ile kadının imdadına yetişmiş bu şeri ahkam, kadın erkek ilişkilerinin en karanlık noktalarını dahi aydınlatan bir nur olmuştur. Özellikle bu çağda fıtri duruş noktasını tespit edemeyen kadın ve erkek toplulukları, cahiliye yönlendirmeleriylede ivme kazanarak sapkın yollara düşmekten kurtulamamıştır. Birliktelik başlangıcında mehirin yol gösterici hikmeti sayesinde fıtri duruş noktasını belirlemek erkek ve kadının insani ve islami bir vazifesidir.
Mehir ve nikâhın yol gösterici hikmetlerini kavramanın en evvel şartı; Mehir ve nikâh fıkhını bilmektir. Zira bilgi olmadan hikmetin kavranması imkânsıza yakındır. Nikah fıkhı incelendiğinde takip edilen yol İslam iktisadı yolu ile kesişecektir. Bu kavşakta nikah fıkhı ile ticaret fıkhı aynı kaidelerden beslenecektir. Arz talep ilişkisi, icap kabul şekilleri, mal bedel tanımlamaları, mal iadesi ve boşama ifadeleri, birliktelik sonu gibi daha bir çok konunun ana kaideleri İslam iktisadı ile İslam içtimai (sosyal hayat) hukuku gibi iki ana damardan beslenir. Bu pencerenin iktisat pervazından bakıldığında nikâh; bireysel alışverişlerdir ve bedeli Mehir ile başlar. Nikâh pervazından bakıldığında ise alışverişler sosyal hayat içerisinde bireysel yâda toplumsal akidlerdir.
Kadın erkek ilişkilerinde fıtri duruş noktasını tespit için gerekli olan Mehirbedel ilişkisi cidden önemli bir noktadır. Zira baş taraftaki Nisa 24 ayeti kerimesinden de anlaşıldığı gibi mehir, kadından faydalanmanın bir bedelidir. Ancak bu bedel, kadını her hangi bir mal gibi görmek için değildir. Tam aksine kadını onurlandırmak ve ağırlığını korumak için ortaya konmuş hediye mukabilinden bir bedeldir. Erkekteki fıtri duruş noktası; sahip olma duygusuyla çevrilidir. Kadının fıtri duruş noktası ise ait olma duygusu ile çevrilidir. İktisat ve nikah ilişkisi açısından bakıldığında kadın arz halinde erkek talep halindedir. Arz talep ilişkisinde arzın (sunumun) kısıtlı olması talebin artmasını sağlayacak mal kıymetini artıracaktır. Talep edenler yüksek bedeller ödemeye razı olacaktır. Fıtrı duruş noktasını şaşıran cahiliye kadını kendisine yaratılışta verilen değerleri koruyamamış, Rahmani duygular yerine şeytani ve nefsi duygularla hareket etmiş arz noktasından ayrılmıştır. Böylelikle kadın açısından cinsel enflasyon oluşmuştur. Bu hal kadını manevi bir değer olmaktan çıkarıp materyal bir değer haline sokmuş, ictimai değerlilikten iktisadi değerliliğe taşımıştır. Kadın reklam malzemesi olmuştur. Kadına değer verdiğini iddia eden küfür rejimleri kadına iktisadi değer vermişliklerini ictimai değer gibi sunmuştur. Bu aldatmaca kadının otobanlardan tutunda olmadık evlerde satılmasına sebep olmuştur. Kadın fıtratındaki ait olma ve ilgi görülüp değer verilme duygusu ile oynanmış 'herkese ait olan, herkesten ilgi gören kadın en mutlu kadındır' psikolojisi beyinlere zekredilmiştir. İşte nurlu Mehir hükmü bu fıtri sapmanın oluşumuna engel bir İlahi bilgilendirme ve hatırlatmadır.
Fıtratında sahip olma duygusu olan erkek sadece kendisine ait olan bir kadınla nikâh edebilmenin ulvi şerefine bir bedel ödeyerek erebilir ki yine bu mehirdir. Böylelikle kadın ve erkek, Mehir hükmü ile pak ve şerefli bir birlikteliğin onuruna ererler. Nikâhtan sonra amiyane tabirle 'cicim ayının bitip geçim ayının başladığı zaman' özellikle günümüz aile yapısında birinci suçlu görülen kadın yine Mehir hükmü sayesinde haklı savunmalarını yapabilecektir. Kadın, kendisinin başlangıçta değerli ve arzu edilir olduğunu, nikâhta kendisine Mehir verildiğini, kendisinin zorla yamanmış bir varlık olmadığını yine Mehir hükmünü ve bedelini delil göstererek savunmasını ve kıymetliliğini ispat edecektir. Bu hatırlatma ile erkek aklı selim düşünmeye zorlanacaktır. Nikâh hukukunu islamın çizdiği içtimai değerlerle değil de küfrün öngördüğü iktisadi ve materyalist felsefeler üzerine kuran tüm aileler mutsuzluğa ve ihanete mahkûmdur. Yüce yaratıcının ortaya koyduğu Mehir hükmü kadına ve erkeğe fıtri duruş noktasının bir hatırlatmasıdır. Bu hatırlatma sayesinde kişilikli bireyler tarafından özgür iradeli ve etkin aile yapısı oluşacaktır.
Nikâh akdinin erkek tarafından feshi ile birlikte kadının mehri kendisine verilmek zorundadır. Bu sayede kadın iddet döneminden sonrada bir dönem ihtiyaçlarını giderebilecektir. Kadının isteği ile boşanma gerçekleşmişse, kadın mehrini alamayacaktır. Bu seferde rencide olabilecek erkeğin gönlü hoş edilmiş olacaktır. Zifaftan önce nikâh akdinin feshi söz konusu olmuşsa hükmü şu ahkâm ayeti kerime belirler; "Kendilerine Mehir tayin ederek evlendiğiniz kadınları, temas etmeden boşarsanız, tayin ettiğiniz mehrin yarısı onların hakkıdır. Ancak kadınların vazgeçmesi veya nikâh bağı elinde bulunanın (velinin) vazgeçmesi hali müstesna, affetmeniz (mehirden vazgeçmeniz), takvaya daha uygundur. Aranızda iyilik ve ihsanı unutmayın. Şüphesiz Allah yapmakta olduklarınızı hakkıyla görür." (Bakara/ 237) Eğer Mehir tayin edilmeden zifaf öncesi nikâh akdi fesh edilmişse hükmü şu ayeti kerime belirler; "Nikâhtan sonra henüz dokunmadan veya onlar için belli bir Mehir tayin etmeden kadınları boşarsanız bunda size Mehir zorunluluğu yoktur. Bu durumda onlara müt'a (hediye cinsinden bir şeyler) verin. Zengin olan durumuna göre, fakir de durumuna göre vermelidir. Münasip bir müt'a vermek iyiler için bir borçtur." (Bakara/ 236)
Burada temas edilmesi gereken güncel bir mesele de vardır ki o da şudur; "Nişanlılık döneminde İslam nikâhı gereklimidir?"
Öncelikle şunu bilmek gerekiyor; Bir hukukun işlemesi için üç şey gereklidir. Birincisi; hukukun kendisi, ikincisi; hukukun gerekliliğini ve geçerliliğini vicdanında kabul etmiş bireylerden oluşan bir toplum, üçüncüsü; hukukun işleyişini sağlayacak hukuk organları. Günümüz şartlarında İslam Hukuku'nun işletilmediği malumdur. Ticaret, nikâh, miras gibi konuları içerisine alan muamelat fıkhı sadece mü'minlerin vicdani samimiyet ve kabulü ile bireysel olarak işleyebilmektedir. Nişanlılık döneminde yapılmalımıdır diye sorulan İslam nikâhının gerekçeleri, fayda ve sakıncaları açısından incelenmelidir. Gerekçe olarak genelde; nişanlı gençler arasında oluşabilecek tenhalaşmalarda uhrevi sorumluluklardan kurtulma hali gereklilik mazereti olarak sunulmaktadır. Gerçekten uhrevi kaygı sebebiylemi böyle bir ameliyeye girişiliyor yoksa nikâh olsa da olmasa da oluşabilecek tenhalaşmaları nikâh adı altında meşrulaştırmaya çalışıp nikâh hukuku suiistimal mi ediliyor?
İslam Hukuku'nun icra edilmediği beldelerde muamelat fıkhının bireysel katkılarla işletilmeye çalışıldığında dikkatli olunması gereken hususlar vardır. Taraflardan herhangi birisinden yada her ikisinden kaynaklanabilecek hüküm ihlalinde hükmü nihayete bağlayacak bir merci olmamasından mütevellit taraflardan en az biri mutlak zarar görecektir. İslam'ı yaşama adına bir müslüman diğer müslümana zarar verecektir. Günümüzde nikâh fıkhının ihlalinde en çok zarar gören taraf özellikle kız ve kız tarafı olmuştur, olmaktadır. Zira toplumsal örfte 'nişandan ayrılmış kız' olmanın bir bedeli vardır. Hele birde nikâh akdinin ve mehrin belgelenmemesi, senede ve kayda alınmaması söz konusu ise erkek tarafıda Allah'tan korkmuyorsa kız tarafı maddi ve manevî açıdan olmadık zorluklar yaşamaktadır. Nişan akdinin bozulmuş olmasına rağmen, düğünün gerçekleşmeyeceği kesinleşmesine rağmen, erkek, boşamama tehdidi ile kadının hakkı olan mehri dahi almaya kalkışması görülür şeyler olmuştur. Günümüzde İslam'ın kolluk kuvvetleri ve mahkemesi olmaması hasebiyle zalim taraf dilediği gibi nikâh fıkhını suiistimal etmektedir. İşin başında konuşup anlaşırken nice İslamcı (!) kişi ticaret, miras, mehir, nikâh gibi konularda sonlara doğru İslamcılığını yitirmiştir. Böylesi durumlardan korunmak için aileler nişanlılık dönemindeki oluşabilecek tenhalaşma problemini nikâh usulü ile değil de, meşru görüşme için aileden üçüncü şahsın bulunma zorunluluğunu esas alan fıkhi hükümle çözmelidir. Nikâh kıyan hoca efendiler ve nikâh şahitleride nikâhtan sonra oluşabilecek olumsuz olaylara binaen taraflardan birine yapılan haksızlıklardan mutlak mesul olduğunu unutmamalıdır. Ailenin izni ve haberi olmaksızın bakireye kıyılan İslam nikâhının hükmü; en hafif hükmüyle harama yakın mekruh olduğu unutulmamalıdır. Birçok müctehid imama görede nikâhın geçersiz olduğu yine unutulmamalıdır. Mehir mutlaka senede bağlanmalı, borç ve alacak kısmı, borçlu ve alacaklı isimleriyle belirtilmelidir. Bu senet düğüne kadar yedi eminde de kalabilir. Düğünde ya senet ya da senedin karşılığı kadına teslim edilmelidir. Kadın alacağını erteler ya da bağışlarsa kendi bileceği iştir. Muamelat fıkhının içerisindeki herhangi bir fıkhi hüküm üzerinde anlaşıp ta sonradan bu anlaşmayı ihlal eden günahkâr kişilere mutlaka iyilik emredilmeli, fıkha tabi oluncaya kadar kendisine tavır alınmalıdır. İyiliği emir, kötülüğü men etmeyen ve tavır almayan günahkar kişiye yakın çevre bu günah ve suiistimalden mesuldür. Nurlu İslam Hukuku'nun herhangi bir hükmünün birileri tarafından suistimal edilip zulüm malzemesi olarak kullanılmaması için kötü niyetli kişilerin olabileceği, hidayet sapması olabileceği ve ya düğünden önce kıyılan tescilsiz nikahın hemen ardından erkeğin ölmesi ile kadının miras hakkını gözetecek erkek tarafının olup olmadığı mutlaka hesaba katılmalıdır. Malesef cahiliye örflerinin ve kanunlarının hâkim olduğu bir toplumda yaşayan mü'minlerin bir kısmı sadece karşı tarafın parmağını kesen şeriatı severler ve kendi parmağını kesen şeriatı inkar etmede de bir beis görmezler. Bu durumun imanlarını zedeleyebileceğini de malesef kavrayamazlar.
Son söz olarak; Ticaretle uğraşan mü'minin ticaret fıkhını bilmesi gerektiği gibi evlenecek veya evlenmiş erkek ve kadın mü'mininde nikah, mehir, talak, boşanma gibi konuları bilmesi gerekir. Bu konulardaki bilgi eksiklikleri için fıkıh kitaplarına müracaat edilmelidir. Bize her konuda nurlu ve hikmetli bir hukuk gönderen Allahu Teala'ya hamd olsun. Her konuda kendisine ve bizlere emredilen hukuku tebliğ edip pratik hayatta yaşayan ve yaşatan Hz. Muhammed Mustafa'ya ve Ashabına salât ve selam olsun.

vuslat

Bu yazı toplam 3803 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar