Mazlum DER'den Hükümete Sert Tepki

Mazlum DER'den Hükümete Sert Tepki

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti ile İşgalci İsrail yönetimi arasında görüşmeleri süren anlaşma süreci ile ilgili basına yansıyan haberler üzerine MAZLUMDER Genel Merkezi açıklama yaptı.

İşgalci İsrail yönetimi’nin Gazze’ye uyguladığı hukuksuz ambargoyu delmek ve hukuksuz ambargoya dünya kamuoyunun dikkatini çekme amacıyla Gazze’ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisi 31 Mayıs 2010 tarihinde işgalci güçlerin saldırısına uğramıştı. Gemiye gerçek mermilerle açılan ateş sonucu 10 aktivist hayatını kaybetmiş 23’ü ağır olmak üzere 50’den fazla aktivist de yaralanmıştı. Devamında gemiyi zorla alıkoyan ve geminin yükünü gasp eden İsrail yönetimi aktivistleri tutuklamış ve günlerce kötü muameleye maruz bırakmıştı. 

 Olayın akabinde Türkiye Cumhuriyeti ile İsrail yönetimi arasında diplomatik ilişkiler askıya alınmış ve Türkiye hükümeti “mağdurlara tazminat ödenmesi, İsrail’in Türkiye’den özür dilemesi ve Gazze’ye uygulanan ablukanın kaldırılması” olarak 3 maddede özetlediği şartlar yerine gelmeden ilişkilerin normal seyrine dönmeyeceğini ifade etmişti. MAZLUMDER olarak bu tavrı yeterli olmasa da olumlu bulduğumuzu belirtmiş ve İsrail’e karşı tepkilerin hukuki ve ticari yaptırımlar olarak da gösterilmesi gerektiğini ifade etmiştik.

 Ne var ki vahşi saldırının vuku bulduğu 2010 baharından beri Türkiye ile İsrail arasındaki ilişkilerin seyri, adaletin yerini bulmayacağı ve böylesine bir hak ihlalinin, reel politik çıkarlara kurban edileceği yönünde güçlü işaretler taşımaktadır. Bu işaretler en bariz şekilde Mavi Marmara’daki katliamın sorumlularına yönelik yargı sürecinin T.C. Dışişleri Bakanlığı tarafından tıkanmasında ortaya çıkmıştır. Cinayetlerin zanlıları hakkında mahkeme tarafından çıkarılan yakalama kararı Dış İşleri’nin engeline takılmış durumdadır ve İnterpol’e gönderilmemektedir. Yargı kararının Dış İşleri’nde bekletilip uluslararası mekanizmalara aktarılmaması siyasi iktidarın yargı sürecine müdahalesinin kirli bir örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. 

 İsrail temsilcileri ile Türkiye hükümeti temsilcilerinin “iki ülke arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi” maksadıyla uzun bir süredir müzakere halinde oldukları kamuoyuna sık sık yansımaktadır. Müzakere sürecine dair basına yansıyan bilgiler arasından en dikkat çekici olanı saldırının sorumlularına yargı muafiyeti sağlanması maddesidir.Her iki ülke hükümetinin yapacağı "Tazminata karşılık yargı bağışıklığı" anlaşmasının parlamentolardan geçirilerek uluslararası antlaşma formatına sokulacağı, böylece Anayasa 90. Md'ye atfen faillerin yargı bağışıklığı kazanmak suretiyle cezasız bırakılacağı iddia edilmektedir. 

 Bu, ne everensel hukuk kurallarıyla ne anayasanın kendisiyle ne de ceza hukukunun temel ilkeleriyle bağdaşmaktadır. Bilinmelidir ki, Mavi Marmara baskını sırasında saldırganların gerçekleştirdiği fiiller, Türkiye'nin de taraf olduğu uluslararası sözleşmelere ve yine Türk Ceza Kanunu hükümlerine göre insanlığa karşı suç niteliğindedir.

 Bu anlaşma öncelikle "kişiye özel ya da belli bir meseleye özel ceza ya da ceza bağışıklığı" hükmü TCK'nın kanun önünde eşitliği düzenleyen 3. Maddesine açıkça aykırıdır. Bununla beraber ceza hukuku "kişinin değil fiilin" suç tanımına uyup uymadığıyla ilgilenir. Fiilin suç olarak nitelendirilebilmesi hukuka aykırılık unsurunu taşıması ile ilgilidir. Hukuka aykırılığı ortadan kaldıran hiç bir sebep ise failin şahsı ile ilgili değildir. Saldırı sorumlularının Türkiye'de yasama ya da diplomatik dokunulmazlıkları da bulunmamaktadır. 

 Böyle olduğu kabul edilse dahi kişilerin insanlığa karşı suç anlamındaki eylemlerinin dokunulmazlık zırhı sayesinde cezasız kalamayacağı hususu TCK'nın ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmelerin gereğidir. Ayrıca Türkiye'nin taraf olduğu pek çok sözleşmede, yaşam hakkı ve kötü muamele yasağı kapsamında devletin üzerine pozitif yükümlülük yüklenmiştir.

 Saldırganlar için âdem-i mesuliyet anlamı taşıyacak herhangi bir uluslararası anlaşma, iddia edildiği gibi Anayasa’nın 90. Maddesi gereği Türkiye mahkemelerinin elini bağlamayacak, bilakis 90. Madde amir hükmü temel haklara dair sözleşmelere öncelik tanıdığı için mahkemelerin söz konusu sözleşmelere tabi çalışma zorunluluğu kalmaya devam edecektir; yani imzalanacağı iddia edilen böylesi bir anlaşma ne hukukun evrensel ilkelerine, ne uluslararası sözleşmelere ne de yürürlükteki anayasaya uyacağı için abesle iştigal dışında bir anlam taşımayacaktır. 

 Bu bağlamda MAZLUMDER olarak Dış İşleri bürokrasisi marifetiyle tıkanan Mavi Marmara yargı sürecinin ne pahasına olursa olsun hiçbir pazarlığa konu olamayacağını ve adeletin ulusal, ekonomik veya başka bir çıkar karşılığı pazarlık nesnesi haline getirilemeyeceğini beyan ediyor, böyle bir anlaşmaya en sert şekilde muhalefet edeceğimizi kamuoyu önünde ilan ediyoruz. 

 Türkiye hükümeti ne Mavi Marmara mağdurlarının ne de Filistin Halkı’nın haklarına halel getirecek bir konu üzerine pazarlık etme hakkına sahip değildir!

  

 Hüseyin SEVİM

 MAZLUMDER Gen. Bşk. Yrd.