Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kült, spor, eğitim

Bazı kelimeleri ne kadar kullanıyoruz, hem de ne anlama geldiğini bilmeden ve düşünmeden.

Her tarafta “Kült-ür merkezi”, her tarafta “Spor salonu”, her tarafta “Okul”..

Bunlar aslında işgal ordularının Truva atları.. Hatta giderek “cami”lerimiz de elden çıkıyor. İkonalarımız oluşuyor, ritüel, seremoni, dua ve ayin-i ruhaniler camiye hakim oluyor.

İçimiz, dışımız “batı”.. Yediğimiz, içtiğimiz, giydiğimiz. Ve artık onların “dil”i ile de konuşmaya başladık. Okul onların, Media da öyle. STK’lar da fonlanınca bizim birçok STK, batılı yaşam tarzı ve algı dünyasının misyoneri oldu.

Bizim çocuklarımız kendi musikisinin makamlarını da bilmez, kendi aylarının adını da. Ve bilmediğini de bilmez. Dahası böyle bir derdi de yoktur. Bu nesil, din, tarih ve gelenekten kopartıldı. Osman Yüksel”in “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler” diye bir eseri vardı, işte böyle!

Mabed”lerimiz elimizden alındı, önünde törenler düzenlediğimiz “Abide”ler diktiler meydanlara. “Tanrı Agustus”a adanmış “ay”ımız var. Tâhir nedir bilmiyoruz ama, herkes temizlik tanrıçası “Hygiene”i bilir ve “Gusül” almayı bile unutan bu nesile derdimizi nasıl anlatacağız, bilmiyorum. Çünkü hem lisanımızı kaybettik, hem kalbimizi, ağzımızda o konuşmaya yarayan organımız başka musikiler terennüm ediyor bize.. 

Bu örnekte olduğu gibi kültürlü birinden Kamil insan olmaz. Müslüman “Aydın” da olmaz. Çünkü bir “Aydınlanma felsefesi”nin “Ürün”ü değiliz. Arif olur, Münevver olur ama aydın olmaz. Bu şekilde spor  yapan sağlığını kaybeder. Bu okullardan mezun olanlar için söylüyorum: Cehaletin bu kadarı ancak bu eğitimle mümkündür. Bu camiler, bu din dersleri için ben dün “Bu din benim dinim değildir” diye bir kitap yazmıştım. Birileri din’i bireysel planda vijdanlara, toplumsal planda Mabedlere hapsetmek istiyor. Birileri Kiliseye benzer bir Cami, Papaza benzer bir Hayal peşinde. Buna dikkat! Camide cenaze namazı kılıyoruz, “Hakkınızı helal ediyor musunuz?” diye hakkında soru sorulan kişinin adını bile bilmiyoruz. “Er kişi niyetine” gidiyoruz. Kime helal ediyoruz, kim bu, bilmiyorum.. Nikah memuru soruyor (Din görevlisine  Laik nikah kıydırsak ne yazar) “hiçbir etki altında kalmadan”. Etki altında kalmamışsa niye evlensin ki! Aslında “Baskı altında kalmadan” demesi gerek. Şafiye göre, bir kişi anne-babasının rızası olmadan birisi ile evlenemez bile!

Normal” mi bunlar. Sahi normal dediğiniz şey norm’al mi? O “norm”u kim koyuyor düşündünüz mü? Bizim sağlık bakanlığı tuzu lokantalarda masadan kaldırttı. Ya hu geleneğimizde biz yemeğe tuzla başlar, tuzla bitiririz. Bana ne İskandinav ülkelerinin “norm”undan. Adamlar terlemiyor bu bir. İkincisi sürekli maden suyu içiyorlar. Zaten su yoluyla haddinden fazla tuz yükleniyorlar. Onların norm’u niye bana norm oluyor.

Kült ne demekti? Kült: tapınma, tapma. Dini tören, ibadet, ayin, Paganlar için de “inanç biçimi” anlamına geliyor.. Latince “Cultus”, Fr. “Culte” olmuş ve kelime anlamı ile tapınma, tanrı’ya, ilahi bir varlığa yahut tanrı sevgisine mazhar olmuş kişilere gösterilen saygı da bu anlamda. Mitolojik tanrılara, efsaneleşmiş, kendilerinde ilahi güç vehmedilen efsanevi kişilerin hayatları, onların mezarlarına ve hatıralarına karşı gösterilen aşırı saygı, efsaneleşmiş kişiler ve olaylar ile ilgili anlatılan hikayeler bir Kült oluşturur. FETÖ’cülerin ve O.N.Çerman, Tekin Alp, Nejla Çarpan gibi birtakım Kemalistlerin Kemalizm’e yüklediği anlam da buna örnek olabilir.

Birileri birilerini “İdol: Put” ediniyor. Aslında bu da aynı şeydir. Onu üstün, erişilmesi güç görüyor ve ona benzemeye çalışıyor. Onu eleştirilmez, tartışılmaz, “La yüs’el” görüyorsa bu onu idol edindiğini gösterir.. Sahi insanların şimdi bu anlamda ne kadar çok “İdol”leri var değil mi!? Ne kadar çok putumuz var! Para, nefsimiz, makam, din ve devlet büyükleri, her şey bir puta dönüştürülebilir.

  Daha doğrusu, doğrudan, kasdedilen “pagan topluluklardaki ‘religio’ anlamında bir din” 1700’lerde Kültür din yerine ikame edilmek istendi. “Kültür Milliyetçiliği”nin temelinde de “dil” vardır. Dili değiştirirseniz her şey değişir. Yasa da değişir din algısı da.

Kült’lerin sembolleşen “Abide”leri vardır. Abide “İbadet edilen” demektir. Yani her abide bir put’dur, İslam inanışına göre. Onlara sormak gerek, “Mubud’unuz kim” diye. “İbadet”, “İbadethane” de aynı kökten geliyor: Abd! Abd dediğiniz “Kul” dur. Bütün bunlar “Kulluk” ile ilgilidir.

Aslında meşru anlamda Eğitim de, Kültür de “Maarif”in içinde vardır. Öyle “Milli Eğitim” filan olmaz. Hele tevhidi tedrisat kapsamında baktığınızda “tek tipleştirici bir eğitim”le çoğulcu bir topluma ulaşılamaz! Okul “L’Ecole’den galat. Kendi geleneğimize ne kadar “Fransız kaldığımızın resmi”dir bu tablo. Mektep-Medrese’yi unuttuk gitti zaten. Bugün kendine “Medrese” diyenler de şeklen “Medrese”. Yoksa o anlam ve derinlik yok uygulamada. Artık “Enstitü”ler kuruyoruz, “Akademi”ler kuruyoruz, Papaz kılığı giydirilmiş “Rektör”lerimiz, “Dekan”larımız var.

Tek Devlet, tek vatan, tek millet, tek bayrak diyoruz da, Zaten Devlet deyince diğerleri onun “içinde mündemiç”, “tahtında müstetir” değil mi! Ülke, Yurt, Memleket’e ne oldu da “Vatan”a takıldık kaldık. Zavalli Namık Kemal oysa “Vatan yahud Silistre”yi yazdığı için hapse atılmıştı.. “Vatan” İttihat Terakki’deki, Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak şeklinde özetlenen “Üç Tarzı siyaset”ten “Türkleşme”yi seçenlerin, ötekilerden kurtulup “ulusa ait” bir toprakta varolma iddiasını çağrıştırdığı için, “Osmanlı” da, “Millet” temeline dayalı ”Ümmet” birliğine karşı “bölücü bir tedai” yaptığı için “tehdit” olarak algılanıyordu.

Ha! Bu arada, Lozan’da dini “din-i mübini İslam” olan bütün anasır “Türk” kabul edildiğinden, Müslümanlar azınlık kabul edilmemiştir. “Türk olmak”, “Lozan muahedesi”ne göre eşittir, “İslam”dır. Yani etnik bir kimlik ifade etmez! Bugün bu fikri savunan arkadaşlarımız da var. “Türk İslam”, “Türk’ün İslamı”, “Türk=İslam” diyenler olduğu gibi. Bana sorarsanız, din Allah’a aittir, onun önüne ve sonuna bir şey eklemek “Has” olan manaya zarar veriyorsa muzırdır.

Bayrak” zaten bu birliği temsil ediyordu. Osmanlı’da bir de toplumun “üssül esasını temsil eden” İslam ümmetini ise, “Sancak” temsil ediyordu. Sahi belgesellerde, filmlerde Çanakkale’de hiç sancak görünür mü? Ya da savaşta Almanlarla aynı cephede savaşıyorduk ve bu “Bedr’in aslanları ile kıyasladığımız” bu “Cihad”(!)ın genel komutanı Alman generali Liman Von Sanders’ti, ama Alman bayrağı da göremezsiniz! Ha “Cultur ırkı”!? hayvanlarımız, mantarlarımız da var biliyorsunuz. Hayvanlarda ve bitkilerde “Irk ıslahı” yapmanın, yani “tabii seleksiyon”un ötesine geçip, bitki ve hayvanların geni ile oynamaya başladık. Unutmadan, Cumhuriyetin ilk yıllarında Kültür=Ekin” diye tercüme edilmişti. Tarlada patates yetişiyor ya, o L’Ecole’ler, Kültür politikası ile Mektepleri “İnsan Harası” ya da insanı patates gibi yetiştirecekleri seralara dönüştüreceklerdi!

Spor ne demekti? Biyolojide şöyle bir ansiklopedik bilgi var: “Bitkilerin ya da bir hücreli hayvanların çok özelleşmiş olan ve yaşamın sürekliliğini sağlayan üreme yeteneğindeki hücrelere verilen ad.

“Sporla üreyen bitkiler, bitkilerin ilkel bölümünü oluştururlar. Bunlara çiçeksiz bitkiler denir. Bu bitkilerin gözle görülen bir üreme organları yoktur. Sporlar ana bitkiden ayrıldıktan sonra kendi kendilerine ya da dış etkenlerle yer değiştirebilirler.” Bugün sporla çok daha fazlasını yapıyorlar, hem de spor adına, sadece maddi açıdan değil manevi açıdan da! İdman yapın. Vücudunuzu mutlaka hareket ettirin, ama mesela boks ve futbol asla! Diğerlerini yaparken ihtiyad edin. Yoga ya da Transandantal Meditasyon gibi şeylerden doğru yöntemleri alabiliriz elbette ama, bir bütün olarak asla! Selâm ve dua ile.

Bu yazı toplam 942 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar