Abdurrahman Dilipak

Abdurrahman Dilipak

Kriz ne zaman patlar?

Birileri bulanık suda balık avlamak isteyebilir. Korona krizini ekonomik, siyasi, toplumsal krize dönüştürmek için ins’in şeytanlarının devreye girmesi sürpriz olmaz. Onun için herkesin dikkatli olması gerek. Nebbaşlar her zaman ve her yerde vardır.

İster siyaset, ister şirket yönetiminde olsun, eğer köklü bir gelenek, güçlü bir otokontrol sistemi yoksa üç halden ikisinde kriz olur. Bir iş’te üç hal söz konusu: Ya işler çok iyi gidiyordur ve kâr çok büyüktür, ya işler kötü gidiyordur ve zarar çok büyüktür. Ya da işler kâr ile zarar arasında, bazen kâr, bazen zarar, ortalama baş başa gidip gelmektedir. Eğer bazen kâr, bazen zarar ediyorsa, ortaklar bir süre birbirlerine tahammül ederler. Uzun sürerse o işten kurtulmaya çalışırlar. Eğer kâr ya da zarar büyükse o zaman ortaklardan her biri ötekinden kurtulmaya çalışacaktır. Bütün başarılar kendinden, bütün zararlar ötekindendir çünkü. Her iki taraf da böyle düşünür. Bir süre şirkette kadrolaşma, bağımlı müşteri konusunda daha çok çalışacaklardır, ya da yakasını kurtarmak için huzursuzluk çıkartmaya, karşılıklı suçlamalara başlayacaklardır. Ama işin aslı başkadır.

Bu iş bir felaketle karşılaşınca hemen Allah’a sığınan, esenliğe çıkınca verdiği sözleri unutan adamın haline benzer. Her iki tarafta da samimiyet, hakkaniyet yoktur aslında. Ego vardır, ihtiras vardır.

Onun için kardeşler bile ortaklıklarını sürdüremezler. Başta birbirlerine ihtiyaçları olduğu için fedakâr gözükürler, daha çalışkandırlar, özverilidirler. Öyle görünürler. Sonunda da geldikleri gibi giderler.. Bu işler genelde böyledir. Mesela “Hakeme gidelim” deseniz, ne kadar dini görünürlerse görünsünler, kolay kolay, genellikle buna yaklaşmayacaklardır. Ya kaybeden kendileri olursa! “Dediğim dedik ya”, mesela istişareye yanaşmayacaklardır. Şura yapmayacaklardır. Çünkü kendileri her işin en iyisini, en doğrusunu bilmektedirler. Birisinin bir bilgisi varsa onu ucuz bir şekilde satın almadan önce birileri üzerinden o işi bedavadan öğrenmeye çalışacaklardır.

Bu hastalıklı kafa her yerde var. Kolay kolay da ıslah olacağa benzemiyorlar. Rakiplerine karşı acımasızdırlar. Sonunda gidip aynı tuzağa düşüyoruz. Bunun sağı solu yok. Parti, şirket, kooperatif, vakıf, oda, sendika fark etmiyor. Sağcısı da böyle solcusu da. Aslında para, makam konusunda çoğunun yok aslında birbirinden pek farkı. Bu ortamda devlete, STK’ya, medyaya herkese görev düşüyor.

Yıllar önce 1992’de yayınlanan “Yağmalanan Ülke Türkiye” kitabında Bacon (1561-1626)’un “Ayaklanmalar ve toplumsal kargaşalar üzerine” yazdığı bir denemeden bir alıntı yapmıştım. Bacon der ki “Devlete kara çalan sorumsuz konuşmaların sık sık ve uluorta yapılması, bir yandan devlete zararı dokunacak yalan-yanlış söylentilerin ağızdan ağıza dolaşarak büyük bir ilgi görmesi kopacak bir fırtınanın ilk işaretleridir.” (…) Devletin dört ana direği olan Din, Adalet, Yönetim, Hazine’den biri sarsılacak ya da güçsüz düşecek olursa insanların işi artık çok zordur. Ayaklanmaların sebebi 2’dir: Büyük yoksulluk ve büyük hoşnutsuzluk. Yıkılan ocakların sayısı ne kadar çoksa, karışıklığı destekleyenlerin sayısı da o kadar artar. Ayaklanmanın sebepleri ve körükleyici etkilerine gelince, dinde reform girişimleri, yeni vergiler, yasada ve törede değişiklik, tanınan imtiyazların geri alınması, toplumda gelen bir baskı, değersiz insanların ve yabancıların yükselmesi, açlık, ordudan çıkartılan askerler umut kırıklığına uğramış partililer, küskün bir toplumu ortak bir gaye etrafında toplayıp birleştiren bütün buna benzer şeyler..”

Bacon çözüm için, sorunların çözümüne öncelik verilmesi, aşırılıktan kaçınılması, israf ve aylaklığın önlenmesi, vergilerin hafifletilmesi, çok üretim az tüketmeyi, tarım, maden ve ulaşımın tanzim edilmesini, ihracatın desteklenmesini tavsiye eder ve “En önemlisi bir ülkede zenginlik ve imkanların birkaç elde toplanmasını önleyecek bir yol tutulmalıdır. Yoksa devlet, varlık içinde yokluktan ölür. Bu da tefecilik ve istifçiliğin, gayrimeşru kazanç yollarının piyasaya hakimiyeti ile son bulur” der.

Bacon’a göre Burjuva ve Aristokrat kesim kışkırtmadıkça halkın kendiliğinden kolay kolay harekete geçmeyeceği görüşündedir. Bu konudaki çözüm teklifi ise şöyle: Halka hoşnutsuzlukları ile kızgınlıklarını ölçüyü kaçırıp işi azgınlığa dökmeden açığa vurma özgürlüğü tanımak güvenilir yollardan biridir. Öfkesini içine atan, yarası için için kanayan kimse onarılmaz çıbanlar, irinli yaralarla toplumsal öfkeyi daha da büyütürler. Bacon’a göre yöneticiler kışkırttıkları öfkenin kurbanı olurlar. Yapacakları en akıllıca iş umudu ve güveni canlı tutmaktır.

Evet, bizde de birçok hikmetli sözler vardır. Pendname’ler, Siyasetname’ler, Fütüvvetname’ler, Emanname’ler bunlarla doludur. Hz. Ali’nin Malik b. Eşter’e mektubuna bakalım. Korona sebebi ile eve kapanınca daha fazla okuyalım ve düşünelim. Korkunun ecele faydası yok. Ama korku ve panik işleri daha da içinden çıkılmaz hale getirebilir. Panik yok. Öfke yok. Sabır. Selam ve dua ile.

Bu yazı toplam 689 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar