“Kötü insan” üretiyoruz

“Kötü insan” üretiyoruz

Bir toplumun felsefesinde “İyi İnsan”, “Kamil İnsan” hedefi yoksa evrende boşluk yoktur görüşünce “Kötülük” yönüne, “Karanlıklar” yönüne doğru eğilim öne çıkar.

Mahmud Erol Kılıç

Eskiden filmlerde “Kötü Adam” rolünde oynayan oyuncular dahi sokaktaki insandan tepki görürler, oynadıkları rolün yapısı gereği sevilmezdiler. Son yıllarda ise “Kötü İnsan” tipine öyle alıştırıldık ki hep beraber o hedefe doğru gider olduk.

 

Bir toplumun felsefesinde “İyi İnsan”, “Kamil İnsan” hedefi yoksa evrende boşluk yoktur görüşünce “Kötülük” yönüne, “Karanlıklar” yönüne doğru eğilim öne çıkar. Kötü İnsan üretiminin sebeplerini bulmamız gerekiyor. Yoksa sokaklar yürünmez oldu. Katillik, hırsızlık v.b. gibi hasletler yaygınlaştı. Kadına, çocuğa, yaşlı insana, hastaya, acize, hayvana yönelik acımasız davranışlar ne ilk çağlarda ve ne de orta çağlarda bu denli merhametsiz olmamıştı. Zira insani vicdan ve ahlak düşmanla savaşırken bile bir savaşçı etiği verirdi. Şimdi ise hiçbir değer tanınmaz oldu. Her gün bir hiç uğruna insanlarımız katloluyor. Gencecik çocuklar artık “öldürerek”, “uyuşturucu kullanarak” kimlik sahibi oluyorlar. Cinayetler artık lise düzeyine indi. TV dizileri fecaat. Uzun yıllardır tanıdığım ve gününün tamamını Türk TV’lerini izlemekle geçiren bir İranlı Azeri ev hanımı yakın zamanda görüştüğümüzde artık izlemediğini, izleyemediğini söyledi. “Hep kan, hep bıçak, hep cinayet, hep uyuşturucu, hep pespaye insanların rezâlet hayatları. Siz de “yüksek kültür” yok mu? Size ne oldu böyle?” diye sorduğunda cevap veremedim.

Bazılarınız bana kızabilir ama olsun dost acı söyler demişler ya siyasi ve bürokratik mekanizma kendi ütopik dünyalarına hapsolmuş vaziyette. Real-politikten çok uzaklar. Bir sonraki seçimde yerimi nasıl korurum gibi basit ve günlük meselelere indirgenmiş siyasetin felsefesi olmaz, kalmaz çünkü. Siyasetçinin bilgi kaynakları sağlıklı değil. İlüzyona dayalı. Gelenekli bilgi kaynaklarından Hakka’l-yakin veyahut Ayne’l-yakin bilgiye sahip değiller. Halkın bilgisi sadece seçimlerde yaptırılan anketlerle elde edilemez. Yenikapı’da İDO çıkışında vatandaşın istediği yere taksi alamadığını, eğer ısrar ederse dayak yediğini, Sultanahmet ve Bayazıd civarında hiçbir yerli vatandaşın taksi çeviremediğini, pek çok turistten nasıl fazla paralar alındığını siyasetçi taksi durağında çay içtiğinde öğrenemez. Bizzat oradan taksi çevirirse, yabancı dil bilip de yabancı dostlarıyla konuşursa gerçeği öğrenebilir ancak. Metrobüse binenlerin halinden çakaralmazlı araçlarla gidenler anlamaz zira.  

İnsanın doğasındaki “İyi” bozulmaya açıktır ve buna çok elverişlidir. Zira kendisi her ne kadar ruhani âlemde tasarlanmış ve o ruh ona üflenmişse de peşinden maddesel olana inerek bedenlenmiştir. İşte maddenin hakikati değişmezlik üzere sabit olmadığı için bu durum tefessühe, fesada, bozulmaya açık bir yapı oluşturur. Yani eğer insan yüce değerler üst-ahlakının otoritesi altında olmazsa bozulmaya, kötülüğe meyleder. Yani öyle ortada kalmaz. Şeytani süreç bu noktada aktiftir hemen onu ayaklarından çeker.

Kant; “İnsan ancak eğitimle insan olabilir” der. Zira insan kemalinin sırrı onun eğitiminde saklıdır. Eğitimin mütemadiyen geliştirilmesi gerekir ki peşi sıra gelen her bir nesil insanlığın mükemmelliğine doğru ilerlesin. Her nesle düşen görev geçmişten edindiği tecrübeleri kendi tecrübeleri ile bütünleştirerek bir sonrakilere daha mükemmel surette devretmesidir. Bu yüzden eğitim ve yönetim birbirini tamamlayan iki zor sanattır. İnsanın içindeki “iyi” ve “kötü” erken yaşlardan itibaren doğru yöntemlerle terbiye edilirse hem kendisi ve hem toplumu ve hem de bütün insanlık için iyi bir insana dönüşmesi mümkündür. Öğretmenler öncelikle serkeşliği, lakaydiliği ortadan kaldırmak adına çocukları disipline etmeli ikinci olarak da yeteneklerini gün yüzüne çıkaran bir kültür eğitimi vermeli. Bu iki merhalenin ardından onlara ayırt etme melekesi (tefrik) ve anlayış (idrak) kazandırarak toplumda incelikle ve nezaketle hareket eden medeni insanlar haline getirmelidirler. Bu da ancak ahlaki eğitimle olabilecektir.

Tabii ki Kant’ın bu sözlerinin muhatabı sadece okul öğretmenleri değildir. Öğretmenler, mürşidler, üstadlar, pirler, eğitmenler, hocalar v.b. gibi ne kadar insan eğitimi kutsal mesleğini icra eden varsa beraber hareket etmeliler. İnsan eğitiminin birinci gayesi kendini tanımadır. Sen öncelikle kendini tanımadığın zaman diğer bilinecek şeyleri de anlamazsın. Geleneğimizde dergahlar en mühim insanın kendini bilme eğitiminin ocaklarıydılar. İster Sünni ister Alevi tarikatlerde her zaman esas olan “Özde ben bir insan olmaya geldim” hedefiydi. Bütün mürşidlerin târif ettiği, Sâdıkların menziline yettiği, Enbiyânın evliyânın gittiği, Özde bir insan olmaktı. Tabii o yollar kapandı. Toplum bu irfan ocaklarının eğitiminden mahrum bırakıldı. Geriye kalan dini eğitim ise bu özden uzak. İnsan ruhuna hitap etmiyor. Maneviyat din bilimlerinden dışlandı. Din artık maddi tarih konusu oldu. Bakmayın siz o ileri geri konuşanlara, hakiki ne Sünni ve ne de Alevi dervişinden terörist çıkmaz, hain çıkmaz, katil, câni çıkmaz. Ailesine, çocuklarına, yaşlılara, hayvanlara eziyet eden çıkmaz. Bir tane gösteremezsiniz. Aksine, mübtela olduğu uyuşturucu ve alkol batağından kurtulan, eşkıyalığı bırakan, hırsızlığa tövbe eden, öfke kontrolünü öğrenen, kul hakkı nedir öğrenen, bütün eşyaya merhamet gözüyle bakmasını öğrenen insanlar yüzlerce var..

Ey ilahiyat hocaları, ey Diyanet hocaları, ey Milli Eğitim görevlileri, ey yöneticiler! İnsanın ruhuna hitab eden bir projeniz yoksa boşuna zahmet çekmeyin, insanın “Kötüleşme”sine mani olamazsınız. Olamıyorsunuz da, durum ortada.. İnsan kalitemiz her geçen gün bozuluyor. Gençlerimiz bonzai âlemlerinde.. Çözüm imam hatip liselerinin, ilahiyat fakültelerinin, camilerin, vakıfların, derneklerin v.s sayısını arttırmakta da değil. Nerede ve hangi çatı altında olursa olsun insani ve ruhanieğitimin verilmesinde. Yoksa bu kadar sayısal çoğalmaya rağmen insan kalitesinin düşmesine ne demeli? Kalite dikey bir süreçle yakalanır, yatayda ise tezahür eder. Unutmayın ki dikey yani enfüsi eğitimi ihmal, yatay olanın da bozulmasına yol açar. Çünkü “Kendi nefislerini dönüştürmeyenler toplumsal dönüşüm yapamazlar” (Kur’an 13/11).

yenişafak