Merve Kavakçı

Merve Kavakçı

Kolektif güvenlik

İçinde bulunduğumuz modern çağın sihirli kelimesidir güvenlik. Aslında sihirli olması bugünkü dünya siyasetinde gün yüzüne çıkmış haliyle kullanılıyor olmasından. Yoksa mefhum olarak yeni var olan veya uluslararası siyasetin dikkatini çeken bir mefhum değildir güvenlik. Var olagelmiştir, tartışılagelmiştir, kavgaların bir parçası hep olmuştur. Ancak eskiden farklı olarak şimdi sihirli olarak kullanılmaktadır. Eski dünyada güvenlik kelimesini telaffuz etmeye dahi gerek olmamıştır. Ulus devletlerin varlık mücadelesinde güvenlik sorunsalı kendini devlet bünyesinde inşa etmiş ve göstermiştir. Burada önemli bir not, eski dünyada güvenlikten kastın ulus-devlet güvenliği altında ulusun değil, yani milletin değil, yani halkın değil devletin güvenliği olduğudur. Halkın güvenliği ise dolaylı olarak yani indirekt bir prosedür sayesinde devlet makinasının kendini güvence altına almasından sonra sekonder yani ikincil olarak gerçekleşir. Türkiye üzerinden örneklendirmek istersek şunu söylemek mümkün. Hatırlayınız, eski Türkiye’de devletin manevi şahsiyetine hakaret adı altında insanların konuşma hürriyeti, istediği dili konuşma özgürlüğü, istediği şeyi giyme hürriyeti, sakalını uzatma, bıyığını kesme gibi kişisel kararlarına müdahale edilir ve bunların hepsi devlete birer saldırı olarak çerçevelendirilirdi. Bir çeşit algı yönetiminden söz ediyoruz. Oysa yeni Türkiye’de ulus-devlet güvenliği denince halkının güvenliği için var olan bir devlet anlayışından söz ediyoruz. Devlet varsa milleti, onu üreten, işleme sokan insanları için vardır diyebiliyoruz. Ve bu makinaya manevi bir şahsiyet yüklemeksizin sağlıklı bir şekilde araçsallaştırabiliyoruz. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın ilkesi bağlamında.

Uluslararası siyasette de güvenlik hep ön planda olmuştur. Sihirli kelime hemen hemen her türlü ulusal manevrayı meşrulaştırmış, soğuk savaş döneminde iki tarafı diğerine karşı güçlerini konsolide etmeye teşvik etmiş, soğuk savaş sonrası dönemde de tek kutuplu dünyanın şımarık çocuğu Amerika’nın işgallerini meşrulaştırmaya vesile olmuştur. Kolektif güvenlik her ne kadar yeni bir mefhum olmasa da işlevselliği açısından problematik olmuştur. Kime göre güvenlik, hangi güvenlik, ne ölçüde güvenlik gibi soruların cevapsız kalması bu kavram etrafından dönen tartışmaları ve “dolapları” da muammaya dönüştürmüştür. Çok afilli bir sözcük haline gelen güvenlik insanların ve daha da önemlisi başka toprakların insanlarının en mahrem alanlarına kadar nüfuz edebilme imkânı vermiştir devlet-ötesine.

Bakın şimdiki devlet-ötesi tartışmalardan birine. S-400 alımı. Alıcı Türkiye, satıcı Rusya. Rahatsız olan ABD. Alan memnun, satan memnun ama bir başkası hiç memnun değil. Sadece kendi mi.. Hayır. Başını çektiği ve motor gücünü teşkil ettiği NATO da memnun değil. Peki, herhangi bir şeyin alıcısı konumunda Amerika olsa ve buna Türkiye itiraz etse... Önce soralım itiraz eder mi... Etmeye hakkı olur mu... Hayır, istediğinden alır ve satar gözüyle bakar, nitekim, PKK’ya silah satışına olan itirazını dillendirmesine rağmen Amerikan yönetiminden herhangi bir kıpırdanma göremiyor Türkiye. Neden, ABD ABD’dir de ondan. Uluslararası siyasetin kabadayısı, astığı astık, kestiği kestik olanı olmaya alışmıştır da ondan. Aynı minval üzre, şimdi NATO’dan bir ABD sesi yükseliyor. S-400 alımından duyulan rahatsızlıkla beraber sonuçlarına katlanırsınız sopası gösteriliyor. Ama ne Türkiye eski Türkiye ne de dünya eski dünya değil.

yeniakit

Bu yazı toplam 716 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar