Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

Kök kurutmak

Kur’an-ı Kerim’de şöyle bir ayet var: “Bir kısım insanlar, müminlere, “Düşmanlarınız size karşı asker topladılar, sakının onlardan!” dediklerinde bu, onların imanlarını bir kat daha arttırdı ve “Allah bize yeter. O, ne güzel vekildir!” dediler.” (Al-i İmran 173) Biz mü’minler korkmayız. İşte Çanakkale geldi, bakın, bıyığı terlememiş çocuklarımızı göndermişiz cepheye, bıçak kemiğe dayanınca. Milli Mücadele annelerimiz çocuklarının kundağına mermi sarmışlar cephedeki Mehmedine göndermek için. “Allah bize yeter” demişiz bir kere yüreklerimizle. Zayıf düşmüşüz, Ayasofya’yı cami olmaktan çıkarmışız, ama içimizde minareleri ile saklı duruyor onun mabed kimliği. İstanbul ilelebet İslambol olmuştur. Kimse boşuna heveslenmesin. Biliyoruz, İstanbul İslambol olalıberi bir “Şark meselesi” ukdesi yüreklere çökmüştür. Biliyoruz Kudüs İslam’la buluşalı beri bir yerlerde yürek sancısı başlamıştır. Rövanş, rövanş, rövanş. Nasıl geri alınır bu sembol kaleler? Acaba Müslümanlar, özellikle de onun öncü gücü Türkler, gerisin geriye döndürülebilirler mi? İngiliz komutan Allenby Kudüs’e girdiğinde müttefikimiz Almanlar bayram etmişti, bunu biliriz. İsrail, onun adını Tel Aviv’de bir caddeye vermişlerdir, biliriz. Şunu da biliyoruz, Batı Dünyası’nın tüm derin mahfillerinde bir “Hesaplaşma” tortusu vardır. Yeni Zelanda’daki adam, bu tortuların içinden doğmuş bir urdur. Öyle bir ur ki, bir süre sonra kendi çevresindeki hücreleri de yutmaya yönelmiştir. Erdoğan düşmanlığı tabiidir de, Merkel’e neden düşmandır bu alçak? Çünkü bu tür urlar, içindeki mikrobu yeterince özümsemeyen hücreleri de yok etmek isterler. Batı dünyası, Yeni Zelanda gibi hemen herkesin “Dünyanın en sakin ülkesi” dediği bir alanda işlenen böylesi bir hunharlıktan utanıyor mudur acaba? Eh, biraz, bunu gözlüyoruz. Ama bence bu mel’un adamın üzerinde büyüdüğü kültürel bataklığa baksınlar, orada o tüm “Şark meselesi” hesaplaşmasına dair metinleri bulacaklardır. Saklandı bu mel’un hesaplaşma duygusu Batı’nın kültür kodlarında. Ayasofya’nın minareleri battı yüreklere. İşte onun içinden Breivik’ler çıkıyor, Tarrant’lar çıkıyor. Ne bekliyorsunuz? Bırakıp gitmemizi mi İstanbul’dan? Ayasofya’nın minarelerini sökmemizi mi? Kudüs Yahudi kentidir, dememizi mi? Ne bekliyorsunuz, bugün dünyanın bütün coğrafyalarında varlık gösteren Müslümanların gerisin geri ana yurtlarına dönmelerini, ya da Endülüs’te olduğu gibi dönüşmelerini mi? Yoksa Mehmet Doğan’ın “Türk Endülüsiye”sinde yazdığı gibi kök mü kazıyacaksınız tüm İslam topraklarında? Yeryüzünü mezbahaya mı çevireceksiniz? Yüz yıllar öncesinden başlayarak tohumlanan o kök hücrenin gelişe gelişe Tarrant’lara dönüşebileceği görülüyor. “Kıyamet savaşı”nın göze alınabileceği bile konuşuluyor. Külli bir yok oluşun hesabı. Bir bakması lazım, hala sağduyusunu kaybetmemiş, o damarın çılgınlığını gören Batı aklının olan bitene… Bu gidiş gidiş değil. İslam bir tebliğ idi. İslam’ın Peygamberi -sallallahü aleyhi ve sellem- Bizans Kralına sadece mesaj göndermişti, “İslam ol kurtul” diye. İran kralına, Mısır kralına. Bugün de İslam bir tebliğdir, dünyanın her yöresine. İslam Mekke’de doğdu, küçük bir Arap toplumunda. İnsanlar çağrıya cevap verdi ve İslam dünya dini haline geldi. Hristiyanlık da insanları çağırıyor. Çağırsın. İnsanlar İslam’ı ya da Hristiyanlığı özgürce seçsin. “Avrupa’da çoğalıyorsunuz” diye Müslümanları yok etmeye kalkmak, kendi toplumlarınız içinden bile düşman üretmek demektir. Merkel’i “Müslüman mülteciler”e imkan açtığı için hedefe koyuyor o mel’un. Batı dünyası, bütün insanlığı yok edecek bir kıyamet savasına kapı açmamak için İslamofobi’nin kökünü kurutmak üzere bir zihinsel devrim yaşamalı. İslam dünyası da içinden çıkan ve emperyalist dünyaya öfke ile bilenen insanlarına “cihadın terör olmadığı”nı öğretmeli… Ondan sonra İslam kendi insanlık kriterlerini anlatmalı, diğer inanç – düşünce sistemleri de kendi tezlerini… İnsanlar da bilginin böylesine küresel nitelik kazandığı bir çağda, kendi yolunu özgürce benimsemeli. Bu vahşet karşısında bile İslam dünyası, İslam’ın barışçıl dilini kaybetmemeye çalışmalı. Hikmeti, güzel öğüdü, mücadelede ise güzel yolu unutmamalı. (Nahl suresi, 125)

Bu yazı toplam 685 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar