Selâhaddin Çakırgil

Selâhaddin Çakırgil

Kastamonu, ‘müslüman Anadolu ruhu’nun mücessem özeti..

1 Mayıs günü Kastamonu’ya gittim. Özgür-Der’in‚ Üniversiteler Buluşması isimli proğramında bir konuşma yapmam istendiğinden..
Önce, etrafı temaşa ederek gitmeyi tercih edeceğimi söylemiştim, ama, İstanbul’dan Kastamonu’ya otobüs yolculuğu 7-8 saati aşabiliyormuş..
Bu yüzden uçak tavsiye edildi. Ama, Kastamonu’da havaalanı olduğunu bile bilmiyordum. Bu vesileyle öğrendim ki, hergün bir uçak kalkıyormuş İstanbul’dan ve yaklaşık 1 saatlik bir uçuştan sonra Kastamonu’ya varan uçak, yolcularını bindirip 2 saat kadar sonra da, oradaki yolcularını alıp, tekrar İstanbul’a dönüyormuş..
Yola çıkarken, Kastamonu da hava 10 derece, kapalı ve yağışlı de olarak açıklanmıştı.
Oraya vardığımızda ise, hava açık, güneşli ve 18-20 dereceydi..
*
Kastamonu, tarihî bir şehir.. Eski zamanların deve kervanlarının uğrak merkezlerinden birisi olduğunu şehrin tarihî dokusu zâten kendiliğinden anlatıyor size..
Ama daha yakından zamandan iki-üç şey hatırlatır bize bu şehri..
Birincisi, Mehmed Âkif’in, ülkeyi savunmak için Nasrullah Camii’nde yaptığı ateşli vaazlar..
Diğeri, Lozan Andlaşması’nda ’sonra halledilir’ denilerek çözüme kavuşturulamayan (ve Kerkük ve Süleymaniye’yi de içine alan) Musul eyaletini İngiltere’ye bırakarak problemi çözen (!?) M. Kemal’in, durumu halktan gizlemek için, başka bir gündem oluşturmak üzere, bu şehre gelip, elinde bir kasket, ’Efendiler.. Bunun adı şapkadır. Bunu giymek adam olmak demektir..’ gibi tuhaf mantıklarla nutuklar irad ettiği ve bütün ülkeye, -halkın başına börk geçirilmesi deyimini hatırlatacak şekilde- zorla şapka giydirilmesi ’inkilab’ının başlangıç noktası olması.. M. Kemal’in heykelleri bir kaç yerde karşınıza çıkabiliyor..

Üçüncüsü, Said Nursî’nin ’Kastamonu Lahikası’ adıyla meşhur risalesi..
*
Kastamonu’ya 42-43 sene önce gitmiştim arabayla, bir kış vaktiydi.. Şehri gerçek yüzüyle görememiştim. Şimdi ise, ağaçların yeni yeni yeşermekte ve çiçeklerin yeni yeni açmakta….
Bu güzel ve sessiz şehri yeniden gezmem gerek..
Ama, önce, Kenan Alpay kardeşimizin konferansı varmış, onu dinlemem lâzım.. Ondan sonra, Kenan’ı da alıp da alıp gezeriz diyorum..
Toplantının yapıldığı yer, şehrin 7-8 km. dışında, çam ormanları arasında, Turizm Md.lüğü tarafından gençlik merkezi olarak işletilen, güzel bir mekan..
Her şey ahşab.. Mescid, toplantı salonu, yemekhane, 300- 400 kişinin barınabileceği dörder kişilik küçük ve merkezî sistemle ısıtılan kulübeler..
Toplantı mekanına vardığımda, herbirisi üniversiteli veya ünivertiseyi bitirmiş çeşitli mesleklerden 250’yi aşkın bir toplulukla karşılaştım.. Kenan kardeşimiz Mehmed Âkif’in inanç ve düşünce dünyası etrafında güzel bir sunumda bulunuyordu.
O sırada bir yağmur başladı..
Ama, biz konferans biter bitmez şehre gitmekte kararlıydık.. Nitekim, biraz sonra hava yeniden açıldı. Meğer o günkü üçüncü yağmur ve üçüncü güneşli hava imiş o durum..

O gün, Başbakan Davudoğlu’nun seçim mitingi için geleceğine dair duyurular yapılıyordu.
Biz şehri dolaşmaya çalıyoruz..

40 küsur yıl öncelerdeki harab ve ve içine kapanmış olan eski şehir gitmiş, gençleşmiş ve şehri ikiye bölen ve suyu Ilgaz’dan gelen küçük çay’ın iki tarafındaki vadi boyunca neredeyse 7-8 km. kadar uzayan güzel bir şehir çıkmış ortaya.. Yeni yapılar şehri boğmamış.. Rahat ve yeşil alanlar ve bahçeler var..
Hele, şehrin ortasından geçen Karaçomak Çayı’nın suyu, pırıl pırıl.. Etrafı da yemyeşil, çimlerle kaplı.. 40 sene önce, etrafı çöplükten ve pilastik artıklarından geçilmiyordu..
Bu ’çay’, bana üzerindeki köprüler ve hele de suyunun ve çevresinin tertemizliğiyle Saraybosna’nın ortasından akan Milçe nehrini hatırlattı. Oranın temizliğine de imrenmiştim.

Yoldan geçmekte olan ve aykırı birisi olduğu tahmin edebilecek, bıyıkları ağzına girmiş bir kişiye memnuniyetimi söylüyorum.. ’Bu şehre 40 küsur sene öncelerde gelmiştim.. Bu şehri böyle ne güzel yapmışsınız.. Şu çay’ın ve çevresinin güzelliğine bakın.. Şehir de ter-temiz.’ diyorum.. Emekli bir mühendismiş, yakasında CHP rozeti var.. Bu düzenlemeleri belediyenin değil de, DSİ’nin yaptığını söyleyerek, AK Parti’ye bir pay düşmemesi için dikkatli izahlarda bulunuyor. Yıllardır, MHP elinde bulunan belediyeyi geçen yıl AK Parti kazanmış..

Hemen hemen bütün tarihî mekanlar restore edilmiş ve ediliyor.. Birinci Dünya Savaşı’nda emperyalistlerin desteğiyle Anadolu’ya saldırtılan Yunan ordusunun ilerlemesine karşı halkın savunmaya hazırlanması için Mehmed Âkif’in gelip vaazlar verdiği Nasrullah Camii de restore edilmekte olduğundan diğer yerleri gördük..
Buradaki tarihî mekanların hemen tamamı 500 yıl öncelerden kalma..
1460’larda yapılmış olan İsmail Bey Camii ve külliyesi.. (İsmail Bey, Çandaroğulları Beyliğinin son hükümdarı ve Sultan Fatih’in de dayısı olan Kemaleddin İsmail Bey..) İsmail Bey adına Şehinşah kayası üzerine, temel kazısı yapılmaksızın inşa edilmiş olan bu, son derece güzel yapı bütün ihtişamıyla hâlâ dimdik ayakta.. Gerçekten de görmeye değer..
Esasen bu şehirde, eski zamanların kervan yolcularının misafirlerhaneleri, deve hanları ve hamam, aşevleri vs. hep, zevkle işlenmiş taş yapılar.. Şimdi o mekanlarda hediyelik eşya satış satış odacıkları var.. Çevre de gayet temiz, nezih..
İsmail Bey Camii’nin mihrabı üzerinde bir metre büyüklüğünde kocaman harflerle yazılmış Allah yazısı (elbette arab alfabesiyle) var.. Onun sol tarafındaki duvarda da aynı büyüklükte, Hz. Peygamber’in ismi, Muhammed diye yazılmış.. Altta da imza gibi bir‚ ’Ya Ali ..’ yazısı..
Başka hiç bir yazı yok.. Ama, bu yazılarda san’atının hiç bir özelliği bulunmuyor. O güzel camie bu hatların yazılış şekli biraz ters gibi..
Biraz ileride de, İsmail Bey Külliyesi’nin arkasında Deve Hanı.. Güzel bir yapı.. Kastamonu zâten bir hanlar şehri.. Urgan Hanı, Pembehan.. Sultan Cem Bedesteni.. (Ki, Sultan Cem şehzadeliği sırasında burada sancak beyliği yapmış..)
Atabeygazi camii.
Kütübhanesi, hamamı, aşeviyle, türbesiyle, Şaban-i Veli Külliyesi.. Halkın çok itibar ettiği bir ziyaret yeri..
Restorasyonda olan Sinan Bey Camii’nin biraz ilerisinden, ’kalenin bir fotoğrafını alalım..’ diyoruz.. Arkadaşlar, ’Burada karanlık işler var galiba, buradan bir an önce uzaklaşalım..’ diyorlar.. Ne denilmek istendiğini anlamadım önce.. Meğer sokağın adı, ’Karanlık Evliya’ imiş.. Böyle isimlendirmelere niçin yer verilir, anlamak zor..

Akşam karanlığı basmadan kaleye çıkıp, şehri yukarıdan da temaşa edelim diyoruz. Kenan Alpay ve M. Ali Kaçmaz ve bize refakat eden iki genç doktor kardeşle birlikte, kaleye doğru tırmanıyoruz.. Kastamonu’yu yukarıdan temaşa etmek de ayrı bir güzel..
Kale’nin etrafındaki eski yerleşim dokusu yıkılmadan ve viraneye dönmeden, yenilenmiş, âdeta korumaya alınmış gibi.. Dış duvarları beyaza boyalı evler..
Evlerden yükselen soba dumanları, akşama yakın saatlerde, vadi üzerine açık mavi bir tül gibi örtünürken, oldukça hoş bir manzara oluşturuyor..
Kalenin iniş tarafında, hatıralık eşya satan hanımlar, yaşlı beyler..
Üzerinde Kastamonu’dan fotoğraflar basılmış kocaman bir hatıra masa örtüsü, sadece 5 lira.. Bundan bir de kâr edildiğini düşünülürse, kaça mal edildiği ve satıcıya ne bıraktığını anlaşılabilir belki… İlginçtir, ortalıkta fazla kimse yok.. Mahalle aralarında da.. Çocuklar da gözükmüyor.. Bu şehir çok göç vermiş, anlaşılıyor..
Akşam tezgahlar toplanırken, arkadaşlar birkaç hatıra eşya alalım diye, sofra bezi, havlu vs. aldılar. Satıcılar nasıl da mutlu oluyorlardı.. Dar gelirli Anadolu insanının küçücük kazançlara bile hamdolsun diyen tevekküllü tavırları görülmeye değer. Halkı genelde mütevekkil ve maddî imkanlarını da dışına fazla yansıtmamaya çalışan, ama pasaklı da olmayan bir manzara gösteriyor. Şehre dışardan gelenler de kendiliklerinden, bu sosyal yapıya uygun halde, mutevazî görüntüye bürünüveriyorlar. Şehirde, saatlerce süren gedolaşmamız boyunca, bir iki- istisna dışında, halkın genelini rahatsız edebilecek aykırı giyim tarzı görmedik..
*
Akşam ezanı okunuyor.. Kaleden biraz aşağıda Yakub Ağa Camii ve Külliyesi var..
Oraya yetişiyoruz.. Burası da İsmail Bey Camii gibi, bir tepe üzerine oturtulmuş gibi..
Yakub Ağa Külliyesi’nden namazdan çıktıktan sonra, etrafa şöyle bir bakıyoruz..
Aman Allahım, cevre düzenlemesi ne kadar güzel.. Tertemiz.. Ailelerin gelip oturabileceği, hoş bir mekanlar.. Serviler altında.. Bu tarihî mekanlar aruzla yazılmış şiir gibi, adetâ..
Etraf, hep tarihten kalma medreseler, misafirhaneler, hamamlar, deve hanları, vs..
Hele akşamları, kale bir de ışıklandırılınca, daha bir ihtişamlı görüntü veriyor.
Şehirleri böylesine tertemiz yapan hizmetleri illâ da AK Parti sunuyor diye söylemiyorum, ama, eskiden olmayan şeyler bunlar.. Kim yaparsa yapsın teşekkürü hak ediyorlar..

Kastamonu’da cedlerimizin, halqullah’a (Allah’ın yarattıklarına) hizmet etmek emelini esas alan ve gelecek nesillere faydalı ve güzel eserler bırakmak düşüncelerini canlı, elle tutulur şekilde yansıtan miraslarını gördükçe, onlara bir kez daha rahmetler niyaz ettik..
*
Kastamonu müslüman Anadolu ruhunun mücessem (cismanileşmiş) bir örneğidir..
Dikkatlice bakanlar, orada, kendilerinden bir şeyleri görebilirler..
*

IMG_0091

Bu yazı toplam 938 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar