Kassam Komutanı ile Röportaj

Kassam Komutanı ile Röportaj

Kassam komutanı, Basil Muhammed Salhiya ile Ekran Gazetesinden Ramazan Deveci'nin yaptığı röportajı ilginize sunuyoruz.

Röportajın tamamı şu şekilde: 

Öncelikle sizi tanımak istiyoruz kendinizi nasıl tanıtırsınız?

Adım Basil Muhammed Salhiya 41 yaşındayım. Filistinli olup, Türkiye kökenliyim. 1989 yılında Hamas Islami Direniş Örgütüne katıldım ve 1992 yılında İzzeddin el-Kassam Tugayları’na katıldım. Altı defa Siyonist düşmanlar ve Fetih sultası tarafından tutuklandım. Cihad hayatım boyunca birçok kez suikast girişimine maruz kaldım. 1999 yılında Gazze İslam Üniversitesinde Biyoloji bülümünden mezun oldum. 2002 yılında Al-Aqsa Üniversitesinde yüksek lisans eğitimimi tamamladım. Ve 2010 yılında ikinci yüksek lisans eğitimimi aynı alanda Gazze İslam Üniversitesinde tamamladım. 2015 yılında Filistin Askeri Yüksek okulundan mezun oldum. 1999 yılından 2006 yılına kadar Gazze İslam Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalıştım. Sonrasında siyonist güçler atrafından uğradığım ilk suikast sonucunda görevimden ayrıldım. Şu anda sadece askeri alanda çalışıyor ve Filistin Askeri Yüksek okulda öğretim görevlisi olarak görevime devam ediyorum ve askeri alanda yazmış olduğum birçok kitap var.

İzzeddin el-Kassam Tugayları komutanlarından ve Filistin mücadelesinin içinden biri olarak Filistin Mücadelesinin geleceğini nasıl görüyorsunuz?

İlk olarak şunu vurgulamalıyım ki ‘Filistin Direnişi’ sadece bir bakış açısı değildir, aksine bu direniş kuşaktan kuşağa aktarılmış bu torakların özgürlüğüne dek sürecek olan bir durumdur. Filistin toprakları işgal edildiğinde insanlar yerlerinden edildi, namusumuz zedelendi ve kanlar aktı. Sonrasında direniş zorunlu bir şeref haline geldi. Son savaş olan 2014 savaşında bu onurlu direniş karada, denizde ve havada mükemmel bir tarih yazdı. Bütün bu zulümler birçok Arap ülkesinin yanı başında olan Filistin’de oldu. Bu durum gerçekten de çok utanç verici.

Filistin direnişinin geleceği birçok faktöre bağlı ve Siyonist İsrail hiçbir Arab ordusundan korkmuyor, çünkü kendileri dünyadaki en donanımlı ordulardan birine sahip ve oldukça zalimler. Arab orduları birçok kez kayıp verdi ve bunlardan sonra 1973 Ekim ayındaki savaşı kazandıklarını sandılar, ama aslında Camp David anlaşmasına teslim oldular. Bu yüzden, biz bunu başarı olarak kabul etmiyoruz ta ki Mısır Liderliği bu ihtilale karşı başlı başına onurlu bir duruş sergileyene kadar. Eğer bu Arap ülkeleriyle çevrili Filistin topraklarındaki direniş sürecinde kim bizimle birlikteydi diye dönüp bakarsak sadece Türkiye, Katar ve İran’ı görürüz. Buna rağmen verilen destekler yetersiz çünkü hepsi siyasi alanlarda. Herhangi bir askeri yardımın bulunmaması, işgal altındaki Filistin topraklarının dışından herhangi bir tedarik veya eğitim hattının olmaması anlamına geliyor. Şimdi önemli olan soru, Filistin'in sadece Filistin direniş güçleri tarafından kurtulup kurtulamayacağı. Teorik cevap kolay, olumlu veya olumsuzdur, ancak siyonist İsrail'in ağır askeri donanimlari ve uluslararası ittifaklar nedeniyle bu durum zor ve aynı zamanda çok karmaşık görünüyor. Adaletsiz dünya ulkeleri siyonist İsrail'in yaralanmasına izin veriyor ama tamamen yenilmesine izin vermiyor, 1973'te Ekim Savaşı’nda, Amerika Birleşik Devletleri tarafından kurulan siyonist İsrail'i Sina'yı çöküşünden kurtulmak için hava köprüsü olarak kullandığını hatırlayalım.

Peki öylese bu durum için çözüm nedir? Çözüm, Batı Şeria'daki Filistin direnişinin birleşmesinin yanı sıra Hamas, Cihad ve diğer Filistin hareketleri gibi Gazze'deki Filistin direnişinin çabalarını birleştirmek ve bu çabaları Lübnan direnişi ve her şeyden önce Hizbullah ile birleştirmektir. Türkiye, Katar ve İran, inançlar ve mezhep farkı gözetmeksizin bir araya gelmeli, çünkü burda tek amaç, kutsal Filistin topraklarını özgürleştirmek olacaktır.

İşgalci İsrail Filistin’de sürekli yeni yerleşim yerleri açarken ve İşgali sürekli artırırken barış görüşmelerinin  bir anlamı olabilir mi?  Genelde Filistin’in  özelde Kudüs ve Mescid-i Aksa’nın özgürlüğü için nasıl bir mücadele ortaya koymak gerekir?

Sorunun ilk bölümüyle ilgili olarak, Gazze'deki son savaş sırasında Siyonist düşmanların savaş generali olan Moshe Ya'alon'dan bir alıntı yapalım: "İsrail ile Filistin arasındaki boşluklar zamanla genişliyor, bu yüzden onlarla bir anlaşmaya varmayı reddediyorum.” Tabi bu cevap, siyonist düşmaların bakış açısı. Öte yandan, biz Filistinliler olarak bu kutsal toprakların emanetçileri için bu görüşmeler söz konusu dahi değil. Yüce Allah (c.c.) bize bu konuda savaşmamıza müsade etmiştir. Kur’an’da Allah şöyle diyor:

“Kendilerine savaş açılan kimselere (savaş) izni verildi; çünkü onlar zulme uğradılar. Şüphesiz Allah onları zafere ulaştırmaya gerçekten kadirdir.” (Hac Suresi, 22/39)

Böylelikle ikinci sorunun cevabına gelmiş oluyoruz Allah Enfal suresinde ise şöyle diyor:

“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.”

Bu yüzden öncelikle yakinen inananarak savaşmalıyız ki, siyonist İsrail ile aramızdaki bu savaş kıyamete kadar sürecektir. Zafer inşallah bizimledir, çünkü bizler hak sahibi onlar ise batıldır. İkinci sebep çok büyük önem taşıyor: Çabalarımızı ve mevcut olanaklarımızı birleştirip aramızdaki tüm farklılıklardan vazgeçmeliyiz. Amacımız birdir, o da  Filistin’in özgürlüğü. Düşmanımız bir ve o da Siyonist olan İsrail.

İslam ülkelerinin son dönemde siyonist işgalci İsrail yönetimi ile ilişkileri normalleştirmelerini ve ilişkileri artırmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle, Arap ülkeleri ile Siyonist İsrail arasındaki ilişkiler yeni değil. Hatta siyonist İsrail’in 1948’deki kuruluşundan öncelere dayanıyor. Bugün, siyonist düşmanın bazı Arap rejimleriyle olan ilişkisi artık bir sır değil ya da gizli olarak yapılmakta olan bir şey değil. Öyleki bu ilişkiler Netenyahu tarafından bir reklam haline getirildi. İşgal rejminin başbakanı Netanyahu nihayetinde "Arap ülkeleriyle olan ilişkilerimiz eşi görülmemiş bir gelişmeye tanık oluyor" diyerek duyurma ve övünme haddine ulaştı. Dolayısıyla, siyonist düşmanın Arap rejimleri ile işbirliği, işgalci iktidarın çıkarlarının bu alanlarda ve diger alanlarda birleşmesine yol açtı. İlk adımlarından birinin de, Gazze'deki Filistin direnişini kırmak için, bazı Arap rejimleri ile Siyonist düşman arasındaki işbirliğinin ‘askeri ittifak’ derecesine ulaştıracak olmasından kuşkum yok.

Mescid-i Aksa’nın, Kudüs’ün, dahası denizden nehire bütün Filistin’in özgürlüğüne kavuşması için özelde Türkiye’deki insanlardan, genelde İslam ülkelerinden ve Müslümanlardan beklentileriniz neler?

İlk olarak belirtmek istiyorum ki Filistin halkı olarak bizler Türkiye'nin insanlarını ve liderlerini seviyor, sayıyor ve takdir ediyoruz. Bizler kan kardeşleriyiz, şöyle ki Gazze yolunda ve Gazze uğruna şehit olan Mavi Marmara gemisinin şehitlerini unutmayacağız ve onlardan önce Filistin topraklarının bir karışından bile vazgeçmeyen Osmanlı atalarını da unutmadık. Bu yüzden sizler bizler için umut demeksiniz ve sizler icin mazlumlarla birlikte yeryüzünün farklı yerlerinde onlarla ayakta duran yeni Osmanlılar olduğunuzu söylüyoruz. Durum böyleyken mazlumlar dünyanın en kutsal topraklarındaki Filistin’de ise neler yapabilirsiniz? Tüm Arap ve İslam halklarının gerçeğe ayak uydurduğundan ve iktidar rejimlerinin yalnızca kendilerini temsil ettiğinden eminiz. İnsanlar özgürdür ve Filistin'i denizden nehre özgürleştirmek için küçük büyük ne gerekiyorsa yapmaya hazır olduklarını yakinen biliyoruz.

Eğer izniniz olursa bir de özel bir soru sormak istiyorum. Sanıyorum bir Türk ile evleneceksiniz. Öncelikle size dünya ve ahiret saadeti diliyorum. Evlilikten sonra Türkiye’de yaşamayı düşünür müsünüz? Türkiye’de Filistin davası için yapmayı düşündüğünüz bir çalışma var mı?

Her şeyden önce söylemeliyim ki Türkiye’ye hayranım, çünkü dürüstçe söyleyebilirm ki, aynı zaman Türkiye benim de ziyaret etmek istediğim ülkelerin başında yer alıyor,. Aynı zamanda daha önce söyledğim gibi ben Türkiye asıllıyım. İki taraftan da büyük annelerim Türkiyeli. Buna ek olarak, aynı zamanda Türkiye İslami halifeliği devam ettirirken 1. Dünya Savaşı’nda yenildiği halde tüm gücüyle Filistin’i korumaya çalıştı. İşte bu yüzden Türkiye’yi çok seviyorum. Fakat ben kalıcı olarak ne Türkiye de ne de başka bir ülkede yaşamayı düşünüyorum. Bu, Filistin’in dünyanın en güzel ülkesi olduğunu düşündüğüm için değil. Aksine Türkiye Filistinden çok daha güzel, ama Allah’ a söz verdim, Kudüs özgür olana kadar Gazze de yaşayacağım ve Kudüs’ü aldıktan sonra Mescid-i Aksa’nın yakınlarında bir yerlerde yaşayacağım inşallah.

Türkiye'deki projeme gelince, Filistin'e sadece siyonist işgalci tarafından işgal edilmiş bir ülke olarak çağrılmıyoruz aynı zamanda Hilafetten koparılmış kutsal İslam topraklarına çağrılıyoruz. Filistin'deki El-Aksa Camii İslam’ın ilk kıblesi ve ikinci Harem-i Şerif. Allah İsra suresinde şöyle söylüyor:

“Kendisine âyetlerimizden bir kısmını gösterelim diye kulunu (Muhammed’i) bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir. Hiç şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir.” (İsra 1)

Filistin kutsal topraklarla dolu, Peygamberlerin yaşadığı ve ayetlerin gökten indiği, mahşer günün kurulacağı yerdir.

Son olarak Türkiye’de kardeşlerinize Kudüs sevdalısı Müslümanlara neler söylemek istersiniz? Özel bir mesajınız olacak mı?

Her şeyden önce Filistin ve Kudüs'ü, özellikle de bu topraklarda adalet bayrağını kaldıran Müslüman liderleri desteklemedeki olumlu tutumlarından ötürü Türkiye halkına ve özellikle Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a teşekkür ediyoruz. O sadece Türkiye’yi değil, aynı zamanda İslam’ı bütün dünyada yüceltti. Allah’tan onu ve Türkiye’yi muvaffak etmesini diliyor, Peygamberimiz Muhammed Mustafa’nın (sav) yolunda Hilafet sancağını birkez daha dalgalandırmasını niyaz ediyorum.

Aynı zamanda Gazze’deki bu kutlu direnişte bizimle birlikte dik duran ve ruhumu ellerimde taşıdığım (hayatım her an için tehlikede olsa da) halde benimle evlenmeyi kabul eden sevgili mustakbel eşim Rukiye Hüseyin Demir’e teşekkür ederim. Türkiye'deki sevilen insanlara mesajım, nerede olursa olsun ve ne pahasına olursa olsun bu yolda yürümeye devam etmeliyiz, çünkü hakikat, yolunda gidilmeye daha layıktır. Fatiha suresini her okuyuşumuzda Allah’tan tam olarak istediğimiz hak doğru yol budur. Son olarak hepinizi Allah’ a emanet ediyorum. Ve Allah’ tan bütün ümmet-i Muhammed’i korumasını diliyorum. As-Selamu Aleykum ve Rahmatullahi ve Barakatuhu.