Kasım Süleymani İle Hakan Fidan Temas Halindeydi

Kasım Süleymani İle Hakan Fidan Temas Halindeydi

Hizbullah Milletvekili İbrahim Ali Al-Mussawi, ABD'nin şehit ettiği İranlı Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani'nin MİT Başkanı Hakan Fidan'la ilişkisine dair açıklamalarda bulundu.

Kavel Alpaslan, Gazete Duvar adına Lübnan'da röportaj yaptı.

 

Hizbullah Milletvekili İbrahim Ali Al-Mussawi ile görüşen Alpaslan, Mussawi'nin Kasım Süleymani'ye dair sözlerini aktardı.

Röportajın ilgili kısmı şöyle:

ABD’nin Kasım Süleymaniye’ye yönelik suikastı sizin için de önemli bir gelişmeydi. Burada, Beyrut’un güneyinde sokaklarda gördüğüm anma posterlerinden de yola çıkarak, ciddi bir tepki olduğu kolayca fark ediliyor. Hem kitlenizin hem de partinizin bu suikasta dair düşünceleri nelerdir? Bize kendi düşüncenizi nasıl bina ettiğinizi anlatabilir misiniz?

Bismillahirrahmanirrahim. Öncelikle dünyanın bu kısmında, Batı Asya’da, siyaset üzerine konuşacağımız zaman bölgedeki temel sorunları dikkate almayız; ki bu Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarafından desteklenen İsrail’dir. İsrail, yasadışı bir varlıktır. Ona ‘devlet’ diyorlar ama biz devlet olarak tanımıyoruz. Daha çok büyük bir yerleşim ve halka karşı Batı yayılmacılığının ve sömürgeciliğinin kendini açıkça gösterme şekli olarak düşünüyoruz. Hepimiz biliyoruz ki, İsrail diye bir devlet yoktu. Çeteler, suça bulaşmış çeteler vardı ve onlardan bir ordu yaptılar, o orduya da bir ‘devlet’ inşa ettiler. Kendini korumak için ordu kuran halk değildi. Biz her zaman Filistin’i, bu bölgedeki mücadelenin merkez üssü olarak tanıyacağız. Etrafa baktığınızda, Lübnan’a, Suriye’ye, Irak’a, Mısır’a, Ürdün’e baktığınızda anlayacaksınız ki, Arap ve İslam dünyasındaki sorunların büyük bir çoğunluğunun nedeni İsraildir.
“Protestoların talep ettiği ve istediği şeylerin çoğunu destekliyoruz, çünkü biz de aynı şekilde ızdırap içerisindeyiz.”
Şimdi burada, yapılan saldırganlığa karşı bir tepki, tehdide karşı bir cevap vardı. Ve burada direnişten bahsediyoruz. Mesela Lübnan’ı ele alalım. Lübnan’ın siyasi sistemi, İsrail’in saldırganlığına karşı yanıt veremeyecek şekilde kuruldu ve inşa edildi. Böylece Lübnan’da neden direnişe sahip olduğumuz doğrulanıyor. Lübnan ordusu [ülkeyi İsrail’e karşı] korumalı, ama böyle olmuyor. Ordumuzla gurur duyuyoruz, askerlerimizle, subaylarımızla, albaylarımızla gurur duyuyoruz. Cesurlar, oldukça iyi eğitimliler. Ama doğru dürüst teçhizata sahip değiller, teçhizata sahip olmaya izinleri de yok! Mesela burada bir doktrin ya da bir özdeyiş vardı, “Lübnan’ın gücü, onun zayıflığındandır.” Arapça, “Quvvat Lbnan fi daalfi”, böyle söyleniyor. Çünkü sen zayıfsan büyük süper güçler gelir ve sana yardım ederler. Ama etmediler. İsrail hâlâ topraklarımızın bazı bölümlerini işgal altında tutuyor. Ordumuz askeri teçhizattan yoksun bırakılarak yeterli güce sahip olmadığı için ABD, İsrail’in tüm Arap ordularına karşı askeri üstünlüğü sağlamasını garanti altına aldı. O yüzden bu noktada bir sorunumuz var. İnsanlar kendilerini korumak istiyorlar, dolayısıyla da direnişe sahibiz. Direnişten bahsederken, Lübnan’ın bir kısmı işgal altındaydı. Filistin’in büyük çoğunluğu işgal altında, Filistin’de direniş var, değil mi? Lübnan’da, Suriye’de, belirli zamanlar Ürdün’de… Yani halk, özsavunma, onurlarını koruma ve kurtuluşu garanti altına almak adına işgale karşı savaşmanın tercihini eline aldı.

Yakın zamanda ne yaşandı? Şimdi suikast hakkında konuşalım. İran, bölgedeki tüm direniş hareketleri için bir kale, bir merkez haline geldi. Sünni ya da Şii olduklarına bakmaksızın. Bunu açıkça söylediler, [HAMAS liderlerinden] İsmail Haniye bunu açıkça söyledi, Filistin direnişinin liderleri açıkça söyledi. İran, kendilerini korumaları için silah ve roket sağlamak için orada. Aynı şey Lübnan için, Afganistan için geçerli. Aynı şey Erbil’de Kürtler için de geçerli. Mesud Barzani’nin ta kendisi söylemişti, “IŞİD bize saldırmaya geldiğinde, iki uçak dolusu silah ve cephane göndererek ilk yanıt veren İran’dı ve Kasım Süleymani’ydi” diye…

Yani şimdi sadece ayrıksı direniş hareketlerinden bahsetmiyorsunuz, bir ‘direniş ekseninden’ bahsediyorsunuz. Bu nedenle biz Kasım Süleymani’yi adalet için, kurtuluş için adaletsizliğe, baskıya, işgale karşı savaşan bir dünya askeri, bir dünya figürü olarak değerlendiriyoruz. Biz hepimiz, Araplar ya da Türkler ya da İranlılar… Müslümanlar ya da Hıristiyanlar… hepimiz bu bölgeye aidiz. Ve ABD bizi bölüp yönetmek için binlerce kilometre öteden geliyor, kanser hücresi gibi İsrail’i getirip dünyanın bu parçasına yerleştiriyor. Bunu hiçbir şekilde kabul etmemeliyiz. Üzerinden ne kadar zaman geçmiş olursa olsun.

[Kasım Süleymani’ye yönelik] saldırganlık bir suçtu, korkunç bir suç. Irak’ın egemenliğine karşı bir suçtu. Kasım Süleymani’nin kendisi, diplomatik ve resmi bir ziyaret amacıyla oradaydı. Irak Başbakanı Adil Abdülmehdi ile görüşecekti. Suudilerin diplomatik engellemeleri nedeniyle oradaydı. Bu açık bir saldırganlık ve bir Arap ülkesinin egemenliğinin ihlalidir. Resmi bir isme yönelik işlenmiş bir suçtur. İnsan haklarını hiçe saydılar ve bu Amerikalılar tarafınca, Demokratlar tarafınca da söylendi. Ruslar ya da diğerleri tarafınca da… Şunu çok iyi biliyorsun ki Kasım Süleymani hakkında konuştuğumuz zaman o, pek çok çemberde biliniyordu. Türkiye örneğin, sizin istihbarat başkanınız, Hakan Fidan’la Kasım Süleymani IŞİD’e karşı ve diğer pek çok şeye karşı, bölgedeki çoğunluğun iyiliği ve yararı için bağlantı içindeydiler. Dolayısıyla biz bu saldırganlığı, tüm direniş eksenine yapılmış bir saldırı olarak yorumluyoruz ve direnişin dünya çapındaki sembollerinden birine saldırıp suikast düzenlediklerini düşünüyoruz. Çünkü savaşmaya geldiğinde, Filistinlilerle, Lübnanlılarla, Suriyelilere, Iraklılara, Yemenlilere yardım etmeye geldiğinde, saldırganlığa ve baskılara karşı yardım ediyordu, özgürlüğe, onura, egemenliğe ve kurtuluşa sahip olmaları için.

Bu nedenle yaşanan muazzam bir saldırganlık ve direniş ekseni için gerçekten büyük bir kayıp. Doğrusunu isterseniz, bizim direnişimiz bunun üstesinden gelecektir. Nice farklı liderlere geçmişte suikast düzenlediler. Partinin [Hizbullah] Genel Sekreteri Seyid Abbas Musavi’yi*, Şeyh Ragıp Harb’i**, İmam Muğniye’yi*** suikast sonucu öldürdüler… Coğrafyamızdaki pek çok sembol isme suikast düzenlediler. Biz her defasında güçlenerek içinden çıktık. Çünkü bir noktada direnişin kanı yenileniyor. İran’da olan buydu, milyonlar cenazesine katıldı, hem Irak’ta hem de orada. Zannediyorum bunu fark etmişsindir. Aynı zamanda Ebu Mehdi el Mühendis, Irak Haşd için de aynı şekilde. Sanırım İranlılar asla kimseye bir şey sormadan yapacaklarını yaparlar, zaten cevap da verdiler, Irak’ta Ayn El Esad üssünde. Biz, yani direniş ekseninin de cevap vereceğini düşünüyorum. Nasıl ve ne zaman… Bunu gerçekleştirmek askeri kısma kalmış.