Abdullah Büyük

Abdullah Büyük

Kaş yapayım derken, göz çıkaranlar

Peygamberimiz Efendimiz insandır, melek değildir. Âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir. Mutlak örneğimizdir. Üzerine (hâşâ) toz kondurmayız. Ancak O, bir insandır. Gün gelmiş hastalanmıştır. Soğuktan ve sıcaktan müteessir olmuştur. Gün gelmiş acıkmış, susamış, merkebinden düşüp yaralanmıştır. Bazen hiddetlenmiş, bazen canı sıkılmış, hatta usanmış, yorulmuş, zayıflamış, yaşlanmıştır. Gün gelmiş kâfirler kendisine hücum ederek dişini kırmışlar, zehirli et vermişler, tuhaf gelecek ama sihir bile yapmışlardır. O güzel Peygamberimiz ise tüm bu olaylara karşı tedbir almış, tedavi olmuş ve yüz akıyla dünyayı terk ederek Rabbine kavuşmuştur.

Kısaca biz insanlar için caiz olan hastalık, acıkmak, sancı çekmek, galip gelmek, mağlup olmak Peygamberimiz için de caizdir. Bu hadiseler hâşâ Peygamberimizi küçük düşürmemiş, üstelik tüm dost-düşman o güzel insanı görmek ve sohbetine katılmak için can atmıştır.

Şimdi haklı olarak sorabilirsiniz: Ülkede hayat allak-bullak olmuşken, 17 Aralık hadisesi ile şok olaylar yaşanırken, bu konu da nereden çıktı?  Haklısınız. Ancak sabredip mesajımızı sonuna kadar okuma zahmetine katlanırsanız, bizim de haklı olduğumuzu göreceksiniz.

Peygamberimizi, insan olması sebebiyle beşer hayatından örnekler verdim. Şimdi de buna paralel olarak bazı örnekler vererek, bir noktada buluşmamızı istiyor, insanları, insanüstü varlık gören bazı insanların tehlikeli tavırlarına dikkat çekmek istiyorum.

Medine’de, Ğatafan isimli kuvvetli bir kabile vardı. Bu kabilenin şerrinden emin olmak isteyen Peygamberimiz, kabilenin yetkili olanları ile bir anlaşma yaptı. İlgili anlaşmaya göre, Peygamberimiz dolayısıyla Müslümanlar Medine hurmasının üçte birini haraç olarak kabileye verecekler böylece iki toplum sulh içinde yaşayacaklardı. Peygamberimizin sahabeleri, bu anlaşmanın vahye değil, Efendimizin kişisel görüş ve kanaatine dayandığını anlayınca, anlaşmaya karşı çıktılar. Peygamberimiz de bu teşebbüsten vazgeçti. Ve anlaşma bozuldu.

Bir başka hadiseye dikkatinizi çekmek istiyorum. İslam hukukuna göre köle ile cariye evlenebilir. Ancak onlardan biri özgürlüğe kavuştuğunda, eşini boşama hakkına sahiptir. Hz. Aişe annemiz Berire isimli cariyesini hürriyetine kavuşturunca (azad edince), Berire hemen eşini boşadı. Ne var ki köle olan kocası, Hz. Berire’yi çok seviyordu. Koşarak Peygamberimize geldi ve Berire ile kendisinin arasına girerek, evliliğin devam etmesini istedi. Peygamberimiz Hz. Berire’yi çağırarak: Kocana dön, buyurdu. Hz. Berire: Bunu vahiy olarak mı yoksa ikimizin arasını bulmak için ricada mı bulunuyorsun? Dedi. Efendimiz: Hayır, ben sadece aracılık yapmak istiyorum, buyurunca, Berire: Hayır, ben ona dönmek istemiyorum, cevabını vermişti.

Üçüncü bir olay. Medine’de, baş münafık olan ağır tahrikler ve olayların sahibi Abdullah bin Übey ölünce, Peygamberimiz cenazesini kıldırmak isteyince, Hz. Ömer derhal buna karşı çıkmış ve cenaze namazını kıldırmamasını istemişti. Çok kısa bir zaman geçmeden Cebrail vahiy getirerek, Hz. Ömer’in görüşünü Rabbimizin tasdik ettiğini Efendimize bildirmişti.

Bu hususta o kadar çok olay var ki, tüm bu olaylar, Sahabenin Peygamberimize olan sevgisini, saygısını, itaatini zerre kadar zayıflatmamıştır. Beşer olarak ağzından çıkan sözlere ve tavırlara karşı, farklı tavırlar sergileyen sahabeler, Peygamberimizin vahiy bağlantılı her türlü olaylara karşı başlarını ve canlarını ortaya koymada asla gevşek davranmamışlardır.

Gelelim mesajımızın neticesine: Peygamberimize olan mutlak itaatin yanında bir itaat daha vardır. Onun adı da mukayyet itaattir. Şarta bağlı bir itaat. Günümüzde öyle taassubvari üstlerine bağlı olan Müslümanlar var ki, üstlerindeki şahıslar kitaba, sünnete, fıkha aykırı söz, tavır sergilese “bunda bir hikmet vardır” batıl inançla itaat ediyorlar. Bu çok tehlikeli bir tavırdır. Allah ve Resulüne isyan olan her şeyde, kula itaat yasaktır. Bu yasağı bizzat Peygamberimiz ilan etmiştir.

Asırlardır devam eden bu Kur’an ve Sünnet dışı itaat konusu, 17 Aralık’la açık, net olarak ortaya çıktı. Bu maslahattır, siyasettir, zarurettir gibi konulara tevessül etmek ve savunmak hiçbir kişiyi kurtaramaz. Her zaman olduğu gibi, bizim mutlak örneğimiz Peygamberimizdir. Peygamberimizi adım adım takip eden ve O’nu örnek alan Salih kulları istisna tutuyor, nefis atına binmiş olanları ise Allah’a havale ediyoruz. Rabbimiz, sonu gelen kullarından eylesin. Amin.

yeniakit

Bu yazı toplam 1167 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar