Karar Yazarı:  2010'daki Demokrasi Havası Yok

Karar Yazarı: 2010'daki Demokrasi Havası Yok

Karar yazarı Ocaktan: Referandum çalışmalarını yürütenlerde 2010'daki demokrasi havası yok

Karar yazarı Mehmet Ocaktan, Meclis'ten geçerek referandum sürecine giren ve partili cumhurbaşkanlığı sistemini öngören anayasa değişikliği teklifiyle ilgili olarak "Elbette hiçbir AK Partili bu anayasa değişikliğine karşı bir tavır içinde değildir ve olamaz da. Benim altını çizmek istediğim; referandum çalışmalarını yürüten insanların zihninde 2010’da olduğu gibi o coşkulu demokrasi havasının yakalanamamış olması" dedi.

Mehmet Ocaktan'ın "Referandum için demokrasi havası şart" başlığıyla yayımlanan (3 Şubat 2017) yazısı şöyle:

12 Eylül 2010 referandumunun hem parlamento safhasında hem de sokakta halka anlatım sürecinde aktif bir şekilde yer aldım. Özellikle parlamentodaki yasalaşma sürecinde yaşananlar, siyasi tarihimizin çok önemli demokrasi belgeleridir.

O günler için hafızalarımızı biraz tazelediğimizde gördüğümüz fotoğraf şudur; MHP ve CHP demokratik anlamda Türkiye’yi bir üst lige taşıyacak anayasa değişikliğine karşı tam bir ittifak oluşturarak adeta ölümüne bir mücadele vermişlerdi. Her iki parti de aynı kalemden çıkmış bir tek önergeyi fotokopiyle yüzlerce çoğaltarak, bu anayasa değişikliğinin “Apo yasası” olduğunu iddia ederek, kelimenin tam anlamıyla kirli bir algı çalışması yaptılar.


 
Ama o gün AK Parti’nin eli çok güçlüydü... Bir kere 26 maddelik anayasa değişikliğinin her maddesi bir demokrasi manifestosu niteliğindeydi. Demokrasi, hukuk, özgürlükler ve insan hakları gibi temel insani değerlere inanan hiçbir bireyin, grubun ya da ülkenin böyle bir demokratikleşme metnine karşı durması düşünülemezdi, bizdeki bazı siyasi partiler hariç...

***

Nitekim o anayasa değişikliği, demokratik dünyada son derece takdirle karşılanmış, Türkiye’deki siyasi iktidarın da elini güçlendirmişti. Çünkü 26 maddenin hiçbirinde hak ve hürriyetlere halel getirecek en küçük bir olumsuzluk bile yoktu.

Dolayısıyla AK Parti’nin en tepedeki isminden mahalle teşkilatlarına kadar herkes göğsünü gere gere ve de coşkuyla anayasa değişikliğini savunuyordu. Çünkü o değişikliği halkın onayına sunan Tayyip Erdoğan ve arkadaşlarının iradesi, tam bir ortak aklın ve demokratik vizyonun ürünüydü.

Şimdiki anayasa değişikliği ile 12 Eylül 2010’u karşılaştırdığımda sanki bir coşku eksikliği hissediyorum. Nedense başta milletvekilleri olmak üzere, bütün parti teşkilatlarının “Bu iş bir an önce bitse de evimize gitsek” der gibi bir haleti ruhiye içerisinde oldukları hissine kapılıyorum. Elbette hiçbir AK Partili bu anayasa değişikliğine karşı bir tavır içinde değildir ve olamaz da. Benim altını çizmek istediğim; referandum çalışmalarını yürüten insanların zihninde 2010’da olduğu gibi o coşkulu demokrasi havasının yakalanamamış olması... Belki henüz tam olarak referandum havasına girilmediği için böyledir, sahaya inilince rüzgar başka türlü esecektir.


Ancak yine de bu referandum sanki sıradan bir referandummuş gibi bir algı var. Oysa bu referandum, Türkiye’nin gelecek on yıllarını etkileyecek tarihi bir özellik taşıyor. ‘Evet’ ya da ‘hayır’ oyu vereceklerin belki bin kere düşünüp gelecekleri için en doğru olan kararı vermeleri gerekiyor.

***

Muhtemelen istenen havanın henüz yakalanamamış olmasının temelinde, birebir milletvekilleri ve teşkilat mensuplarının değişiklik maddelerinin ruhuna tam anlamıyla vakıf olamadıkları bir durum bulunmaktadır. Galiba her parti mensubunun 18 maddenin her birisiyle ilgili çıkıp açıkça, “Bu değişiklik hak ve hürriyetleri teminat altına almaktadır ve Türkiye’de demokrasiyi güçlendirecek tarihi bir adımdır” diyebilmeleri gerekmektedir.

Göründüğü kadarıyla, genel anlamda AK Parti, değişikliği savunma konusunda pek coşkulu değil. Hatta bu konuda biraz daha ileri bir ifade kullanmak gerekirse, AK Partililer bekliyorlar ki Tayyip Erdoğan meydanlara çıksın ve işi bitirsin. Doğrusu bu hiç adil değil. Eğer getirilen sistem değişikliği, Türkiye’yi demokrasi liginde bir üst basamağa taşıyacaksa ve de yeni fırsatlar yaratacaksa herkes hiç çekinmeden bunu savunabilmelidir. Eğer partinin iç dinamizminde bir sorun varsa, bu durum süratle telafi edilmelidir.

Bir başka önemli nokta da; kampanya sürecinde özellikle AK Parti camiasının sahada vereceği mesajlarda, referandumun sonucu ne olursa olsun, bu ülkede birlikte yaşamamızdan daha değerli bir varlığımızın olmadığının altını çizmeleridir. Buna hepimizin ihtiyacı var.