Kabataş Ne ki ? Sizden Her Melanet Beklenir

Kabataş Ne ki ? Sizden Her Melanet Beklenir

Bütün darbelerin arkasında “ustalıkla” durmuş Hürriyet gazetesi, işi gücü bırakmış, Kabataş’ta saldırıya uğradığını söyleyen bir hanımefendinin, bir annenin dediklerini “çürütmeye” uğraşıyor.

Ahmet Taşgetiren / Star

Kabataş ne ki? Sizden her melanet beklenir!

tün darbelerin arkasında “ustalıkla” durmuş Hürriyet gazetesi, işi gücü bırakmış, Kabataş’ta saldırıya uğradığını söyleyen bir hanımefendinin, bir annenin dediklerini “çürütmeye” uğraşıyor.

Üslup çok pespaye...

Eskiden, “Vay şerefsiz” gibi celadet (!) kokan manşetler atarlardı. Belli (seçkin) çevrelerin hassasiyeti çerçevesinde tolere edilen/edilebilen manşetler...  Vicdansızlardı ama bugünkü kadar pespaye değillerdi...

Başlık, “Kabataş Özrü...”

Habere göre, polisin sızdırdığı (Nazlı Ilıcak’a göre “oradan oraya sürülen polislerin” sızdırdığı) iki dakikalık görüntüyü izleyen kimi müddei gazeteciler özür kuyruğuna girmişler.

Hürriyet, o gazetecilerin “bizi kandırdılar” demeye getirdiklerini söylüyor... Ve yalancılığını kendi elleriyle tescil eden İsmet Berkan’ın tanıklığına başvuruyor.

Diyesi imiş ki Berkan, “Kabataş’taki saldırının çok fena olduğuna ilişkin iki adet tweet attım. Kusurumu itiraf ediyorum. Kendimden o kadar da emin konuşmamalıydım.”

Kusurunu itiraf eden İsmet Berkan, “Evet, izledim. Fena. Çok fena...” demişti. Başka izleyen yoktu... Bütün yorumlar da, “Fena... Evet, çok fena...” ifadesi üzerine bina edilmişti.

Ne değişti de İsmet Berkan nadim oldu?

İsmet Berkan’ın gazeteciliği, hep bu tür yalan beyanlar ve nadim olmalar üzerine mi kurulu olacak? Hep böyle mi iş tutacak? 28 Şubat da bu üslupla mı iş tutmuştu?

Hürriyet, İsmet Berkan’la birlikte, “yanıldıklarını” söyleyen başka gazetecilerin beyanlarını da manşete çıkarmış ama konu bu değil...

Daha namuslu ve serinkanlı bir gazetecilik tutumu içinde görmek istediğimiz Enis BerberoğluLatif Demirci’nin karikatürünü de, ilgili haberine (meslek içindeki tabirle) “patlangaç” yapmış.

Birinci sayfayı açtığımızda, “Kabataş özrü” başlığıyla birlikte şu ibareyle karşılaşıyoruz: “CAAAART KABA TAŞ!..”

Pespayelik dediğim bu...

Daha pespaye tavrı, bir sol teorisyen göstermişti... Acul bir endişeyle, “Görüntü nerede, görüntü?” diye tutturmuştu. İhtimal ki o da, iki dakikalık “steril” görüntüye dayanarak “Bak gördünüz mü” diye ellerini ovuşturuyordur.

İyi de, saldırıya uğradığını söyleyen hanımefendinin beyanları, savcılıkta verdiği (korkunç ayrıntıların yer aldığı) ifade ve Adli Tıp’ın konu hakkındaki raporu hiç mi “vicdanınızda” kıpırtıya yol açmayacak?

Hani beyan esastı?

Karakola götürülüp çırılçıplak soyulduklarını söyleyen Gezi efradının beyanını esas kabul ediyorsunuz da, Kabataş mağdurunun beyanını niçin esas kabul etmiyorsunuz?

Efendim, görüntüler olayı doğrulamıyormuş. Ayrıca, saldırının gerçekliğine ilişkin yeterli“karine” yokmuş...

Daha ne karinesi istiyorsunuz?

Karine sizsiniz...

Karine, yaptığınız yayınlar...

Karine, yayın desteği verdiğiniz “devrimci” kitleler...

Haftalarca, “Devrimciler burada, kömürcüler nerede?” diye bağırmadınız mı?

Hep belli bir aidiyete, belli bir kimliğe saldırmadınız mı?

İçinde başörtülü kadınların bulunduğu arabaların üzerinde tepinmediniz mi?

Üçüncü köprü’ye isimler takıp, birtakım “çirkin imalarda” bulunmadınız mı?

Duvarlara olmadık sloganlar yazmadınız mı?

Kendinize benzemeyen insanların varlığını, yaşam biçiminize ve ontolojinize yönelmiş saldırı saymadınız mı? Hâlâ saymıyor musunuz?

Hep bir “aşağılama”, hep bir “tahkir” çabası içinde değil miydiniz?

Kabataş ne ki?

En aklı başında görüneniniz bile azgın ve tuhaf bir merakla, “Hani görüntü? Görüntü isterim, görüntü...” diye tutturuyorsa, sizden her melanet beklenir.