Ahmet Taşgetiren

Ahmet Taşgetiren

İşsizin Dünyasını Hissetmek

15 yaş üzerinde 4 milyon 600 bin işsiz.

Genç işsiz kategorisinde rakam 2 milyon 801 bin.

Bir başka rakam: Gençlerde işsizlik oranı yüzde 27.4. Yani dört gençten birisi, hatta belki daha fazlası işsiz.

Bir yıl ve daha fazla süreli işsizlerin sayısı 1 milyon 133 bin kişi.

Rakamlara boğmak istemem.  İşsizliğe ilişkin tüm rakamları İbrahim Kahveci’nin sütununda defalarca okumuşsunuzdur.

Ne yazmalıyım bu konuda ben?

 

İşsiz bir babanın evini yazmalıyım.

Ya da işsiz bir gencin ruh dünyasını…

İşsiz bir evlat bulunan evi yazmalıyım.

1 yıl ve daha fazla süreli işsiz ne demek? Bekle, bekle, bekle ve bekle… Ara, ara ve ara. Eli boş dön, eli boş dön, eli boş dön. Umutların bir yıl ve daha ötede binlerce kez yıkılsın… Hatta ümit denen şeyi gündeminden çıkar.

Baba isen akşam ocağın nasıl tüteceğini, sofraya iki dilim ekmeğin nasıl konacağını düşün. Nasıl borçlanacağını, borçları nasıl kapatacağını, yarın, yarın, yarın hangi kapıyı çalacağını düşün. Eşinin gözlerine ne söyleyeceğini, çocuğunun hangi isteğine nasıl cevap vereceğini düşün. Sabah uyanmanın zorluğunu, bir yere gidebilmenin zorluğunu, akşam eve “yine iş bulamadan” dönmenin zorluğunu düşün.

Genç bir evlat isen, okulu bitirmişsen, artık bir işe girmen gerektiğine, hayatının rotasını çizmen gerektiğine inanılıyorsa, babadan harçlık istemek zorlaşmışsa, zaten baba da iş bulmak için kıvranıyorsa, arkadaşlarından kimisi iş bulmuş, evlenmiş, yurda yuvaya kavuşmuşsa, iş ilanlarına bakmaktan ve kapıları çalmaktan yorulmuşsan, sokak dar geliyor, ev dar geliyor, arkadaşlarla buluşulan kafeler dar geliyorsa… Burgu gibi sualler, “Ne  zaman, nasıl?” gibi umut-hüsran yüklü sualler beyni zonklatıyorsa… Hatta “Kendini kahretme evladım, gün doğmadan neler doğar, her gecenin bir sabahı vardır, bir gün bir kapı açılır” gibi teselliler bile sadece yürekleri yoklayıp geçiyorsa…

Evde, artık çalışma çağına gelmiş ve bir işe girememiş evlat…

Gençlik hülyalarının, her türlü tüketim ürününün reklamlarla sağanak gibi sokakların üzerine yağdığı bir zamanda babanın sınırlı bütçesinden alınmış harçlıkla yola çıkmak…

4 milyon 600 binlik 15-64 yaş arası işsizlik rakamı işte böyle bir sancıyı ifade ediyor. Ya da 2 milyon 801 binlik, genç işsiz rakamı, genç yüreklerde böyle bir kıvranmayı anlatıyor.

Anlayabilirsek.

Rakamları konuşup, onun insanların ruh dünyasındaki karşılığına varamazsak, her şeyi olduğu gibi işsizliği de istatistiğe kurban veririz, olur biter. İster iktidar olalım, ister muhalefet, durum değişmez.

Rakamdan öte bir şey ekonomi. Rakamdan öte bir şey işsizlik.

Gerek icra sorumluluğunu taşıyan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gerek ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu aynı zamanda evlat sahibi insanlar. Kendi evlatlarının işini-işsizliğini düşünüyor olmaları son derece tabii.

Ama devleti yönetiyorsanız ya da yönetenleri denetliyorsanız, bir anlamda bu memleketin “baba”sı konumunda olmanız gerekir.

Şöyle diyeyim: Farz edin ki işsiz her genç sizin evladınız. Farz edin ki, her gün gözünüzün içine bakıyorlar. Farz edin ki kulağınızı her bir işsiz gencin yüreğine dayadınız ve orada ne olup bittiğini duymaktasınız.

Neler derler size?

Bence her bir işsiz genç, ya da baba, herhangi bir rakamdan öte bir şey söyler. “Ben işsizim ey Devlet, der. Benim yüreğimi duy. Benim soframda ekmek ol. Benim yürek sancıma ilaç ol. Bana ufuk aç. Karardı ufuklarım. Yüreğim daraldı.  Bir umut esintisi ver bana.”

İşsizlik bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en büyük toplumsal sancı alanıdır. Bugünden 2020’lere, 21’lere baktığımızda bile çok parlak ufuklar görülmüyor. Bunun sosyal-siyasal bedeli olur.

Tüm devletten, insanların yaşadığı sancıyı daha çok hissettiğini gösteren duyarlılık bekleniyor. Beylik laflardan öte… Sadra şifa olmayan umut söylemlerinden öte.

Bu yazı toplam 939 defa okunmuştur
Önceki ve Sonraki Yazılar