İsrail göçmenlere de şiddet uyguluyor

İsrail göçmenlere de şiddet uyguluyor

Ülkeye sığınan Afrikalı göçmenlere zaman zaman şiddet de uygulayan İsrail'in mültecilere yönelik politikaları eleştirilerin hedefinde olmayı sürdürüyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün son yayınladığı raporda da Tel Aviv yönetimi sert bir şekilde uyarıldı

İsrail Yüksek Mahkemesi'nin, ülke içinde sığınmacılara yönelik uygulama ve Holot Nezarethanesine yönelik alacağı nihai karar öncesi, İnsan Hakları İzleme Örgütü, yayınladığı raporla, İsrail’de mülteci haklarına yönelik ihlalleri açıkladı. Örgütün raporunda, İsrail'in 7 bin Eritreli ve Sudanlıyı hukuksuz bir biçimde ülkeyi terk etmeye zorladığı açıklandı.
Rapor; bu kişilerin adil ve etkili erişiminin kısıtlandığını ayrıca hukuksuz bir biçimde gözaltında tutulduklarını ortaya koyuyor. İsrail ise bu eleştirileri daha önce birçok konuda kendisine yöneltilen eleştirilerde olduğu gibi yine reddediyor.
Tel Aviv yönetimine göre, söz konusu Afrikalılar sığınmacı değil. Onlar, İsrail'i iş bulabilecekleri cazip bir istikamet olarak değerlendiren göçmenler. İşte bu nedenle İsrail yapılan iltica başvurularının neredeyse tamamını reddediyor. Hâlbuki İnsan Hakları İzleme Örgütü son raporunda, İsrail'in geçen sekiz yıllık süre içinde Eritrelileri ve Sudanlıları ülkeyi terk etmeleri konusunda ikna etmek için devreye soktuğu yeni uygulamaları tek tek sıralıyor.
Eylül 2013'te İsrail'de yargıtay, ülkeye yasa dışı yollarla giriş yapanların süresiz gözaltına alınabilmesini öngören 2012 tarihli kanun değişikliğini hukuka aykırı bulmuştu. Bunun üzerine İsrail Parlamentosu Kasım 2013'teki yasa değişikliği ile ülkeye yasadışı yollarla giriş yapanların yerleştirilmesi için, Nakab Çölü’nün ücra bir noktasında Holot Nezarethanesini oluşturdu. Ardından yüzlerce Eritreli ve Sudanlı bu nezarethaneye aktarıldı. Örgüte göre bu merkezde uluslararası hukuk kurallarını ihlal ediliyor. Sebep ise, yaşam şartlarının zor oluşu ve keyfi tutuklamaların sürüyor olması.
İsrailli yetkililerse, bu kişilerin bir seferde bir kaç saatliğine ayrılabildiklerini öne sürerek, bunun bir gözaltı olduğu suçlamalarını reddediyor. Kendi isteklerini karşı Holot'ta tutulan mültecilerin günde üç kez bildirimde bulunmaları ve geceyi merkezde geçirmeleri gerekiyor. Buradan ayrılmalarının tek yoluysa, ya bir mülteci olarak kabul edilmelerinden ya da ülkeyi terk etmelerinden geçiyor.
Raporu yazan Gerry Simpson, korunma talep eden insanların köşeye sıkıştırıldığını, ancak sonra İsrailli yetkililer tarafından gönüllü olarak ülkeyi terk ettiklerinin belirtildiğini öne sürdü. Simpson'a göre, Eritreli ve Sudanlıların önlerinde 3 seçenek var. Günlerini çöllerdeki merkezlerde geçirmek, tutuklanmak ya da evlerine gönderilmeye zorlanmak korkusuyla yaşamak. 
İsrail ise, sınırları içerisine giren yasadışı göçmenlere, BM'nin mültecilerle ilgili anlaşması dâhilinde, uluslararası yasalara uygun olarak muamele ettiğini öne sürüyor. Tel Aviv yönetiminin yaptığı açıklamada, bu kişilerin mülteci statüsü kazanmak için yasal başvuru yapma hakları olduğu, sınır dışı edilmedikleri ve ülkeden ayrılmayı tercih edenlerin bunu kendi özgür iradeleriyle yaptığı belirtildi.
İSRAİL MÜLTECİ KAMPINI KAPATTI
İsrail, mültecilere yönelik hamlelerine devam ediyor. İsrail Yüksek Mahkemesi, son aldığı kararla Afrikalı mültecilerin barındığı kampı kapatmaya hükmetti. İsrail Yüksek Mahkemesi iki hafta önce aldığı bir kararla İsrail'in güneyindeki Nakab Çölü'nde bulunan Holot Mülteci Nezarethanesine yönelik son noktayı koydu. Yüksek Mahkeme, Afrikalı mültecilerin tutulduğu Holot tesisinin 90 gün içerisinde kapatılmasına hükmetti.
Yaklaşık 2 bin 200 kadar Eritre ve Sudanlı mültecinin tutulduğu nezarethaneden, mültecilerin gün içinde giriş ve çıkışlarına izin verilse de gün boyunca tam üç kez sayım için mevcut olmalı gerekiyordu. Hâlihazırda kentsel alanlardan uzak bir mesafede olan nezarethanedeki mültecilerin iş bulup çalışmaları da böylece engelleniyordu. Holot tesisinin kapatılmasına kadar geçecek olan 3 aylık süre içerisinde tesisteki uygulamalarda da değişiklik yapılacak.
Holot'un kapatılmasına kadar ki süreçte, artık öğlen sayımları gerçekleşmeyecek. Mülteciler sabah saat 6'dan gece 10'a kadar nezarethaneden ayrılabilecek. Yüksek Mahkeme yargıçları Holot tesisinin kapatılması kararını 7'ye 2 oyla kazandı. 
HOLOT NASIL OLUŞTURULDU?
10 Aralık 2013'te, İsrail meclisinde onaylanan yeni bir karar, ülkeye yasadışı yollardan giriş yapmayı engelleyen kanunlara bir yenisini ekledi. İronik olarak, tam da Uluslararası İnsan Hakları gününde onaylanan bu karar, İçişleri Bakanlığı tarafından mültecilerin çağrılarak, belirsiz bir süreliğine, İsrail’in güneyinde yasadışı göçmenler için oluşturulan Holot Nezarethanesi'nde tutulmalarına olanak sağladı.
Bu karardan sonra, geçici ikameti olanlar bile, izinlerini uzatmak için İçişleri Bakanlığı'na gittiklerinde, İbranice yapılan kısa bir mülakatın ardından, hiçbir yargı süreci, avukat hakkı ve bir ön uyarı olmaksızın, Holot nezarethanesine gönderildi. Holot’ta gözaltına alınacaklar için belirlenen kriterler ise karardan 2 ay sonra açıklandı.
Kriterlere göre 2011’den önce İsrail’e giriş yapan Sudanlılar ve 2009’dan önce giren Eritreliler gözaltına alınacaktı. İçişleri Bakanlığı'nın rakamlarına göre bu kriterlere uyan tam 7000 mülteci varken, Holot Nezarethanesindeki yatak kapasitesi ise yalnızca 3300 ile sınırlıydı. İsrailli yetkililer bunu bir gözaltı olarak nitelendirmekten kaçınsa da Holot merkezi İsrail’in hapishane hizmetleri tarafından idare ediliyor. Nezarethaneye gönderilen mültecilerinse günde üç kez bildirimde bulunmaları ve geceyi merkezde geçirmeleri gerekiyor.
Söz konusu nezarethanenin kurulması ve işletilmesi için harcanan paranın İsrail bütçesine olan yükü de azımsanmaz. Holot’un kurulması için harcanan tutar 94 milyon dolara ulaşırken, işletilmesi için bir yıllık gideri yaklaşık 27 milyon dolar. En son Haziran ayı rakamlarına göre, Holot’da, yüzde 70’si Sudanlı ve gerisi Eritreli olmak üzere toplam 2400 mülteci bulunuyor.
BM KOMİSERİ: HOLOT BİR NEZARETHANE
BM Mülteciler Yüksek Komisyonu İsrail temsilcisi Walpurga Englbrecht, İsrail'in kurduğu Holot Mülteci Merkezi'nin adeta bir nezarethaneyi andırdığını söylüyor. Walpurga'ya göre İsrail'in mülteci uygulamaları kabul edilemez düzeyde. Englbrecht, İsrail'in Holot merkezi hakkında şu şekilde konuştu:
“İsrail'in iltica edenlerin statüsünün belirlenmesi sürecinde göçmenleri ağırlayacak bir merkezi olmasını tabii ki memnuniyetle karşılıyoruz. Avrupa'da ve pek çok yerde bu tarz merkezler bulunuyor. Ancak Holot örneğine baktığımızda burası daha çok bir nezarethaneyi andırıyor. Çünkü onlara kalacak yer seçeneği sunmanın ötesinde, onları orada kalmaya zorluyorlar ve bu tesis İsrail hapishane hizmetleri tarafından idare ediliyor. Ülkelerinde hayati tehlikesi bulunduğu için sığınma talep eden kişiler ülkelerindeki durumun değişmesini bekliyorlar. Bu bazen 5 yıl, bazen 10 ya da 15 yıl sürebilir. Bu süreler kapsamında onları orada tutmak açık bir şekilde Uluslararası İnsan Hakları'na aykırı.”
Holot Nezarethanesi'nde tutulan mültecilerin birçok konuda geniş ölçüde sınırlandırıldığını ifade eden Englbrecht, sözlerine şöyle devam etti:
“Sığınmacılar için günde 3 kez sayım yapılıyor. Eğer kamptan çıkarlarsa bu kez gerçekten gözaltına alınabiliyorlar. Holot tesisine neler getirebilecekleri konusunda ciddi sınırlamalar var. Buna ziyaretçiler de dâhil. Oradan çıkabildikleri sınırları saatlerde sığınmacıların gidebilecekleri yerler de sınırlı. Çünkü Nakab Çölü'nden bir saatlik otobüs yoluyla ancak en yakında Ber Şeva kentine ulaşabiliyorlar. Ancak kısa bir süre içinde bir sonraki sayım için geri dönmeleri gerekiyor. Bu nedenlerden ötürü Holot'u daha ziyade bir nezarethane olarak nitelendiriyoruz.”
Englbrecht, ülkeye kabul edilen mültecilerin daha çok İsraillilerin çalışmak istemediği temizlik, inşaat gibi alanlarda istihdam edildiğini vurgularken, şu sözleri sarf etti:
“Holot'a gönderilmiş olmayanların çoğunluklar gayr-ı resmi de olsa iş gücüne bir şekilde erişimleri var. Yaklaşık 4 bin kişiye çalışma vizesi verilmiş olsa da büyük bir çoğunluğa yalnızca koşullu ikamet izni veriliyor. Onlar da her 3-4 ayda bir bunu yenilemek zorunda kalıyor. Çalışma alanları ise çoğunlukla İsraillilerin tercih etmediği temizlik, bulaşık yıkama veya inşaat gibi iş kolları oluyor. Ancak bu yıl içinde alınan yeni kararlarla iş vizesi alabilenlerin sayısı 600 gibi çok düşük bir rakamla sınırlandırıldı. Koşullu ikametlerin yenilenmesi ise çok zorlaştı. Bazıları doğrudan reddedilirken bazılarının başvuruya erişimi dahi olamıyor. Her ay ikamet yenilemek isteyen yaklaşık 2 bin kişi olduğu için randevu bile alamıyorlar. Dolayısıyla sokakta polis tarafından kontrol edildiklerinde doğrudan tutuklanıyorlar. İkamet alamayan pek çok kişi Holot'a gönderilebiliyor.”
Irkçılığın önüne geçmek için pek çok çalışma yaptıklarını ifade eden Englbrecht, konuşmasını şu sözlerle noktaladı:
“Geçmişte mülteciler için anlayışlı ve güvenli bir ortam yaratma konusu üzerine bazı çalışmalar yürüttük. Bu çalışmalara hükümet birimlerinin yanı sıra, sivil toplum kuruluşları ve eylemciler de katıldı. Irkçılıkla mücadele etmek için pek çok çalışma yapılıyor. Ancak yine de mültecilere yönelik pek çok ayrımcılık, sözlü ve hatta bazen fiziksel saldırıların yaşandığı vakalar görmeye devam ediyoruz.” 
İSRAİLLİLER DE TEPKİ GÖSTERİYOR
Holot Nezarethenesi sadece uluslararası arenada değil İsrail içinde de tepkiye neden oluyor. Gösteriler yılbaşından bu yana devam ediyor. Aralık 2013’te İsrail’in güneyinde, özellikle yasadışı Afrikalı göçmenlerin yerleştirilmesi için İsrail hapishane yetkililerine bağlı Holot Nezarethanesi'nin açılmasıyla, İsrail'de sayıları yaklaşık 49 bine ulaşan Eritreli ve Sudanlı sığınmacılar aşamalı bir şekilde nezarethaneye gönderilmişti.
İsrail'den mülteci olarak talep ettikleri sığınma hakkını alamayan Afrikalı göçmenler, yıl boyunca söz konusu nezarethaneye gönderilme veya ülkeden ihraç edilme tehlikesi altında yaşadı. Holot'u protesto eden binlerce Afrikalı mülteci, nezarethanenin açıldığı ilk ay içinde Tel Aviv'in merkezinde toplanarak bu zaman kadar ki en geniş protesto gösterilerinden birine imza atmıştı.
İsrail'de iş sahibi olan ve hatta İsrail vatandaşı olan Afrikalıların dayanışma için grev yaparak katıldığı gösterilerde, sığınmacı göçmenler “Hapis istemiyoruz, özgürlük istiyoruz” sloganları atıyordu. Kitlesel gösterilere herhangi bir sözlü açıklamada bulunmayan İsrail Başbakanı Benyamin Netanyahu ise, yalnızca facebook sayfasında paylaştığı bir cümle ile “Ne grevler ne de gösteriler, hiç bir şeyi değiştirmeyecek” demekle yetindi. 
Kitlesel gösterilerin ardından Tel Aviv'deki otobüs garının hemen yanında Afrikalı göçmenlerin uğrak yeri olan park alanında da geniş katılımlı mitingler düzenlenmeye başlandı. Protestoculardan Bahar Adam, kaçtıkları ülkelerinde yaşadıkları ve İsrail'in mültecilere karşı tavrı hakkında şu sözleri söyledi:
“Biz Darfur'da çok vahim bir soykırımdan kaçtık. Nitekim bölgedeki etnik çatışmalar da halen devam ediyor. Bizim geri dönem gibi bir şansımız yok. Buna karşılık tek alternatif hapse atılmak olmamalı. Biz her mülteci gibi İsrail'den sığınma hakkımızı istiyoruz. Artık parasal sıkıntıları, iş bulmaktaki zorlukları bir kenara bıraktık, burada kalmamız dahi engelleniyor. Vizesi biten veya ilk kez başvuranların vizelerini artık yenilemiyorlar. Binlerce kişi sıraya giriyor ama çok az kişi vize alabiliyor. Sokakta kimlik sorulduğunda ise vizesiz olduğu için hapse götürüyorlar. Bu kabul edilemez bir durum. Kimse artık rahat bir nefes alamaz, sokağa çıkamaz hale geldi.”
İsrail'e sığınmak için yola düşen göçmenlerin bir kısmı alık ve susuzluktan hayatını kaybederken, bir kısmı ise Sina Yarımadası'ndaki silahlı gruplar tarafından kaçırılıyor, kimi zaman para karşılığında serbest kalıyor, kimi zamansa organları için öldürülüyorlar.
İsrail'e varabilenlerden biri olan ve bir daha geri dönmeyi kesinlikle düşünmeyen Yaser Abdullah o kabus dolu göç yolunu şu şekilde anlattı: “Sina'daki bazı silahlı gruplar bizim ellerimizi kollarımızı bağlayarak kaçırdı. Hepimize işkence ettiler. Kızgın ateş bastılar. Sopalarla dövdüler. Benim sol kolum kırıldı. Vücudumun her yerinde hala yanık yaraları var. İşkenceyle öldürülenler de oldu. Bazılarını ise öldürüp organlarını sattılar. Biz İsrail'e ulaşabildiğimiz için çok şanslı olduğumuzu düşünüyorduk. Ama burada da her an ihraç edilme tehlikesiyle karşı karşıyayız.”
En temel sığınma hakkını talep eden binlerce kişilik göçmen bir grup ise Kudüs'te bulunan İsrail meclisine giderek protesto gösterisi düzenledi.
AFRİKALILAR, İSRAİL'DE IRKÇILIKLA MÜCADELE EDİYOR
Afrika ülkelerinden İsrail'e giden göçmenler ırkçılık ve ayrımcılıkla mücadele ediyor. Yaşam şartlarının zorluğuna rağmen; yasadışı göçmen sayısı her geçen gün artıyor. İsrail'de ırkçılıkla en fazla karşı karşıya kalan toplumların arasında Afrika'dan gelen göçmenler yer alıyor.
Afrika'dan İsrail'e göç edenlerin arasında özellikle Etiyopya'dan yasal yollarla gelen Yahudi göçmenlerin yanı sıra, Sudan ve Eritre gibi ülkelerden yasadışı yollarla giriş yapan göçmenler de yer alıyor. Tel Aviv'in hemen arka bahçesinde Etiyopyalı göçmenlerin ev ve dükkânları bulunuyor. İsrail'de hâlihazırda 120 bini aşkın Etiyopya kökenli Yahudi bulunuyor. Etiyopya'dan alınan göç Tel Aviv'in sıkı kontrolleri altında gerçekleşiyor. İsrail'e yasadışı yollarla giriş yapanların sayısı ise artmaya devam ediyor. 2010 yılında 26 bin olan yasadışı göçmen sayısı 2012 yılının başında 55 bine ulaşmış durumda. Tel Aviv hükümeti Sina sınırına yerleştirdiği tel örgüyle bu göçlerin önüne geçmeye çalışıyor.
İsrail'de en önemli göçmen sorunlardan biri, mültecilerin ırkçılık nedeniyle iş bulamamaları. Göçmen mahallelerinde kameraları görenlerin büyük bir bölümü tedirginlik yaşıyor. Zira ikamet izni olmayanlar yaşadıkları mahallelerde saklanmak zorunda kalıyor.   Göçmen mahallerinde yaşanların pek çoğunun ikamet ve çalışma izinleri yok. Bulundukları mahalleden çıkmaktan korkan mülteciler ancak mahallede buldukları işlerde çalışıyor. Ancak mülteciler bu mahallelerde de rahat değiller. Zira sürekli olarak polis teftişleri yapılıyor.
Ülkeye yasal yollarla giriş yapan veya iltica edenler içinde topluma entegre olma süreci epey zor. Zira Afrika'dan gelen göçmen ve mülteciler hemen hemen her konuda yardıma muhtaç. Sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan çadırlarda göçmenlere günde bir öğün yemek veriliyor. Çoğu da bu çadırlarda konaklıyor.
Göçmenler için kurulan çadırlar işsiz göçmenlerin barınakları. İsrail polisinin göçmenlere yönelik tavrı da oldukça sert. Çadırlarda yaşayan mülteciler yaşadıklarını anlatmaktan son derece korkuyorlar. Konuşmaya razı olanlar ise yüzünü göstermeye dahi çekiniyor. Adını söylemeyen ve yüzünü göstermeyen bir göçmen, İsrail polisinden gördüğü tavır hakkında şu şekilde konuştu:  
“Bazen polis durduk yere gelip bize saldırıyor. Geçenlerde yine bir polis teftişi vardı. Belgelerimi sordular ve gösterdim. Sonra hiç bir sebep olmadan beni dövmeye başladılar. İbranice'yi iyi bilmediğim için, onları anlayamıyorum ve onlar da beni anlamıyor. Sokakta sürekli tedirginlik içinde geziyoruz.”
Ülkeye yasal yollarla gelen Etiyopyalı göçmen kadınlara tabi tutulan bazı tıbbi uygulamalar, son dönemde İsrail'deki ayrımcılığın odak noktası oldu. Etiyopyalı göçmenlere yönelik en son skandal ise kadınlara bilgileri olmadan yapılan doğum kontrol aşıları. Bazı İsrailli yetkililerin aile planlaması olarak adlandırdığı bu uygulamanın su yüzüne çıkması, İsrail'de etnik gruplara yönelik ayrımcılık konusunu yeniden gündeme taşıdı.
VATANDAŞLIK ALMAK İMKÂNSIZ
İsrail'deki mülteciler ikamet ve çalışma izinlerini almak için uzun prosedürlerden geçmek zorunda. Ülkede vatandaşlık hakkı elde etmek ise neredeyse imkânsız. İsrail'in vatandaşlık uygulamaları, diğer ülkelerden farklı olarak Yahudi etnik kökenlilere avantaj sağlamak üzerine kurulu. İsrail devleti sınırları içerisinde doğan ve ebeveynlerinden en az biri İsrail vatandaşı olan bireyler, İsrail'de vatandaşlık hakkına sahip olabiliyor. Ancak bu hak, yurtdışında bulunan Yahudilere, yani Yahudi anneden doğma bireylere de tanınıyor.
Dünyanın her neresinden olursa olsun, yaşadığı bölgenin sinagogundaki bir hahamdan Yahudi olduğunu kanıtlayan bir belgeyle İsrail'e gelen herhangi bir Yahudi, ülkeye vardığı anda vatandaşlık hakkına sahip oluyor. 
Tel Aviv yönetimi vatandaşlık konusunda yurt dışından bile olsa Yahudilere büyük kolaylıklar sağlarken, Filistinliler ve Araplar çoğu kez bu sistemin mağduru oluyor. Yahudilere vatandaşlığa geçmede ve adaptasyon sağlamada önemli kaynaklar sağlanırken, işgal ettikleri toprakların yerlileri olan Araplara, Yahudi olmayan yabancılara ve göçmenlere yönelik tutum oldukça farklı. 
1948'de İsrail'in kurulmasından 1952'de kabul edilen vatandaşlık kanununa kadar ki sürede İsrail'de kalan Filistinli kesim ise vatandaşlık hakkından yararlanabilen tek Arap kesim olarak biliniyor. Bu vakaların haricinde bugün bir İsrail vatandaşıyla evlenen bir bireyim veya Yahudiliğe geçme kararı alan birinin dahi İsrail vatandaşlığına kabul edilmesi oldukça zor. Başvurular çoğunlukla kabul edilmiyor.
İsrail'in işgal altında tuttuğu Batı Şeria sınırlarını da kontrolü altında tutması başlıca sorun olarak ön plana çıkıyor. İsrail bu bölgede yalnızca Filistin yönetimine bağlı Batı Şeria kimlikli Filistinlileri kabul ediyor. Ancak bir başka ülkeden biriyle evlenmek isteyen Batı Şerialı bir Filistinlinin, eşini bu bölgeye getirip gerekli ikameti alması bile İsrail tarafından kabul görmüyor. 
Vatandaşlık mağduru olan diğer bir kesim ise sayıları 35 bine ulaşmış olan Afrikalı göçmenler. Sudan, Eritre veya Somali gibi çatışma bölgelerinden kaçarak, Sina üzerinden İsrail'e giriş yapan ve mülteci olarak sığınan pek çok göçmene bugün gerekli haklar tanınmıyor. İsrail'in geçen yıl Sina sınırına yakın bir bölgede oluşturduğu yeni bir nezarethane, pek çok göçmenin gözlem altında tutulmasını amaçlıyor. Bu göçmenlerin zaman zaman uluslararası hukuka aykırı bir şekilde ülkeden ihraç edildiği de basına yansıyan bilgiler arasında.
Bugün Afrika'dan gelen göçmenlerin bir kısmı, İsrail'de yaşayabilmek için Yahudi camiasının yaygın olduğu Etiyopya'dan sahte Yahudilik belgeleri almaya çalışması da, oldukça sıkı tutulan vatandaşlık kanunlarının göçmenleri içine soktuğu mağduriyeti açıkça gözler önüne seriyor.
İSRAİL, FİLİSTİNLİLER'İ TUTUKLAMAYA DEVAM EDİYOR
İsrail hapishanelerindeki dram ise sürüyor. Tel Aviv yönetimi, Filistinlilere yönelik tutuklamalara devam ediyor. İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerin önemli bir kısmı ise yargılanmamış olmalarına rağmen zorla hapis tutuluyor.
İsrail hapishanelerinden sorumlu birim olan İsrail Hapishane Hizmetleri, tıpkı polis ve itfaiye gibi Kamu Güvenliği Bakanlığına bağlı. 675 milyon dolarlık bütçesiyle İsrail Hapishane Hizmetleri biriminde tam 8 bin 600 İsrailli çalışıyor. İsrail Hapishane Hizmetlerinin açıkladığı rakamlara göre şuan itibariyle İsrail hapishanelerinde Yahudi ve Araplardan oluşan toplam 23 bin 300 mahkûm bulunuyor. Bunların en az 5 bini ise güvenlik gerekçeleriyle İsrail'in tutukladığı Filistinli siyasi mahkûmlar.
Siyasi mahkûmların sayısı intifada döneminden bu yana giderek azalıyor. 2007 yılında 9 bin 850 mahkûm varken, 2009'da 5 bin 915'e ve 2011 yılında 5 bin 278'e inmiş vaziyette. 2013'deyse 4 bin 998 olarak belirtilse de bu mahkûmların bir bölümü halen hükümsüz olarak tutuluyor.
İsrail hapishanelerinde yatan 23 bin 300 mahkûmdan yalnızca yüzde 64'ü hüküm giyen mahkûmlardan oluşurken, yüzde 33'ü halen gözaltında duruşma bekliyor. Geriye kalan yüzde 3'lük bir kesim ise idari tutuklu olarak adlandırılıyor ve ulusal güvenlik gerekçesiyle İsrail tarafından tutukluluk sebeplerine ilişkin ne ailelerine ne de avukatlarına hiç bir bilgi verilmiyor.
İsrail'in güvenlik mahkûmları olarak adlandırdığı 4 bin 998 siyasi mahkûmun bağlı olduğu teşkilatlar ise dikkat çekici. İsrail'in tutukladığı mahkûmların yüzde 58'i El Fetih, yüzde 24'ü İslami Cihad ve diğer partiler, yüzde 11'i Halk Cephesi, yüzde 6'sı Hamas ve yüzde 1'i Demokrat Cephesi mensubu.  4.998 siyasi mahkûm arasında müebbet hapsine çarptırılan 552 mahkûm bulunuyor ve bu mahkûmların hüküm giydiği toplam ceza 2415 yılı buluyor. 
Kaynak: Kuzey Haber Ajansı