İslâmcılık Nedir ?

İslâmcılık Nedir ?

Birinci Dünya Savaşı'nda Cihad fetvasını kim vermişti? Perdeleri birer birer kaldırırsak ardından çıkacak çapanoğlu, yine bugünkü çapanoğludur...

Hüseyin Hatemi / Yenişafak

İslâmcılık nedir?

Herşeyden önce terim tereddüt uyandırıyor. Merhum Süleyman Nazif'in nüktesini hatırlamamak mümkün değil: Sütçü'nün kendisi süt olamaz! Ancak, Türkçe'de -ci eki- ni her zaman "satıcı" için kullanmıyoruz. Şu halde "İslamcı"yı da "İslam'ı dünya ve dünya hayatı ötesi için de benimsemiş mü'min" olarak, bu anlamda kullanıyorsak eyvallah! Ne var ki Kur'an-i Kerim'in uyarısını da unutmamalıyız: "Mü'min" olduğunu söyleyen herkes "mü'min" değildir. Bunlar, "İman ettik!" değil,"İslam'a geldik, müslim olduk!" demelidirler. Devlet'in, yöneticilerin kamu görevlilerinin de "İslam'a geldik " diyen,"müslim " olduğunu söyleyen hiç kimsenin "kalbini yarıp bakmaya" kalkışma yetkisi yoktur. "Müslim olduk" demeleri için insanları zorlama yetkisi de Devlet görevlilerinde yoktur. "Lâ ikrâhe fid-dîn". Buna karşılık hiçbir ferdde de –ister müslim olduğunu söylesin, ister başka bir sıfatla kendini nitelesin- başkasına zarar verme yetkisi yoktur. Devlet buna karışır! İslam düzeni, Hukuk Devleti düzeni demektir. Enkizisyon mahkemesi kurmaz, kimsenin kalbini yarmaya kalkışmaz, düşünce ve inanç hürriyetini tanır, ne var ki "İslâm'da zarar ve mukabele biz-zarar (bizzat ihkaak-ı hakk, Hukuk'a uygun olmayan şiddete başvurma halleri, öcalma, töre cinayeti, kan davası, insan onuruna aykırı cezalandırmalar, başkasının canına, beden bütünlüğüne, ırzına, malına tecavüz halleri) yoktur.

"Mü'min" değil, sadece "müslim" olanların İslâm'ı "kuşa benzetmeye" asla hakları yoktur. Ne var ki benzetmeye kalkışmışlardır. Çünkü "inanç açıklama hürriyetleri" vardır. Bir de cehaletten değil, kasden kuşa benzeticiler vardır ki bunlar zahirde halkın "bilgin" veya "şeyh" zannettiği münafıklardır.

Bir toplumda "iman" şiddeti, ilahi sevgi şiddeti yerine "zulüm" şiddeti ile baskı ve cehlin zulmeti yaygın ise, "nasılsanız, öyle yönetilirsiniz" (Resûl-i Ekrem s.a) hikmeti tecelli eder. Onlar ki verir lâf ile dünyaya nizamat/ Bin türlü teseyyüb bulunur hanelerinde. (Ziya Paşa Merhum)

Geçenlerde "İblis'in çakma Ahlâk Öğretisi" başlığı altında, Ye'cûc taifesinin Me'cûc kıldığı "neoconlar"ın, Amerikan toplumuna ârız olan "akıl tutulması" dolayısıyla dünyanın başına ne büyük bir musibet getireceğini, getirebileceğini açıklamaya çalıştım. "İslamcı cephe"den tek bir ses gelmedi. Çünkü bu "islamcılar"a göre "iyi müslüman, zulmün bizim günahlarımız dolayısıyla Allah'ın bize musallat ettiği bir zalimin eliyle verilen cezamız olduğunu bilir". Ul-ül-emr'in, gücü eline hangi yoldan geçirdiğine bakılamaz. Mühür kimdeyse Süleyman o'dur. Şu halde Mavi Marmara seferi dahi hatadır ve günahdır!

Daha sonra bizim Me'cûc taifesinin tehlikesine dikkat çekmeye çalıştım, kıyamet koptu: –Kan denizinde şi'ilik propagandası mı yapıyorsunuz? vs. vs. Bunlar mücahitlerdir, derhal tövbe istiğfar et! Zalim şi'i veya alevi ise itaat edilmez, âdil olsa dahi zalim hükmündedir! Fetva böyle !

Birinci Dünya Savaşı'nda Cihad fetvasını kim vermişti? Perdeleri birer birer kaldırırsak ardından çıkacak çapanoğlu, yine bugünkü çapanoğludur. Ancak, her çağda zahirdeki aracılar değişir. –Kim bu Çapanoğlu? –Yağma yok! Sen de biliyorsun da "domuzuna" soruyorsun! Bilenler bilmeyenlere öğretsinler! Söylesem, bildiğin halde yine bilmezlikten gelecek ve beni komplo teorisi üretmekle itham edip çapanoğlu tetikçilerine hedef gösterecek değil misin?

Ey gerçek Azizan, "İslamcılık" ancak iki çok değerli emanetin kadrini bilmekle olur. Bu iki çok değerli emanetin kadrini bilebilmek için de –haydi Çapanoğlu'nun değil de ilk perdedarının adını verelim– İnsanın boynunda da "neocon" güruhuna biy'at zinciri olmamak gerekir. Zincirliysek eğer, "hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! " na'rasıyla tepinmemizin ne yararı olur? İlk Kerbelâ şehidinin adının "Hürr" olmasında bir anlam yok mudur? Merhum İkbal, "zi s'imây-î ke/ sudem ber der-i gayr / Sücûd-i Bûzer ô Selmân neyâyed" demişti, dinleyen oldu mu? (elin yabanının kapısına sürdüğüm yüz, Ebuzer ve Selmân'ın secdesini başaramaz.)

"Kan denizinin ortasında" ne yapmamı istersiniz ey dağları yırtan ve enginlere sığamayıp taşan ufuk efendileri?

"-Bana da bir kova-kürek verin de ben de sizinle birlikte aynı denizin kıyısındaki kanlı kumsalda oynayayım" desem, verecek misiniz? Yoksa, şimdiden söylediğiniz gibi "sen Kum'a git!" mi diyeceksiniz? İstanbul'un tapusu ne zaman sizin oldu? Ben burada Hazret-i Ebu Eyyûb Hâlid İbn Zeyd-ul-Ensâri'nin verdiği "oturma müsaadesi"yle oturuyorum, anlaşıldı mı? Hem de doğduğumdan beri!

Ey gerçek Azizan, bu tozda dumanda Evrensel Hukuk'un temel ve değişmez ilkeleri okunamıyor. Bu hengâmede benim iyi bir Anayasa ümîdim kalmadı. "Nasıl isek öyle yönetiliriz". Ancak, "Allah'ın rahmetinden de sadece iman etmeyenler üm'idi keserler!" Selam!

Bayramımızı inşaallah Rabbimiz mübarek kılar!

Arşiv

Huseyin Hatemi